İzmir’de ezan sesine takanlardan biri de benim. Ramazan ayının lâhuti havasını katmerlendiren ezanı, diğer günlerde de dinlemek bana huzur veriyor. Bu nedenle müezzinin sesindeki değişimi hemen fark edip, nedenini araştırıyorum. Zaman ve mekân dışına çıkaran bu ilahi sesi dinlerken, bulunduğum andan çok, geçmişe dalarım. İlk okunuşu, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Balkanlar’dan Çin seddine kadar kimler sayesinde, nasıl yayıldığını düşünürüm.

Güzel bir ses ve makamına uygun okunduğunda, ruhtaki düğümleri nasıl çözdüğünü, gözyaşlarıyla nasıl arındırdığını bildiğimden okunmasını çok önemserim. İzmir’de merkezi sistemle okunmaya başlanınca, hemen yazı ve yorumlarla MB yazarları sahiplendik…
İki yıl önce İftara Doğru programında Bilkent Üniversitesinde öğretim üyesi olan bir İngiliz, nasıl Müslüman olduğunu anlatıyordu. Kocatepe Camii’nin yakınından geçerken, ezanı okuyan İsmail Coşar’ın sesi, O’nu yerinde durdurmuş… Ezan bittiğinde ruhundaki değişimi; yüzüne yansıyan bir aydınlıkla öylesine içten, öylesine güzel anlatıyordu ki, duygulanmamak elde değildi…

O’nu dinlerken daha önce “Hıncal’ın Yeri”nden kestiğim Ermeni şair Armen Dorian’a ait “Müezzin’in ezan sesi” şiirini hemen hatırlayıp, tekrar okudum ve yerine koydum. Bu yıl bir arkadaşın yazısını okurken, ezan ile ilgili bölüm bana bu şiiri hatırlattı.
*

MÜEZZİN’İN EZAN SESİ

Temmuz’un huzur ve sükun dolu akşamında,
iner bir karanlık her yana;
Ve hemen bir ses yükselir semaya:
İslâm alemini ibadete davet eden müezzinin sesidir o,
Ak bir minarenin tepesinden seslenir,
ilâhi bir aşk havasıyla dopdolu.

Kumsalın esintisine karışıp, birlikte yol alır,
Ve içe işleyen o ses,
yükselir yavaşça ve perde perde,
Çok geçmez
hafifler ve sonsuzluk aleminde kaybolup gider,
İnsanı tatlı tatlı okşayan
o Sabâ yelinin pek hoş esintisiyle.

Ah; o müezzinin sesi!
Kaybolmuş ta uzaklarda…
Gittikçe hafifleyen ve fakat,
insanın içine işleyen o duası,
Evet öyle bir dua ki,
hüzün ve esrar dolu her yanı,
Yükselir zaman zaman
ve sonra da, hüzünle dopdolu söner-gider…

Hüzünlü ve solgun bir kalbin itirafıdır bu dua,
Zaman zaman gözyaşı döken iç sesim gibi gelir bana,
Evet öyle bir ses ki, bırakmaktır emeli
bütün hüzünü o esen rüzgârın kucağına!...

Ve sonunda olan olur;
ve işte tam bu zamanda her şey yavaş yavaş gelişir,
Evet huzur ve sükun gelip kalbimde yerine oturur,
İçime bir ferahlık, bir sükun dolar ve kaplar bütün varlığımı,
Çünkü o, bu akşam gözyaşı döküp, ağladı,
benim hüznüm ve kederim için…(1)

ARMEN DORİAN KİMDİR?
1892 Sivas’ta doğdu. Şiirlerinde Armen Dorian mahlasını kullanan ve yapıtlarını Fransızca kaleme alan Şair Hraçya Surenyan, Sorbon Üniversitesi’ni 1914’te bitirip İstanbul’a döndü. Haftalık “Arene” dergisinin editörü olan şair; 1915 tehcirinde hayatını kaybetti.(2) Almanların tezgahladığı büyük felakette, 23 yaşında hayatının baharında ölen şair, bu şiiri tehcir sırasında yazmış olmalı.

Düşünüp dururum, acaba bu şiir yetkililerin eline geçseydi durum değişir miydi?.. Ne yazık ki, o felâket yılında, Osmanlı’nın Anadolu’daki Müslüman halkı Allahüekber Dağları, Süveyş Kanalı, Çanakkale Boğazı ve Arap çöllerinde Almanların yayılmacı çıkarları uğruna kırılırken; Ermeni halkı da tehcir yollarında tüketiliyordu.

*
Ezanın dini olduğu kadar kültürel bir boyutu da vardır. Her inançtan insanın Müslümanlarla birlikte dinlediği ezanın okunması özel yetenek ister. İstanbul müftüsü Mustafa Çağırıcı’nın anlattıkları bunun kanıtıdır. “Musevi cemaatinin ileri gelenlerinden birisi bana telefon etti. ‘Hocam, bizim bir müezzinimiz vardı. Her sabah takip ederdik, o ezan okuyacağı zaman balkona çıkardık, ezanımızı dinlerdik, bittikten sonra dinimize göre dua ederdik. Müezzinimizi aldınız, yerine birini verdiniz, bizi kurtarın’ dedi. Dolayısıyla bir Musevi dahi istiyor ki, İstanbul’da güzel ezan okunsun, İstanbul kültürü içinde ezanın çok önemi bir öge olduğunu biliyor ve o insanlar İstanbul kültürünü yaşatmak için bazı Müslümanlardan daha arzulu ve heyecanlıdır.”(3a) Bu duygu sadece İstanbul’a özgü değil, kozmopolit bir kent olan İzmir’de de geçerlidir.

Çocukluğum ve ilk gençliğimin geçtiği Mardin’de, özellikle Büyük Çarşıya yakın olan Şehidiye, Reyhani, Lâtifiye, Kasım Tuğmaner ve Ulu caminin birer gazelhan ve mevlidhan olan müezzinleri, çıktıkları minarelerden sanki yarışırlardı. Ezan saatlerinde sadece yoldan geçenler değil, ana caddenin paralelindeki iş yerlerinde tüm sesler kesilir, inanılmaz bir müzik şöleninin yankıları kalenin eteklerinden Mezopotamya’ya taşardı.
*
Sabah ezanı Sabâ, akşam namazı Segâh makamında okunur ve bunlar değişmez. Öğle ezanı uşşak, rast veya hüseyni, ikindi ezanı hicaz, yatsı ezanı uşşak makamında okunur. Salâlar genelde hüseyni makamı olur. Bunda dini bir gereklilik yoktur, ama İstanbul ezan kültüründe bir gelenek… Yüzyıllardır uygulanan bu gelenek, diğer kentleri de etkilemiştir.(3b)
Sıkıntılı anlarımda ilaç yerine sığındığım bu lâhuti ses; ebediyete dek sürsün, yurdum ve diğer İslâm ülkelerinde huzur verecek nağmelerle okunsun…

*lâhuti: Tanrısal / İlâhi

*Kaynaklar
1-Hıncal’ın Yeri, 2007 (şiiri keserken tarihini kaydetmeyi unuttum!)
2-http://www.dizifilm.com/forum/archive/index.php/t-15338.html
--http://www.evrensel.net/ekhaber.php?haber_id=36957
3-http://www.haber34.com/istanbulda-ezan-sesi-baskadir-4495-haberi.html


( Tehcir’de başlıklı yazı AytenDirier tarafından 17.09.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.