Toplumsal değerlerin algılanışı o toplumdaki insanların değerlendirmelerine göredir.Bazen kötü, iyi olarak kabul görebilir.
**
Namussuzun, hırsızın, huysuzun, akılsızın, hayasızın, sahtekârın, düzenbazın, üçkağıtçının, dolandırıcının, karaborsacının, tefecinin bol olduğu; buna karşılık ahlâklının, akıllının, namuslunun, doğrunun, dürüstün hiç ama hiç bulunmadığı bir memleket varmış. Karışıklık, anarşi her şeye hakimmiş. "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" sözü bile bu memlekette değişmiş ve doğru söyleyeni dokuz köyden kovmak yerine doksan dokuz yerinden bıçaklamaya başlamışlar.Bu yüzden öldürülenler doğrucuların sayısı gün be gün artıyormuş.
Bu memleketin idarecileri de her türlü iltiması,torpili,rüşveti, kayırmayı vazgeçilmez bir prensip olarak kabul ediyorlarmış.O nedenle dayısı olmayan vatandaşlara “Bu gün git,ama bir daha hiç gelme!” diyorlarmış.Kurdukları bu rejimi yaşatabilmek için böylesine yılmadan çalışan idareciler vatandaşa “Hakkın verilmeyeceğini ve zorla da alınamayacağını “ telkin ediyorlarmış. Bir yanda mutlu bir azınlık,diğer yanda da bunlara benzemek için çabalayan mutsuz çoğunluk varmış.
**
Bu ülkenin bir istasyonunda,banliyö treni düdüğünü çaldıktan sonra kapılarını kapatır ve harekete geçer.Trenin içi tıklım tıklım doludur.Yazın kavurucu sıcaklığı trendekileri sırılsıklam ter içinde bırakmıştır.Ayakta bulunan yolcuların hepsi “şu oturanlardan birisi kalksa da başkaları kapmadan oraya otursam!” diye düşünmekteler ve bu yüzden de aşırı dikkat sarf etmektedirler.Yerinden kalkan hiç olmaz, bazı istasyonlarda ayaktakilerden bir-ikisi inerken onlarcası da biner.
Bu yolcuların arasında yetmişin üzerinde bir ninecik, iki elinde dolu poşetler olduğu halde ayakta durmaya çalışmaktadır. Çalınır korkusuyla poşetleri yere koymaktan çekindiği için işi çok daha zorlaşmaktadır.Tren yeni bir istasyona girdiğinde durmak için fren yapınca; yaşlı ninecik bir adamın üzerine düşer, poşetlerin içindekiler etrafa saçılır. Dökülenleri aşırmak için atılanlar olur, fakat hiç kimse kadıncağıza yardım edip de kaldırmayı düşünmez.
Bütün yolcuların hayret dolu bakışları arasında karşı koltukta oturan orta yaşlı bir adam ayağa kalkar, yerde sürünen kadını koltuklarının altından tutarak ayağa kaldırır ve yavaşça kendi yerine oturtur. Herkes şaşkındır. Onun bu davranışını akıllarınca yorumlamak isterler ama bir sonuç çıkaramazlar. Bazı gençler aralarında şöyle konuşmaya başlarlar:
-Şu adamın yaptığına bak! Sana mı kaldı moruğu ayağa kaldırmak? Üstelik bir de yerini veriyorsun!
-Gençleri eleştirenler önce kendilerine baksınlar. Ahlâksız bunlar dostum, ahlâksız…