Bir fabrika köşesinde başladı hayatım. Suyla da burada tanıştık zaten. Su, benim bir parçam gibiydi, her zaman onunla dolaşır, onunla dertleşirdim. Kopmaz bir ikiliydik biz suyla. Zaten bu yüzden bana "Su Şişesi" ismini verdiler. Bu dostluğumuz ta ki bir market dolabından satıldığımızda son buldu.
Evet, insanlar bizi satıyorlardı. Su bana göre daha şanslıydı, insanlar onu içiyor vücutlarında su tekrar hayat buluyordu. Ama beni ya çöpe ya da bir sokak köşesine atıyorlardı. Bir çöpün içine atıldığınızı düşünsenize ne kadar acı verici değil mi? Ama insanlarda hiç acıma duygusu olmuyor işte. Yine ben halime şükür ediyorum çocuklar bazı arkadaşlarımı kıvırıp patlatıyorlardı. Çok dostumu kaybettim ben. Hele beni alan sahibim suyu içtikten sonra beni arabadan ana yola atmıştı, su ne kadar bağırsa da insan işte hiç acımadan fırlattı beni. Koca koca tırlar, kamyonlar yanımdan geçiyordu, neyse ki rüzgarın yardımıyla yolun kenarına çıkabilmiştim. Rüzgar beni sakin bir yere bıraktı, hayat burada çok güzel geçiyordu, ta ki kış gelene kadar. Kışın üzerime karlar yağıyordu, çok üşüyordum, ne kadar haykırsam da kimse yardım etmiyordu. Hala nasıl hayatta kaldığıma inanamıyorsunuzdur. Ama ben suyu buluncaya kadar bu maceraları yaşamaya mahkumum.
Yazın verdiği çile
kıştan eksik değildi, güneş nedense bana iyi davranmıyordu, bazen öyle bir ısı
veriyordu ki etrafımda ki otlar olmazsa garanti erirdim. Aslında çocukları çok
severim ama bir de bizi top niyetine oynamasalar çok daha iyi anlaşacağımıza
inanıyorum. Şimdi her tarafım ezik içinde, çocukların topları olmayınca beni
tekmelemeye başladılar. Suçsuz yere dayak yemek nasıl bir duygudur tahmin
edebiliyorsunuzdur eminim. Ama bazı arkadaşlarım benden daha şanslılar, onların
sahipleri suyu içtikten sonra şişeleri geri dönüşüm kutusuna atıyorlar ve onlar
da tekrar suyla buluşabiliyorlar. İnsanlar biraz iyi niyetli olsa ne olur
acaba? Şimdi bir insanın beni geri dönüşüm kutusuna atmasını bekliyorum, yoksa
burada suya kavuşamadan öleceğim.