Ö.F. Hüsmüllü: Sohbetimizin başında “Neden Bir Damla?” diye sormak istiyorum.
Oruç Baba : Çünkü diğer üstadların yanında bizim diyeceklerimiz olsa olsa sadece bir damladır. Mesela, Mevlana gibi bir kocaman deniz varken, bizim düşünce okyanusuna katkımız bir damladan fazla olabilir mi?
Ö.F. Hüsmüllü: Öncelikle bir damla mutluluktan bahsedelim mi? Çünkü günümüzde çok sayıda insanın mutsuzluktan yakındıklarını görüyoruz.
Oruç Baba : İnsanlar mutlu olmak mı istiyor, yoksa mutluluk mu arıyor? Eğer mutluluk arıyorlarsa buna erişmeleri belki de hiç mümkün olmayacaktır. Soyut bir hedefin peşinde koşarak ömürlerini heba edeceklerdir. Mutlu olmak istiyorlarsa bu her zaman için mümkündür.
Ö.F. Hüsmüllü: Mutlu olmak isteyen bir insan ne yapmalı?
Oruç Baba : Öncelikle içinde bulunduğu ortamı çok iyi idrak etmeli. Şu anda bile mutlu olabilecekleri o kadar çok şey var ki… Bilgisayar ekranından veya kitaptan bu satırları okumaları bir mutluluktur. Gözleri görüyorsa, elleri tutuyorsa, sağlıkları yerindeyse bunlar da mutluluktur. Yediğinden içtiğinden zevk alıyorsa, yastığa başını koyduğunda uyuyorsa mutluluktur. Bir eşi, annesi babası, çocukları, kardeşleri, akrabaları, arkadaşları varsa mutluluktur. Görmesini bilene, anlayana mutluluk verecek o kadar çok şey var ki bu dünyada.
Ö.F. Hüsmüllü: Sizin söylediklerinize bakılırsa mutsuz olmak hemen hemen imkansız gibi bir şey.
Oruç Baba : Evet, mutlu olmak değil mutsuz olmak çok zor aslında. Ama biz insanlar nedense hep zoru başarmayı(!) severiz. Yanlış hedef seçme, tatminsizlik ve mutluluğun ne olduğunu bilmememiz en başta gelen mutsuzluk nedenlerimizdir. “Şöyle olursa, şunu başarırsam, bu dileğim gerçekleşirse kendimi mutlu hissedeceğim.” Deriz. Olur, başarırırız, gerçekleşir; ama biz gene mutsuzuzdur. Tatmin edilen güdüler, daha fazla tatmin ihtiyacı yaratıyorsa gene mutsuz olabiliriz.
Ö.F.Hüsmüllü: Bazı filozoflar, “ahlâkî eylemlerin amacının mutluluk olduğunu” söylemektedirler. Mesela Kant, “Mutlu olmak, bütün insanlar için geçerli ahlak yasalarına uygun eylemlerde bulunmaktır. “ diyor.
Oruç Baba: Felsefe, mutluluk konusunda filozofların söylemleriyle doludur. Sizin de işaret ettiğiniz gibi mutluluğu, ahlâkî eylemle açıklamaya çalışanlar olduğu gibi, bilgiye ulaşmak, ölçülü davranmak, haz duyarak yaşamak, Tanrı’ya yönelmek olarak kabul edenler de vardır.
Ö.F.Hüsmüllü: Bu kadar farklı görüşün ortaya atılması mutluluğun tanımını da zorlaştırmıyor mu?
Oruç Baba: İllaki tüm insanların kabulleneceği bir tanım yapmak gerekmiyor. Felsefe’de doğru-yanlış diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü kime göre, neye göre doğru veya yanlış? Önemli olan iddiaların doğruluğu yanlışlığı değil, kendi içerisinde tutarlı olup olmadığıdır.
Ö.F. Hüsmüllü: Siz, bir insanın gerçekten mutlu olabileceğine ve hatta ömrünün sonuna kadar mutlu yaşayabileceğine inanıyor musunuz?
Oruç Baba : Belki her anı için buna evet diyemem; ancak çoğunlukla mümkün olabilir.
Ö.F. Hüsmüllü: Kendini mutsuz hisseden insanlara basit bir mutluluk formülü verebilir misiniz?
Oruç Baba : Benim böyle bir becerim yok. Falcı olsaydım, moral verici yalanlarla karşımdakini kandırmaya çalışırdım. Varlıklı olsaydım maddi yokluklar nedeniyle hayatından memnun olmayanlara bir şeyler bağışlardım. Ancak gene de geçici bir mutluluk olurdu bu.
Ö.F. Hüsmüllü: Sizce en büyük mutluluk nedir?
Oruç Baba : Var olmaktır. Var olmanın bilincine varmaktır. Bir düşünsenize: Siz, ben ve onlar varız. Şu koskocaman evrenin bir parçasıyız. Evrene katılmışız. Evren denilen bu bütünün içindeyiz. Diğer bütün var olanlarla ilişki içerisindeyiz. Var olan her şeyi kendimde, kendimi de var olan her şeyin içinde olduğunu bilmekten daha büyük bir mutluluk olabilir mi? Kısacası ben evrenim; evren de ben…
Ö.F. Hüsmüllü: Hani bir şair “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye soruyor ya; onun gibi bir şey mi?
Oruç Baba: Evet, aynen öyle:Gözlerinizi birkaç dakikalığına kapatın ve evrenle olan bu içiçe ilişkinizi düşünün, bunu yaşayın, yaşayın ki “sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye soran şaire de bir cevap vermiş olun: “Belki tual üzerine mutluluğun resmini çizemem; ama zihnime evet!” Deyin.