1 Zaman Yaşam Hep Uysaldır Dinleyebilirseniz .

 Zaman yaşam hep uysaldır dinleyebilirseniz bakmak isterde görmek isterseniz görürsünüz. Gece ile gündüz sakin sakin birbirini takip eder acele etmez tadını anlamamız için yavaştır ama kıymetini bilenedir.Elinize alıpta okuduğun bir dergi gazete kitap da akıcıdır bir şeyler anlatır ama sakindir her zaman bilgi sunar almak isteyene uzanmak isteyene.  Allahın,Resülun,Kuranın İmanın nuru karanlıklara  zülümu acıları yok eden latif bir ışıktır görmek isteyeen kalbinde taşımak isteyenedir.

Çoğu insan nedense  sakinliği hırçındır bazende sessizdir çığlıklarını nedense duyuramaz hissetirmez gösteremez,  gönüllere gözlere kulaklara hitap ederken sözleri sanki diken gibi batar incitir acı verir gönüllere,çünkü çığlıkları zamanında duymadığındandır çığlığı duyulmaz,kimseyi hissetmemiştir gönülden o nedenle hissedilmez… Kimi zaman sandalyede oturursun huzuru bulmak için  oturursun ve başlar huzur yerine terslikler, zıtlıklar, nedenmi çevrene huzur vermediğin içindir. Kendisini insan İçini görsen içinde kırk tilki dolaşıyor kuyruklarınıda birbirine değdirtmiyor içinde fesatlığın kazanı kaynıyor, dışında bakıncada sanki tam zıddı güzellikleri varmış gibi sunmanın gayretinde   içinde temiz iyililikler varmış  kalbinde gibi. İşte bu nedenle huzuru bulamazsın.Huzurlu olamazsın,sen kendini kandırıryorsun çünkü Yüceler Yücesi  Allah kalplerden geçeni biliyor ama sen bilmiyorsan unuttu şisen, Allah unutmaz,hiç kimseyi Yüce Allah unutmaz terk etmez biz biran unutsak terk etsekte.Allahu Ekber.

Dışından bakınca önemsenilmeyen, fakat içinde nur hazineleri saklayan insanlar da vardır, nadir de olsalarda böyle insanlar vardır.Karşıdan bakınca hemen anlaşılır yüzleri nur nurdur nur saçılıyor.Yüreklerinde Allahın izni ile imanı merhameti taşıyorlar dağıtmak insanlığa sunmak için.Görünce anlarsın yanılmazsın yüce Allah o kalbimizi muhteşem yaratmışki anlatacak kelimeler zayıf kalıyor anlarsın bilirsin bu güzel halis ihlaslı insanları.

Hayatın içerisinde, çelişkiler muammalar zıtlıklar bazen karşımıza veya yolumuza karşında karşıya  geçer veya yolumuzun önüne oturur bekler,  bazen göz göze gelir bazen yan yana olurlar.İlk bakışla karar verme sakın ha  öyle kavgalı gibi kavga edeceklermiş küslermiş gibi durduklarına hatta durudklarına bakarak sakın yanılma.  Aksine şaşırtıcı bir durumdur bu! Aslında beraberce hüzünle huzur ikizdir biri gelir biri gider.Bizleri  hayatta aynı anda hem güldürürler hemde ağlatırlar. insanlar ilk bakışta fark edemez ama azbirazcık sabırla anlaşılacak bir durumdur bu durumç. Gözyaşlarımızda bazen  tebessümler açar mutlulukla bazende  ağlar mutsuzlukla!

Aslında dikkat edilirse Allah ile Resül ile Kuran ile sabırla ve imanla beraber olununca  acıların da kendine has bir tadı oluyor sanki evet evet. Gönlümüzü acı buruk yaksa da, acıları insan bunlarla beraber kalbinde taşıyınca seviyor. Hüzünlerin güzelliğini bilirsin çünkü bu alame imtihan için geldiğini bilir isen gerisi çorap söküğü gibi geliyor Allahın izni ile gelip geçiyor vede sevap kazandırıyor.  Yüreğim ıslatan bu değerlerle güzelliklerle gezince bu sıkıntıların  güzelliği seviliyor be!Çünkü Yüceler Yücesi Allaharkasında nuştulu çaresin veriyor ve şaşırıyorsun! Anında gözlerinde sımsıcak şükürün gözyaşları damlıyor muhteşem bir iç huzurla mutlulukla imanla!Tıpkı İhlas sursindeki gibi:(1)Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim ile üç temel amacı hedeflemiştir. Birincisi Tevhit, ikincisi Ahiret, üçüncüsü ise adalet ve ibadet. Bu sure bu üç temel hakikatten birincisi olan Tevhidi tam olarak ders verdiği için peygamberimiz (sav) “İhlâs Suresi Kur’ânın üçte birine denktir” buyurmuşlardır.  (Buhârî, Fezâilü'l-Kur'ân, 13; Müslim, Müsâfirîn 259; Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân, 11)İslam bilginleri ve müfessirler “Yerler ve gökler ‘Kul hüvallahü Ahad’ suresi üzerine kurulmuştur” demişlerdir. (Zemahşerî, Keşşaf, 4:450) Bu surenin anlamını kavrayan Rabbini tanımış olur. Peygamberimiz (sav) bir adamın ihlâs Suresini okuduğunu gördü ve “Bu kul Rabbini tanımıştır” buyurdular. (Âlûsî, Tefsir, 2:341) Bu sebeple sureye “İman Suresi” adı verilmiştir(1)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…“Ey Habibim de ki: Allah birdir.”  “Allah Sameddir.”“Allah doğmamış, doğurmamıştır.”  “Hiçbir şey O’na benzer, küfüv ve denk değildir.” Ey Habibim de ki: Allah birdir.”

“Ey Habibim de ki: Allah birdir.”

Kul: Bu cümle Nübüvvete delildir. Zira iman ve teklif nübüvvetle sübut bulur. Bu sebeple yüce Allah peygamberimize hitap ederek “İnsanlara tevhidi ders ver” emreder. Teklifin irsal-i resul ile olduğuna delil de yüce Allah’ın “Biz peygamber göndermediğimiz kavme azap etmeyiz” (İsra, 17:15) ayetidir. Hüve:  Bu kelime “Havas” tabakasına “Tevhidi” ifade ile Allah’ın birliğini ispat eder. “Hû” kelimesi “Hava, Su, Toprak ve Nur” âleminde cereyan eden “Tevhid-i Ef’âlin” tüm mertebelerini izhar ile “Emir ve İradenin, İlim ve Hikmetin birer arşı olan bu âlemlerdeki “Esmâ-i İlâhiyenin” tasarrufunu görerek Allah’ın birliğine inanmayı ve her nevi şirkten uzak durmayı ifade eder. Allah: “Tevhid-i Zâtı” ifade eder. Tüm Esmâ-i İlâhiyenin” membaı ve mercii, alem-i zat olan müsemmay-ı ilâhî olan “İsm-i Zât”tır.  Ehad: “Tevhid-i Esmâ ve Sıfatı” ifade eder.  Bütün esma-i İlâhiyenin ve tecelliyât-ı Rabbaniyenin Ehadiyetten kaynaklandığını ifade ve i’lâm eder. Tevhidin üç mertebesi vardır. Birincisi, Tevhid-i Zât; ikincisi, Tevhid-i Sıfat; üçüncüsü ise Tevhid-i Ef’âldir. Tevhid-i Zât, makam-ı istihlâktir. Bu makama gelen zat şayet sekr makamında ise “Lâ mevcûde illa hû” der. Uyanık ise “Her şey Ondandır” der. “Allahu hâliku külli şeyin” ayetini okur. Tevhid-i Sıfat, her kudreti onun kudret-i kâmilesinde, her ilmi onun ilm-i kâmilinde muzmahil ve her kemâli onun kemâlinin envarından bir lem’a olarak görmektir. Tevhid-i Ef’âl ise, vücutta Allah’tan başka müessir-i hakiki olmadığını ilme’l-yakîn, ayne’lyakîn ve hakka’l-yakîn bilmektir.

Ehadiyet: Yüce Allah’ı cisimden, cevherden, arazdan, şerikten ve bölünmekten münezzeh, ferd-i ferîd-i yekta olarak bilmektir. Peygamberimiz (sav) “Ehad, Hüve’l-ferdüllezî lem yezel vahdehu, ve lem yekun maahu ahiruhu” yani, “birliği zail olmayan fert ve sonu olmayan bir” (Garibu’l-hadis, 1:27) “Allah vardı ve onunla beraber hiçbir varlık yoktu. O şimdi de olduğu gibidir” hadisleri ile anlatmıştır.

Açıklama:

Akıllar yüce Allah’ı bilmek ve anlamaktan acizdir. Hz. Ebubekir (ra) “Allah’ın bilinemeyeceğini idrak etmek Onu tanımaktır” derken Bediüzzaman da “Yüce Allah’ı mevcud-u meçhul ünvanı ile bakarsan ma’ruf olur” demiştir. Bunun için yüce Allah kendisini “O hiçbir şeye benzemez, hiçbir şey onun dengi olamaz” (İhlas, 112:4) ve “Onun misli gibi bir şey yoktur” (Şura, 42:11) buyurmuştur.

İnsanlar Allah’ı bilemezler ve anlayamazlar; ancak yarattıklarına bakarak Allah’ın yaptığı, yarattığı şeylerden yola çıkarak isim ve sıfatlarını tanıyabilirler. Bu sebeple peygamberimiz (sav) “Siz Allah’ın zatını bilemezsiniz, aklınıza ne gelirse gelsin Allah onun dışındadır; bu sebeple sizler zatını düşünmeyiniz, mahlûkatında tefekkür ederek onu tanımaya çalışınız.” (Beyhaki, Şuâb-ı İman, 120; Keşfu’l-Hafa, Aclûnî, 1:271) buyurmuşlardır. Bu sebeple insan mahlûka bakarak Hâlıkı, sanata bakarak Sanii, rızka bakarak Râzıkı, varlık, sanat ve rızık aynasında tanımaya çalışmalıdır.

Yüce Allah zatını tanıtmak için mahlûkatı yaratmış, varlık aynasında zatını, esma ve sıfatları ile tanıyarak iman etmeleri için de insanı yaratmıştır. Bunun için insana akıl, hissiyat vermiştir. İnsan ma’kulatı aklı ile, mesmuatı sem’i ile, mubsıratı basarı ile, ezvakı da kuvve-i zâikası ile yani mahsusatı hissiyatı ile idrak eder. Âlemde ne varsa anahtarı insanın elindedir.

Şurası muhakkaktır ki aklın ma’kulatı idrâki, hissiyatın mahsusatı idrakinden daha kuvvetlidir. Çünkü akıl emr-i bâkî-i külliyi idrak eder, hissiyat ise yanılabilir. Allah “Vâcibu’l-Vücûd”dur. Çünkü aklın üç mertebesi vardır. Vâcib-i Mutlak: Bu Allah’ın varlığı ve birliğidir. Mümkünü’l-Vücût: Bütün mümkünat âlemleridir. Muhal: Aklen mümkün olmayan ve aklın kabul etmeyeceği şeydir. Bu ise Allah’ı inkar ve şirktir. Allah-ü Taâlâ vardır. Cemî kemal sıfatlarla muttasıftır ve tüm noksan sıfatlardan münezzehtir. Böyle olmaması muhaldir.

Cenâb-ı Hak vücûd-u mutlaktır. Mahlûkât ise izâfî ve nisbîdir. Allah’ın yaratması ile vardır. Bu sebeple mahlûkâta manây-ı harfî nazarı ile bakmalıdır ki bir manası olsun. Varlığın kendi başına bir anlamı yoktur. Varlığı, tagayyürü ve tahavvülü vâcibu’l-vücûdun esmasının tecellisi iledir. Allah-u Teâla zatı ile kâim ve dâimdir. Mahlûkat onun yaratması ile vücut bulur. Her şey onun esma ve sıfatının tecellisidir.

  “Allah Sameddir.”

Samed, Allah’ın samediyetinin unvanıdır. Ebu Hureyre (ra) Samediyeti “Her şeyden müstağnî, her şey ona muhtaç” şeklinde izah etmiştir. Ali b. Ebî Talha ve İbn-i Abbas (ra) “Samed, südedinde kâmil olan seyyid, şerefinde kâmil olan şerîf, ilminde kâmil âlim demek olup şeref ve ululuk envâının hepsinde ekmel olandır” demişlerdir.

Samedin anlamını Câfer-i Sâdık, “Galib-i gayr-ı mağlûp” Husayn b. Fudayl “Dilediğini yapan ve dilediği gibi hükmeden” ve İbn-i Sina “Gına-i tamme ile mebde-i kül ve gâye-i kül arasında zâtında hiçbir tagayyür ve tebeddülü olmayandır” demişlerdir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Allah âlemlerden müstağnîdir” (Âl-i İmran, 3:97) buyurarak bu hususa işaret etmiştir. Yüce Allah âlemlerden müstağnîdir. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur; ancak bütün varlıkların Allah’a ihtiyacı vardır.

Samediyete ayine olmak ise, Allah’tan başka hiçbir şeyi maksud-u bizzat etmemektir. Bunu en güzel bir şekilde gösteren peygamberimiz (sav) namazda karşısına koymuş olduğu sütreyi bile tam karşısına almaz, sağa veya sola meylettirirdi. (Buhari, Salât, 90; Ebu Davud, Salât, 104) Bu sebeple mü’min bilhassa kalbine Allah’tan başka bir şeyi koymaması gerekir. “El işte gönül hazrette” olmalıdır. İnsan ihtiyaçlarından dolayı eli ve bedeni sebeplere sarılsa da kalbini Allah’a vermelidir. Çünkü “Kalb ayine-i Sameddir. Kalbin batınına başka sevgilerin girmesine yer vermemelidir.” (Sözler, 2004, s. 1048-1050) Bediüzzaman hazretleri “Güzel değil batmakla kaybolan bir mahbup. Çünkü zevâle mahkûm, hakikî güzel olamaz. Aşk-ı ebedî için yaratılan ve âyine-i Samed olan kalb ile sevilmez ve sevilmemeli” (Sözler, 334)

3. “Allah doğmamış, doğurmamıştır.”

Yüce Allah bu ayeti ile bütün şirk nevilerini ret ve nefyeder. Tecezzi, tagayyür ve tenasül eden ne kayyumdur, ne hâlıktır, ne ilâh” (Sözler, 1134 ) buyurmaktadır. İsa, Üzeyir’in Allah’ın oğlu olduğu iddialarını reddettiği gibi, aya, yıldıza, tabiata ve güneşe tapanların şirklerini reddeder.

Yüce Allah’ın doğmaması demek “Ezelî” olması, doğurmaması da “Ebedî” olması anlamına gelmektedir. “Lem Yelid” Tagayyür ve fenayı nefyederken “Ve lem yûled” hudusu nefy ile kıdemi ispat etmektedir.

4. “Hiçbir şey O’na benzer, küfüv ve denk değildir.”

Yüce Allah’ın zatı, sıfatları, isimleri ve fiilleri benzersizdir. Hiçbir fani varlık Allah’ın işlerinin benzerini yapamadığı gibi yaptıklarını nasıl yaptığını da anlayamaz. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Allah’ın kadrini hakkı ile takdir edemediler. Kıyamet günü arz kabzasında, gökler de yemininde dürülmüş olan Allah’ı tesbih ederiz ki o, müşriklerin her nevi şirkinden münezzehtir” (En’am, 6: 91; Zümer, 39:67) buyurarak bu hususu açıklamıştır.

Yüce Allah’ın zatını asla idrak edemeyiz. Zira insan kendi ruhunu ve aklını anlamaktan ve bilmekten aciz ise elbette onu yaratan Allah’ı idrak edemez, bir şekil veremez ve mahiyetini asla bilemez. Dolayısıyla Allah’ın zâtî sıfatlarını anlayamaz; ancak iman eder. Subutî sıfatlarını da göz, kulak, gibi duyguları ile bilir ama mahiyetini idrak edemez. Çünkü Allah’ın bilmesi, görmesi ve konuşması mahlûkata asla benzemez. Fiillerinden ve şuûnâtından da isimlerine intikal eder; o fiillerin Allah’ın esmasının tecellisi olduğunu anlar; ama Allah’ın işlerinin benzerini asla yapamaz. Ancak Allah’ın bütün işleri mucize olduğu için hayret ve hayranlık duyarak imanını artırır.Bütün bunlardan anlıyoruz ki “Hiçbir şey onun fiillerinin ve şuunâtının da dengi olamaz.”      1. “Sure-i İhlas” olarak isimlendirilmesi insanı hâlis tevhide ulaştırdığı içindir. Tevhitte ihlas olmazsa amelde ihlas olmaz. Bu sebeple imanda ihlasın tevhide bağlı olduğunu ifade etmesi için sureye “İhlas Suresi” denilmiştir. İmanda ihlas ve istikamet, amelde istikameti netice verir. “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” (Hud, 11:112) emri tevhit ile tecelli eder. 

2. Sure, iman ve tevhidin özüdür. Tevhidin sembolü ve Allah’ın özel ismi ve “Alem” olan “Allah” lafzı Kur’ân-ı Kerimde 2800 defa geçer. Bu da Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin 1/3’ünü teşkil eder. Yine Kur’ân-ı Kerimde yüce Allah’ın isim ve sıfatları cem’an 200 sahife tutmaktadır. Bu da Kur’anın 1/3’üne tekabül eder. Peygamberimizin (sav) “Sure-i İhlas sülüsü Kur’ândır, yani Kur’ânın 1/3’üdür” hadisine uygundur. Bu sebeple “üç İhlas bir Fatiha hatm-i Kur’an sevabına denktir” denilmiştir.

3. Sure Allah’ın altı adet zâtî sıfatlarını ispat eder. Bu husus yukarıda ispat edilmiştir. Bunlar “Vücut, kıdem, bekâ, vahdaniyet, muhalefetün lil-havadis ve kıyam bi-nefsihî”  sıfatlarıdır. Altı zatî sıfat ayrıca imanın altı erkânı ile örtüşmektedir.

4. Sure 4 ayet, 11 kelime ve 47 harftir. Besmele ile olsa 67 harf olur. Sure 4 ayeti ile Kur’ân-ı Kerimin dört maksadı olan “Tevhit, Nübüvvet, Haşir ve Adalet”i remzetmektedir. Ayrıca yüce Allah’ın “Ehadiyet” “Samediyet” “Rahmaniyet” ve “Rahimiyetini” ifade eden dört mühim sıfatına ve bu sıfatların gereğini ifa ile müekkel olan “Cebrail, İsrafil, Mikail ve Azrail”e (as) ve İmanın gereği olan “Savm, Salât, Hac ve Zekât” rükünlerine işaret eder. Yine 4 halife ve 4 hak mezhebe ve 4 kitabın hakikatlerine işaret eder.

5. Besmele-i Şerife 4 kelimesi ile saf tevhide ve İhlas Suresinin 4 ayeti ile örtüşür. Sırası ile mana bakımından da mukabil gelir.

6. Kur’ânın esas gaye ve maksadı olan “Tevhit, Nübüvvet, Haşir ve Adalet” Tevhidi ilan hususunda en câmi bir sure olan “İhlas Suresi”nin aded-i hurufu Besmele ile beraber 67’dir. Bu ise “Allah” Lafza-i Celâlinin makam-ı ebcedisi olan 67 adedine tevafuk eder. Sakin olan elif sayılmazsa o zaman 66 ederek 6666 ayet olan Kur’ân-ı Kerimin dört mertebe olan 6 adedinin ikisine yani 66’ya tevafuk ederek Lafzatullah olan “Allah” ismi ile beraber “İhlas Suresi”nin gayet câmi, kapsamlı bir “İsm-i Azam” olduğunu ifade eder. (Sözler, 2004, s. 1135)

7. Sure-i İhlâs Altı Cümle olup, üçü müspet, üçü menfîdir. Böylece 6 Mertebe-i Tevhidi ispat etmekle beraber 6 enva-ı şirki reddeder. (Rumuzat-ı Semâniye, 2001, s. 170) Her bir cümlenin iki manası vardır. Biri tevhide delil, diğeri onun neticesi olur. Kendi kendine delil olup tevhidi ispat eder. Bu şekilde 6x6=36 Sure-i ihlas birbiri içinde bulunmuş olur. (Sözler, 1136) Böylece Sure-i Tevhit olan bu Sure-i İhlâs, ne derece safî ve câmi bir Sure-i Tevhit olduğunu ispat eder.

8.  Sure 11 kelimesi ile Tevhit Hakikatini tam olarak ders verir.

 1. Kul: Vahyden kinayedir. Vahye ve nübüvvete delildir. Allah’ın bilinmesi yine vahy ile olacağı ve Allah kendi sıfatlarını kendi kelamı ile insanlara bildirdiğine delildir. Böylece Allah bilgisinin insanların akıl ve felsefî düşünceleri ile belirlenemeyeceğini ifade eder.

2. Hüve: Allah’ın varlığı hava gibidir ve o hissedilir, salim akıllar ve sağlam maddi-manevi duyular ile hissedilir ama görülemez. Hava insana hayat verdiği ve her an onsuz yapamadığımız gibi iman ve tevhid de böyledir. (Hüve Nüktesine bakınız: Sözler, 260-265) Hüve, mutlak zamirdir; mutlak varlığın Allah olduğunu ve her nefes alışta “Hû” diyerek onu zikrettiğimizi ifade eder. “Hüve” kelimesinin sayı değeri de 11 olmakla 11 kelimeden ibaret olan İhlâs Sureni tam olarak gösterir.

3. Allah: Tam olarak bilinemeyen ve akılları hayret içinde bırakan zât demektir. Kelime gramer bakımından eşsiz ve benzersiz olduğu gibi Allah’ın da eşi ve benzeri yoktur. Bu kelimenin gramer bakımından eşi, benzeri, müzekkeri, müennesi, sıfatı, mevsufu, tekili ve çoğulu yoktur. İhlâs Suresinin 4 ayetine uygun olarak 4 harftir. Her bir harfi gerek beraber ve gerekse ayrı ayrı “Tevhid-i Ulûhiyete” işaret eder. “Allah- Lillah- Lehu ve Hu” her birisi Allah demektir. İlk iki harfi olan “Elif lâm” takısı şayet harf-i tarif olsa o zaman anlamı, “Zâtı bilinmemekle beraber varlığı malum ve bedihi” demektir. “Hu” zamiri ise her nefeste Allah’ı zikretmeye remz ve imadır. Verilen ve alınan her nefes “Hu” der. Yine “Allah” kelimesinin her harfinin bir anlamı vardır. “Elif” kelimede ayrı olmakla, “zatı ile kâim, mahlûkattan ayrıdır” anlamını içermekle beraber rakamsal değerinin “Bir” olması ile de Tevhide işarettir. Bir ise rakamların aslıdır. Bütün rakamlar birden türemiştir. Elif de harflerin aslıdır. “Lam” mahlûkatın yaratıcısı ve sahibi olduğuna “Lam” mahlûkatı Allah’a bağlamayı ima eden bir harftir. “Hu” her nefes sahibinin Allah’ı zikrettiğine ve her şeyin O’nu gösterdiğine işaret etmektedir. Allah kelimesinin rakamsal ve ebcedî değeri bir hesaba göre şeddeli 66, şeddesiz 36’dır. Yine bir diğer hesaba göre şeddeli 1901, şeddesiz 1401 olup pek çok esrarı havidir.  

4. Ehad: Her şeyi bizzat tecellisi ile yaratan, şirk ve iştiraki asla kabul etmeyen” demektir. İsm-i tafdil ve sıga-i mübalağa ile saf tevhide yani Allah’ın “her yerde hazır ve her şeye nazır olarak her işi bizzat ilim, irade ve kudreti ile yaptığını ifade eder. Ebcedî değeri 13 olup şirke asla yer olmadığını ima eder. Böylece tevhitten mahrum kalanın helak olacağını açıkça ifade eder. tüm yanlış din, mezhep ve itikatların tevhitten sapma neticesi olduğunu ima eder.

5-6. Allahü’s-Samed: Allah zatı ile kâim, hiçbir şeye muhtaç olmayan ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu zât-ı vâhid-i ehad demektir. 

7-8. Lem yelid ve lem yûled: Doğanlar, doğuranlar, ezelî ve ebedî olmayanlar ilah olamazlar demektir. Ebcedî değeri 114 ve 128’dir.

9-10-11. Ve lem yekün lehu küfüven ahad: 15 harftir. Hiçbir şey ona denk değildir. “Muhalefetün lil-havadis” onun zatî sıfatıdır demektir.

9. Surenin harfleri 47 adet olup 4+7=11 adedi ile 11 kelimesine işaret etmektedir. Besmele ile beraber 19+47=66 ederek “Allah” isminin rakamsal değeri olan 66 rakamına tevafuk eder.

Yüce Allah 47. Surenin 19. Ayetinde yüce Allah şöyle buyurur: “Biliniz ki Allah’tan başka ilah yoktur. Kendin için ve mü’min erkek ve mü’min kadınlar için Allah’tan af dileyin. Allah dünyanızı da ahiretinizi de varacağınız yeri de bilendir.” (Muhammed, 47:19) 19. Surenin 47. Ayetinde ise “Selam sana, senin için rabbimden af dileyeceğim; çünkü o bana çok lütufkârdır.” (Meryem, 19:47)

Surenin Fazileti:

Ulum-u Kur’ân üç nevidir: Tevhit, Teşrî, Ahlak ve İbadet. Bir başka tarif ve sınıflama ile Din ve Kur’ân üç kısma ayrılır; İman, İslam ve Ahlak. İhlâs Suresi Tevhidi tam olarak izah ve ispat ettiği için Kur’ânın üçte birine denktir.

Peygamberimiz (sav) İhlâs Suresinin faziletine dair şöyle buyurmuştur:

1. Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki İhlâs Suresi Kur’ânın üçte birine denktir. (Buhârî, Fezâilü'l-Kur'ân 13; Müslim, Misafirîn, 261; Ebû Dâvûd, Vitr 18; Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân 11)

2. Bir adam peygamberimize (sav) gelerek “Ben Kul hüvellaahü Ehad” suresini seviyorum” dedi. Peygamberimiz (sav) “Onu sevmen seni cennete sokar” buyurdular. (Buhari, Ezan, 106; Tirmizi, Fezâil-i Kur’an, 11)

3. Peygamberimiz (sav) bir sahabesini seriye kumandanı tayin etti ve bir bölük askerle gönderdi. O da komutan olduğu için namazları kıldırıyordu ve her namazdan sonra İhlas Suresini okuyurdu. Döndükleri zaman bunu peygamberimize haber verdiler. Peygamberimiz (sav) ona sordu: “Neden her namazdan sonra ihlâs okuyorsun?” Sahabe dedi: “Ya Resulallah! Ben bu sureyi çok seviyorum. Onun için okuyorum.” Peygamberimiz (sav) buyurdular: “O zaman bil ki Allah da seni seviyor.” (Buhari, 4:206; Müslim, 1:557)

4. Akşam ve sabah İhlas ve Muavvizateyni üçer defa okumak her türlü kötülükten korunmak için sana yeter. (Ebu Davud, Edeb, 101; Tirmizi, Daavât, 116; Nesai, İstiâze, 1)

5. Fahrettin-i Razi “Mefâtihu’l-Gayb” isimli hacimli tefsirinde Cebrail’in (as) Ebu Zerr-i Gıfârî hakkında “O çok ihlâs okuduğu için melekler arasında çok tanındığını söylediğini” nakleder.

6. Bir adam peygamberimize (sav) gelerek fakirlikten şikâyet etti. Peygamberimiz (sav) buyurdular. “Evine girince ehline selam ver ve ihlâs suresini oku!” Allah ondan dolayı senden fakirliği giderir.” (Taberani, Kebir, 2:340) 

7. Arefe günü 1000 ihlas okumak sünnettir.(2)

Yaşamda,  değişik  bize anlattığı ve anlatmak istediği zıtlıkların birbirini tamamladığı bir tablo! İyi ve hoş olan şeylerin kıymetini anlamayı bize armağan eden, kötü olan her şeye teşekkürü bir borç biliyorum!.. Geceyi yaratan dinlenmek için bize veren huzurla uyuduğumuz dinlenerek deşarj olduğumuz ve bize  kış günlerinde güneşi özlettiren, dertlerle bize sabrı öğreten ve sonra da ruhumuzahayatımıza yaşamımıza billur billur nur nur neşeyi huzuru akıtan ve her an bizimle beraber olan kalan Allah’a hamdolsuner .Zaman ve insan er geç tükenip gitmeye mahkûmdurlar zamanı çok iyi kullanmalıyız. Her şey, kendini yenileyerek canlı kalır ve varlığını sürdürür iken bizlerde kendimizi yenilemeden durunca da canı çekilmiş ceset gibi, çürümeye, hebâ olup dağılmaya terk edilmiş oluruz

KÜFÜV:eş, denk

KAYNAK:

1.http://www.fikirbahcesi.org/tefsir-dersleri/ihl-s-suresi-tefsiri.html

2.http://www.fikirbahcesi.org/tefsir-dersleri/ihl-s-suresi-tefsiri.html

( Zaman Yaşam Hep Uysaldır Dinleyebilirseniz . başlıklı yazı kul mehmet tarafından 8.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.