Işıklar sönmeye başladığında, ne mavi ne yeşil renkteki şu
duvarlardan adeta önünde ki seti yıkan sel gibi odama hüzün doluyor.
Sancılarıma sancı ekliyor, ağrılarıma tuz basıyor. Yalnızız, sahipsiziz,
yangınlardayız, belki de sevdalardayız ve da nerelerde, hepsini önüme yığıyor..
Dört duvar dönüyor dönüyor başımın üstünde, sonra en mantıklı veya en hissi yahut en
geçerli düşüncelere dalabilme için müsait ortamı altın kalemle sunuyor. Biraz
evvel dediğim gibi başlangıçta acıya acı ekse de devamında duyu kavramı
kalkıyor. En mantıklısından başlıyoruz. Bu arada, biz mi? Şurada suyun içindeki
iki kaplumbağa, hafif seste radyodan çıkan ses ve saçma bir varlık; ben. Biz
masum arkadaşlarız. Mantıklısı demiştik; seneye baş belası sınavlarımız var
ders çalışmalı, okul yokken kendimize onlarca dergiyle vakit geçirerek bir
şeyler katmalı, takip ettiğimiz dizileri izlemeli, Osmanlıca okumalı, sıkıntı
basınca Müzeyyen’i açıp sakinlemeli ve daha daha. Mantıktan “O” işleri çıkaralı
çok oluyor.
En hissiyi nasıl şu aciz kelimelere dönüştüreceğimi düşünmek
bile ıstırap nedeni. Burada kalp başrole giriyor, beyinse yönetmen koltuğuna
oturuyor. Ruh terk-i beden ihtirasıyla kıyam ediyor. Beyin yaşımı mazeret
göstererek kalbime vicdan yoksunluğunun gereksizliğini anlatıyor. Baskın olan
kalp; acıyı duyan, zevk alan ve fakat
kat ’iyen aman vermeyen bir tavırda dimdik, görenlerin asilzade demelerini
arzular ve derine attıklarını daha derine göndermeye uğraşan bir hain
gibi. Neden bende değilsin diye
soruyorum, aklın ermez diyor. Yönetmen bari senaryoya uy vicdansız diye bağrıyor
ama O duymamazlıktan gelerek başının
dikine gidiyor. Tuhaf, asi bir şey. Kalp işte bu; hakkında en çok konuşturan,
belki diğerleri hakkında da düşünmemi ve yazmamı sağlayan.
En geçerliler; burası muammanın kaynağı işte zira irademe
bağlı olduğunu düşündüğüm ve müdahaleye atıldığımda ipleri elimde bulamadığım
bir yer. Kalp sözünü dinlediğimde kendimi bulduğum yer, mantık sözünü
dinlediğimde kendimi bulduğum yer. Ve üçünün de gerçekleştiği ânda O’ndan
yoksun olduğum yer. Kendimi aramaya koyulduğum ve hiçbir sefer bulamadığım
yer..
Velhasıl kelam, nefes alma mecburiyetine binaen hiçlikten,
yokluğa geçerken kalemime dökülenler. Kelimelerim; Ne çok kuru, ne çok yavan
ama hiçbir zaman tam tadında olmayan.
Hayatımsa; sürekli eksikli bir şeyler..