Adam, önce yüreğini şöyle bir yokladı, sonra dinlemeye başladı: Boştu, yalnızdı, kırıktı, yorgun ve yaşlıydı. “Bu haliyle benim işime yaramaz; birilerine vereyim.” Dedi.
Yüreğini bir güzele vermek istedi. Güzel:
“-Benim yüreğim zaten dolu.” deyip reddetti.
**
Yıllardır dost bildiği birine teklif etti.
-Bu teklifini kabul edebilecek kadar dost olduğumuzu zannetmiyorum, dedi dost bildiği.
**
Sokaktan geçen bir eskiciye bedava vermek istedi:
-Evet, ben eskiler alıyorum; ama bu kadar eskisini değil! Cevabı ile karşılaştı.
**
Yıllardır beslediği, yanından hiç ayırmadığı, kendine sadık olduğunu düşündüğü köpeğine teklif etti:
-Taze dana etini tercih ederim. Cevabını aldı.
**
Bir Derviş gördü. Umudu yoktu, ama gene de teklif etti:
-Memnuniyetle kabul ederim. Deyince şaşırdı.
-Böyle bir yüreği kabul eden çıkmazken, sen neden alıcı oluyorsun? Diye sordu.
Derviş:
-Benim yüreğimde yer var da ondan! Ha bir ha bin… Ne farkeder?
Deyince, çıkardı yüreğini verdi Derviş’e.
Derviş’in yüzüne baktı. Huzur saçıyordu etrafa. Birden dervişe karşı bir sevgi hissetti.
Akabinde dervişin elindeki yüreğinin kıpırdadığını gördü. Şaşkınlığı iyice arttı. “Yüreğimi vermekle iyi mi ettim, kötü mü?” sorusu aklına geldi.
Derviş, adamın pişman olduğunu anlamıştı. Adama sordu:
-Yüreğini geri almak ister misin? Pişman olmuşa benziyorsun!
-İsterim de, olanları anlayabilmiş değilim.
Derviş:
-Yüreğinin boş, yalnız, kırık, yorgun ve yaşlı olduğunu görüp senin işine yaramadığını düşündün; ondan kurtulmak istedin. Halbuki yüreğinde asıl eksik olan sevgiydi. Sevgi yüreğe girince boşluk dolar, yalnızlık biter, kırıklıklar onarılır, yorgunluk geçer. Evet, belki sevgi bile yaşlılığa bir çare olamaz; ama beden ölünceye kadar yüreğin orada atmasını sağlar. Sevgi pınarlarını ara, kötümserliğe düştüğünde o pınarlarda yüreğini yıka.
Dedi ve kayboldu. Adam sağına, soluna, arkasına baktı. Derviş yoktu.
Dervişin az önceki durduğu yerde, yani birkaç adım ötesinde bir pınar gördü.
“İşte Sevgi Pınarı!” diye bir sevinç çığlığı attı ve pınara doğru koşmaya başladı…