Ümran Yıldırım’ın “Sonsuzluğun Kentine Yolculuk” şiiri üzerine…

Sonsuzluğun Kentine Yolculuk

Bir kentin içinde yaşıyordu, masumdu yüreği.
Hayatı sıradan yaşıyordu işte.

“yaşıyordu” kelimesi iki dizede de kullanıldığı için fazla ve tekrar düşüncesi vermekte. Bu tekrar şiirin bütünlüğünü bozmamasına rağmen tekrar edilmesi gereksiz gibi duruyor. Burada ortam tanımlamasıyla karılan durum tanımlaması şiirlerin girişinde bulunması gereken esrarı netleştirmiş ki her okuyucu bundan zevk almayacaktır. İlk dizede olan “yaşıyordu” kelimesi eklenmeye bilirdi ki eklemek şairin kendi tercihidir.

Bazen girmesi zorunlu bir hayat çıkıyordu karşısına,
Bazen kendi yaratıyordu yaşamayı.

burada ki dize ” bazen içine girmesi zorunlu bir hayat çıkıyordu karşısına” şeklinde olabilirdi zira dizede bir ifade eksikliği gözlenmekte. Bende Ümran Yıldırım’ın şiirlerini okuyucu önüne çıkarırken acele ettiği kanaati uyanmaya başladı. Aslında bu durum sadece Ümran Yıldırım’la alakalı da değildir. Son zamanlarda şiiri uğraşı edinen bir çok arkadaşımız bu hataya düşmekte. Bu durum yani şiiri bir veya birden fazla arkadaşımıza okumadan, okutmadan ve bir başka gözle görülüp kulakla duyulmasını sağlamadan okuyucu önüne çıkarabilmek için ya şiirinize çok güveneceksiniz (ki bu ilhamınıza da güvenmek, bu ilhamı da edebi yazınla süslemek anlamına gelir) ya da şiire dair kaygılar taşımayacaksınız. Umuyorum ki şairemiz şiiri bir an önce okuyucu huzuruna çıkarmayı bahsettiğim birinci sebepten dolayı yapma düşüncesiyle hareket etmiş olsun ki böyle olsa bile “şiirine güvenmek” kavramının doğruluğunu zaman belirleyecektir.. Yoksa bir şaire şiire dair kaygılar yaşamamak yakışmayacaktır.

Ama hep bir boşluk vardı doldurulması gereken.
Kaçtıkça düşüyordu,düştükçe boşluğu büyüyordu.

Boşluğa düşmek sıradan gibi dursa da “düştükçe boşluğu büyüyordu” şeklinde ifade edilmesi anlamı derinleştirmiş. Şiirin baş dizelerinde olması gereken esrar kapısı ancak beşinci dizede aralanabilmiş durumda.

Yüzünde zoraki gülümseme taşıyordu.
Elinde zorunlu tuttuğu maskeler,
Hiç biri kendi olmuyordu…

Bu üç dizede birbirine bağlayan bir yan bulamadım. sanki ikinci dizede bir eksik varmış gibi . Bu tarz şiirler başka şairlerde de rastlamakla birlikte içime sinmeyen bir yan var. Özellikle “İkinci Yeni” akımında bazı şairlerimiz özellikle bu tarz dizeler yazarak okuyucunun anlamasını zorlaştırarak şiiri karmaşık hale sokar yeniden okutma gereği duyarlardı. Buradan her şiir bir okuyuşta anlaşılmalıdır gibi bir anlam çıkarmamalıyız. Tabi ki bu tarz ve ifade yeteneği meselesidir.

Bir sıfır yenilmişti hayata en başında.
Sonraki zaferlerde hep o ilk yenilgisinden;
Belki de yanılgısından izler kalmıştı.
Bundandı kendine saklanması.
Zaferlerinde bile mutlu olamaması..
Sol cebinde hüzün,mutsuzluk,ve acıları taşıması.
İçten gelmeyen zorunlu istikamette yol alması,
Yaşadığı kentte kendini bulamaması.
O yüzden içinde kendine ait kentini yaratması…

Güçlü bir hal tercümesi şeklinde yazılan bu dizelerin finali “kentini” şeklinde yerine “kent” olsa daha da deruni olacaktı. Bu dizeler okuyucunun kendisini şiirin içinde hissetmesini sağlayan yalın ama güçlü dizeler. Ümran Yıldırım’ın içinde büyüttüğü şiir çocuğunun artık emeklemekten çıktığını ve yürümeye başladığını görmekteyiz. Kendisine tarz ve doğru dostlar bulabilmesi durumunda Ümran Yıldırım şiiri koşmaya başlayacaktır. Doğru dostlar ifadem yanlış anlaşılmasın diye açıklık getirme gereği duyuyorum. Şairin dostu onun şiirinde en çok tashih gereği duyan, bunu da çekinmeden saklamadan söyleyebilen arkadaşları ve alanında otorite olan, bilgisiyle şiir örgüsüne katkıda bulunan insanlardır. Yoksa şiirimizi anlamadan, anlayamadan alkış tutan, methiyeler dizen ya da bayraklaştığımızı ifade eden arkamızdan yanlış rüzgarlar estiren dostlarımız çoktur.

Haberi olsaydı bir elin kendine uzandığından
Sımsıcak güneşi koparıp içine koyduğundan
Ve yakarak küllerinden doğduğundan
O da gülümsemeyi bilecekti.
Kendi gibi, benim gibi
Biz olabilmeyi öğrenecekti.
Aynalara baktığında sonsuzluğu görebilecekti…

Hikayeleştirilen dizeler ve üçüncü bir elin değmesiyle şen olacakmış gibi ifade edilen hayatlar. Şairliğimizin en büyük yanılgısı olmakla birlikte hayal çeperlerimizin sınırları da budur. İşte bizi başkalarından hayatı ve hayali dizelere dökemeyenlerden ayıran en önemli özelliğimiz.

Hiç beklentisiz,söylemsiz,dilsiz bir sonsuzluktu.
Yalnız bir yolculuğun sonsuzluk durağındaydım.
Onunda beklediği sonsuzluk yolcusuydum.

Yine peş peşe ifade edilen aynı sözcük yine aynı yansımalar.
de-da eklerine dikkat çekmemin sebebi budur. Şairlerimiz yazdıkları şiirleri yayınlarlarken bir editöre ihtiyaç duymazlar bu da bir başka şairce ve bu işin erbabınca okununca içte içe rahatsızlık verir.

Kendinin bile haberi olmadığı kentte
Yalnızlığına,suskunluğuna,acılarına ortaktım.
Ama bilmiyordu,görmüyordu.
Öylesine sessizce girdim ki kentine
Kendinden bile haberi olmayan,
Nasıl haberdar olurdu ki varlığımdan…

“Kent”, “sonsuzluk”, “boşluk” kelimeleriyle bir şiir bina edilmiş. Ümran Yıldırım’ın bu şiirini ilk okuduğumda şiirin altına yorum ve düşüncesini yazanların eksik veya hataları ne derece dillendirip yazmış olabileceklerini merak ederek iyice inceledim. Bu sayfaların altlarına bir satır bile bir şey yazmamak bizin genç şairlerimize yapabileceğimiz en büyük kötülüktür. Birileri kırılacak, alınacak diye bir dizede veya şiirde bulunan bir eksiği bir fazlayı söylememek diye bir yanlışı düşünmek istemiyorum. Bu çekinceden dolayı bu ortamlarda her gün binlerce şiir yayınlanır da birkaç satır tahlil, tashih yazılmaz mı? Okumadan beğenenlerle çevrili her yanımız. Belki de şiirimizin başlığını bile okumayan, hatırlamayan insanların “beğen” işaretleri bizim şiir kalitemizi yükseltemeyeceği gibi durağanlaştıracaktır.

Öylesine alışmış ki kentinin yalnızlığına,
Kendi savaşının hem kazananı,
Hem de kaybedeni olmaya,
İkimizin zaferlerinin farkında olmadan yaşamaya…
Oysa ne çok büyüttüm içimde,
Hiç sesim çıkmadan.
İçine kök saldım suladığı gözyaşlarından…

Bir mücadelenin anlatıldığı ve sonrasında gelen tüm zaferleri gölgeleyecek izleri bırakan ilk kaybedişin bir belirsizliğe, yaşamanın anlamsızlığına ve boşluğa yaşanan hayatın zamanın sarmasını beklediği yaralarıyla yaşamaya alışmış bir şahsın hayatı. Belki de belirsizliğin içindeki en belirgin olan faktörü görmezden gelen şair. Hayat kendi kurallarıyla oynadığı oynattığı insana yine de senin elinde olan bir şeyler de var dercesine kandırır. Öylesi ufak zaferlere sevindirerek kendisi karşısındaki mağlubiyetimizi unutturur bize.

Zaman en iyi öğretmendi.
O da öğrenecekti vakti geldiği zaman.
Kendi içimde, kendi içinde,
Habersiz bir dünyanın başkentini kuracağımızı.
Yönetenin olmadığı sadece olması gerektiği gibi yaşandığını,
Bütünleşip sonsuzluğa kanat çırpmayı…

Ümran Yıldırım şiiri böyle bir şey işte. Hayatındaki tecrübeleri dizelere yine hayatın kendisine sunduğu bir başka anlatım biçimi olan suskunluğun içe atmanın alfabeyi yeni sökmüş çocuğu gibi

Çocukluk ve gençlik kendiliğinden şiirseldir ve şiir ile doludur. Ateşe dokunur, çamurdan saraylar yapar ve sonrasında o sarayların padişahı olarak koltuğuna kurulur ve fermanlar yayınlar. Mahallenin asık yüzlü amcalarını topraklarından sürer ve oyun alanını daraltan herkesi sürgün eder. Rüzgarları o estirir, yağmurları o dindirir.

Gençlikte ise kainata meydan okurcasına kabadayılık tahtına oturur, demirleri büker, dağları deler ve tıpkı Mecnun gibi hep genç olarak hatırlanacağını düşünerek, gücünün bakiliğine hükmeder. Oturduğu evi beğenmeyen, sevdiği kıza kavuşamayan, töreye karşı duramayan her genç gibi alır başını gider. Yağan yağmurların altında bir şeyin altına sığınmadan kav kav yürür. Dış alemi keşfe çıkar. Baş kaldırışını bir zincire vurulmazlık tanımıyla süsler.

Olgunluk yıllarında hayatın gerçek yüzüyle karşılaşır. Bazen akışlına uyar hayatın. Bazen yitirmedik tek bir şeyi kalır o da ümidi. Şiirin sihirli coğrafyasına sığınma ihtiyacı hisseder. Kendisini anlamayanlara karşı duvarlarla konuşur derdini duvarlara anlatır. Gerçeğin kapılarını bu şekilde aralamaya çalışır. Bildiği tüm ezberleri bozulmuştur ama o yine de bir başka ezber edinmeye çalışır. Ümran Yıldırım şiirine bu gözle baktığımız zaman daha iyi tahlil edeceğimiz kanaatindeyim. Şiire bakışının temelinde de bu vardır. Anlatamadığı derdini, ızdırabını başka bir biçime sokarak yine kendisini duymasını istediği kişiye seslenmek ama bunu hayatın gerçeklerini de katarak yapmak. Otuzlu yaşlardan sonra şiirler yazabilen insanlar şiirin gerçek kapsının mandalına dokunmayı başarabilen insanlardır. Hayatın acımasız, ezici kanunlarına karşı şiirsel bakışlarla dokunmak pek az insanın başarabildiği bir durumdur. Bu sebeple Ümran Yıldırım şiiri gerçekçidir. En hayal dediğimiz cümlelerinde bile gerçeğin bir tarafında süzülmüş ve şiire yerleştirilmiş yaşanmışlıkları vardır. Dahası ben Ümran Yıldırım’ın bu kadar yazmasına karşın hâlâ yaşanmışlıklarını şiirleştirirken toplum baskısını daha az hissetmek için bazı kelime ve hatta cümleleri makasladığını düşünüyorum ki bu durum onun kendi şiirine vurduğu kilitler hükmündedir.

Ümran Yıldırım’ın bu şiiri bana Mustafa Necati Karaer’in “Çarşılar Kapanmadan” isimli şiirini anımsattı. Karaer bu şiirinin ilk dizelerinde şöyle diyordu

Günün yirmi dört saatinde uyanık
Büyüyen sesinde ırmakların
Adını koyamadığımız bir şey var
Dalgaların ucuna daha yakın
Çağıran boyuna çağıran
Güneşli çarşılar kapanmadan

….

Ümran Yıldırım’ın hece vezniyle yazılmış şiirlerini de inceledim. Bana göre şairemiz serbest vezin şiirler yazmaya devam etmeli.

Şiirin mana ve ihtivası itibariyle son bir öneri olarak Ümran Yıldırım bu şiirine
“S/onsuzluğun Kentine Yolculuk” ismini verseydi daha isabetli olurdu.

Bekir Kale Ahıskalı
Şiir Tahlilleri 102
16 Kasım 2012 Cuma

Şiir Tahlilleri her hafta Cuma günleri ilk olarak www.bekirkaleahiskali.com ve Anadolu Edebiyat Dergisiyle birlikte www.anadoluedebiyat.com da yayımlanır.

Bir sonraki Şiir Tahlili Şair Nihat Kaçoğlu’nun” Gecenin Gözleri” isimli şiiri

SONSUZLUĞUN KENTİNE YOLCULUK

Bir kentin içinde yaşıyordu, masumdu yüreği.
Hayatı sıradan yaşıyordu işte.
Bazen girmesi zorunlu bir hayat çıkıyordu karşısına,
Bazen kendi yaratıyordu yaşamayı.
Ama hep bir boşluk vardı doldurulması gereken.
Kaçtıkça düşüyordu,düştükçe boşluğu büyüyordu.
Yüzünde zoraki gülümseme taşıyordu.
Elinde zorunlu tuttuğu maskeler,
Hiç biri kendi olmuyordu…
Bir sıfır yenilmişti hayata en başında.
Sonraki zaferlerde hep o ilk yenilgisinden;
Belki de yanılgısından izler kalmıştı.
Bundandı kendine saklanması.
Zaferlerinde bile mutlu olamaması..
Sol cebinde hüzün,mutsuzluk,ve acıları taşıması.
İçten gelmeyen zorunlu istikamette yol alması,
Yaşadığı kentte kendini bulamaması.
O yüzden içinde kendine ait kentini yaratması…

Haberi olsaydı bir elin kendine uzandığından
Sımsıcak güneşi koparıp içine koyduğundan
Ve yakarak küllerinden doğduğundan
O da gülümsemeyi bilecekti.
Kendi gibi,benim gibi
Biz olabilmeyi öğrenecekti.
Aynalara baktığında sonsuzluğu görebilecekti…

Hiç beklentisiz,söylemsiz,dilsiz bir sonsuzluktu.
Yalnız bir yolculuğun sonsuzluk durağındaydım.
Onunda beklediği sonsuzluk yolcusuydum.
Kendinin bile haberi olmadığı kentte
Yalnızlığına,suskunluğuna,acılarına ortaktım.
Ama bilmiyordu,görmüyordu.
Öylesine sessizce girdim ki kentine
Kendinden bile haberi olmayan,
Nasıl haberdar olurdu ki varlığımdan…

Öylesine alışmış ki kentinin yalnızlığına,
Kendi savaşının hem kazananı,
Hem de kaybedeni olmaya,
İkimizin zaferlerinin farkında olmadan yaşamaya…
Oysa ne çok büyüttüm içimde,
Hiç sesim çıkmadan.
İçine kök saldım suladığı gözyaşlarından…

Zaman en iyi öğretmendi.
O da öğrenecekti vakti geldiği zaman.
Kendi içimde,kendi içinde,
Habersiz bir dünyanın başkentini kuracağımızı.
Yönetenin olmadığı sadece olması gerektiği gibi yaşandığını,
Bütünleşip sonsuzluğa kanat çırpmayı…

Ümran YILDIRIM

( Ümran Yıldırımın Sonsuzluğun Kentine Yolculuk Şiiri Üzerine başlıklı yazı B.K.Ahıskalı tarafından 16.11.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu