Ben...
Ben Sinem...
Sinem Özaşgın...
Eylülün hüznünü tek başına taşıyan. Akdenizi cebindeyken...
------------------------------------------------------
Kendimi
sevemedim bir türlü. Şu uzun uzun yakamozların benim güzelliğimi
okşamasına rağmen ben sevemedim. Hiç bir şehir anlatamıyordu beni sanki.
Antalya bile (ne kadar çok
sevmeme rağmen) beni yadırgamış. Adeta kendinden atarcasına beni
fırlatmıştı kendinden. Bazen sevmek. Bir şehir için yetmiyordu. Şehirden
birşey istememeli. Bilhassa Dert kaldıramaz bu şehirler. Beni
Berussanın soğuk ve ıssız sokaklarına atarken...
Berussa öyleydi ki; dışıım yanıyor, ama içim kutuplarda gibi üşüyordum...
Üşüyordum yalnızlık hakim olmuşken bu sokaklarda...
Daha genç olmama karşın herkesin beni yaşımdan büyük görmesi artık
burada alışkanlık edindiğim bir özellikti. Bazen çok kendi kendimi
sorguluyordum, yoksa beni küçük mü yazdırdılar diye? Sonra sorsam ne
fayda diye kendi kendimi atıyorum içimden. Antalyaya küfrediyordum,
Akdenize küfrediyordum. 3 senedir buradayım ama alışamadım. Milletin
baktığı sevgi gözleriyle ben bu şehre bakamadım sevgice. Hayatımda bu
şehirde yorulduğum kadar yorulmadım. Ama Antalyada... Herkes oradaydı,
ve deniz.... Belli değil mi denize kör kütük vurulduğum? Hislerimi
göremiyordu derinlerinde. Kırış kırış hallerini sevmiştim ben oysa,
dalgalandırmasını deniz rengi eteklerini, oraya oturup konuşmasını
bilhassa, içecesine denize dudak banışımı ve yercesine tüm hislerimi bu
uğurda, deniz feneri gibi yansıtışını bana özel vururcasına güneşi, beni
sevmesini, öylesine sevmesini...
Ben...
Ben
Sinem Özaşgın. Derin gül kokusunun gül kızı. Denize aşık bir Eftelya.
Müziğe tutkun, şiire vurgun, ve yorgun bitap bir kalbi, yinede Akdeniz
için taşırken bedenini...
Ne olursa olsun hiç bir yere geze o
deniz yetiyordu bana. Ama denizde olmasa o kadar sıcağa katlanmazdım,
katlanamazdım. Deniz sayesinde Hotel Californiayı dinlemeden günüm geçmiyordu, Gipsy Kings hayranı olmuştum, Ayna’nın "Akdeniz" i hele. Ah ne hoş oluyordu mehtap gülümserken ulur geceye.
Duda payı düşleren sonra BAL’ını içtim ben düş sokağının.
Önüm deniz arkam deniz sağım deniz solum deniz.
Ne
kadar şimdi bu taş soğuğu Berussada olsamda yine de güzellklerde olmadı
değil. Okulum çok güzel, arkadaşlarım, olduğum bölüm (ne kadar
değiştirecek olsamda) , olduğum popülerlik, olduğum yer, olduğum aşk...
Ve daha ne varsa. Bana burası gitarı öğrettim. Ve Akdenize gitarımla
gitmiştim...
-Ey aşk... Ben geldim.
+ Ne işin var burada?
-
Sana kendimi affedeceğim. Sen ki aşkların denizi, sıcak güneşi
topladığında kumsallarına, sıcacık her derde deva aşk getiren (Rabbimin
sayesinde)
(Bilhassa ne kadar sinirliydi belli olmuştu. Dalgalar
yırtıcı, yüksek ve insanı boğan cinste. Ve bana aşk mavisini göstermeden
kendini kırışmış bir beyazla gösterirken... )
+Nasıl affettireceksin?
Ve
işte müziğin Fareli Köy’ün Kavalcısı yaptığı zamanlar... O DalgaCı
Mahmu gitmiş, yerine Aşk Mavisi gelmişti... Ah hele gözleri... Su
Yeşili... Yaradan Rabbim ne güzel yaratırsın sen herşeyi...
-Anlaşılıyor mu afettiğim?
+Evet
Deniz’im. Sen ki yakamozları kıskandıran bir aşk mavisi, çarşafa
dolanmamış düşlerden çıkarılan bir inci tanesi. Ah nasıl seviyorum seni
bir bilsen...
-Ben de seviyorum Eftelya. Sen benim Kızıl perimsin...
Öyle
bir sevinçle döndüm ki Berussaya anlatamam. Öpercesine gelmiştim
yakınına Deniz’imin. Ve hala benim oluşu. Nasıl da yakıcı idi.
Acıtıcı.... Ama güzel...
Ben...
Şimdi bekliyorum geri (temelli) dönbeceğim vakti. Çuünkü anladım ki hayat damarlarım orda atıyor orada kanım kan oluyordu.
Ey
Aşk, ey Yaradan Rabbimin özene bezene yarattığı Akdeniz’im. Bilhassa
geleceğim sonsuz olalım. Öylesine düşsel geldin ki çağıma. Öylesine
kutsal bir aşk mavisine boyadın ki kalbimin tuvalini. Öyle seviyorum ki
ellerimde bebek severcesine, seni severcesine, Rabbim ayırmasın bizleri.
Ben geleyim, sonra olunca kocam, olunca çocuklarım, ve ailecek,
milletçe aşkına boyanalım biz...
Sen ki paylaşamadığım ama aşkını herkese boyadığım...
Geleceğim. O zamana kadar kendine iyi bak, üşütme, aşkınla ısın ısıt, unutma beni hiç.
Geleceğim. Son sesimle, son sözümle bile olsa geleceğim...
Ben...
İşte
böyledir ki bendeki aşkın kudreti yatamıyorum her gün kıvranıyorum bir
koku bile çekmediğimde. İyi ki de cabimde taşıyordum Deniz’imi. İyi ki
de bir daha varım şu Dünyada. İyi ki Deniz Aşk Mavisi. İyi ki insanım.
İyi ki düşünüyorum.
İyi ki yaşıyorum. Bedeli olursa olsun. Herşeyede katlanırım Aşk için Eyvallah...
Hepiniz de Aşk mavisi kalasınız...
Saygımla...
E F T E L Y A...
(Akdenizi cebinde taşıyan kız... )
(
Ben... başlıklı yazı
£FT€L¥@ tarafından
28.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.