Haşlanmış bir topluma evrildik. Çarşı pazarda kocaman tencerelerin içinde haşlanan mısırlara döndük. Tuzumuz kuru tek! Hazlaşmış bir topluma döndük. Her şeyde zevk arayan ve bu zevk için her şeyinden vazgeçen insanların yaşadığı bir topluma döndük.

Uzlaşı yönümüz yok, hırlaşı yönümüz çok fazla! Herkes tepen tırnağa sinir kesiliyor. Boydan boya sevgi kesilen yok.

İnsanların burnundan öfkeden ateşler çıkıyor da şehrin itfaiyeleri dahi söndüremiyor bu yangını! Sinirden müteşekkil bir toplum oluyoruz. Bu yüzdendir artan kalp krizleri, bu yüzdendir artan beyin kanamaları ve bu yüzdendir kalp kırıklıkları…

Topla bakalım kırılanları, kopanları bağla, tıkanmaları aç! Mümkün değil!

            Değme tenorlara taş çıkartıyor insanımız. Bağıran bir toplum oluyoruz. Her arabada bir levye saklı, her levyede bin öfke, her öfkede milyon suç gizli.

Haşlanmış bir toplum haline geldik. Yavaş yavaş yok oluyor her şeyimiz; dilimiz, dinimiz, örfümüz, âdetimiz, kültürümüz. Dejenerasyon had safhada her işimizde, yozlaşma en tepede, dezenformasyon üst düzeyde… Aile yaşantısından tutun da aşk hayatımıza kadar her şeye bu bozulmanın ve çürümenin ve küflenmenin tesiri altındadır. Küfleniyoruz usul usul, çürüyoruz aheste aheste!

Yaşlanmış, paslanmış, her şeye katlanmış bir toplum haline döndük.

Yanı başımızda olup bitenler bizi alakadar etmiyor tabiri caizse tınmıyoruz bile! Adam mı vurulmuş adam mı ölmüş… Birisi yardım mı istiyor, trafik kazası mı olmuş… Bana ne?

Yollar mı bozulmuş, çukurlar mı oluşmuş. Buna bağlı olarak araçlarda hasarlar mı oluyor,  kazalar mı oluyor kimin umurunda!

Çöpler uluorta yerlere saçılıyor, toplanmıyor uzun süre. Etrafı koku mu alıyor, hastalık mı yayılıyor? Kim takar!

Alarm veriyor toplum! İnsanlar duymuyor bile!

İnsanlık yerde kalıyor, biri el uzatıp kaldırmıyor. Güzellik bataklığa saplanıyor kimse dönüp bakmıyor. Ahlak dibe vuruyor kimse zemin olup da dur demiyor.

Haşlanmış kurbağa sendromu… Ya da kaynayan kurbağa sendromu…

Haşlanıyoruz sonra taşlaşıyoruz. Herkese karşı; gözü yaşlı olana, öksüze, yetime, dula, sakata, muhtaca…

 

 

Bazen insanlara bazı şeyleri direkt anlatamazsınız. Ya cazibesini yitirmiştir söylediğiniz şey ya da artık gına gelmiştir karşı tarafa tekrarlandığı için.

Hayvanlar ve bitkiler üzerinden göndermelerde bulunmak belki de biraz daha dikkat çeker muhatabınızı uyandırır. Ve belki de okunur yazdıklarınız. Mesajınız iletilir ilgili yere. Farklı şekilde anlatmak lazım, canlı tutmak lazım ilgiyi, uyanık tutmak lazım dikkati.

Eğer bir kurbağayı kaynayan bir tencereye atarsanız, zıplayıp kaçarak kurtulur. Ama önce soğuk su dolu bir tencereye koyup yavaş yavaş ısıtarak suyu kaynatırsanız, kendi vücut ısısını da arttırır ve suyun sıcaklığını fark etmez hale gelerek patlayarak ölür. Bu olay sosyal bilimlerde şöyle kullanılır: Az miktarda hissedilen bir olay kademeli olarak artarsa, insanlar sonunda alışa alışa bunu görmezden gelmeye ya da fark etmemeye, normalmiş gibi algılamaya başlarlar. Ve yok olurlar.

Şimdi bakalım etrafımıza. Gözlerimiz dört açarım kulaklarımızı ardına değin. Yanı başımızda insanlar katlediyor. Mahallemizde küçük kızlara topluca tecavüz ediliyor. Hırsızlık artık meslek haline gelmiş de uygulamalı eğitim veriliyor. Uyuşturucu sigara gibi aşikâr bir şekilde çekiliyor içe. Çoğaltabiliriz tüm bunları… Hep şikâyetimiz var mutlaka her türlü konuyla alakalı. Eğitim, sağlık, geçim, seçim vesaire ile ilgili… Usulca haşlanıyoruz, ölüyoruz farkında değiliz.

Bir kerede olsa ölümümüz sorun değil. Ama ayakta uyuyarak, ağır ağır, farkında olmadan ölüyoruz. Bu koyuyor adama!

Haşlanıyoruz kurbağa misali, patlayıp yok olacağımız gün yakındır.

Haşlanmış kurbağadan muradım haşlanan ve bu haşlanmışlıktan korkunç haz alan ve yok olduğunu göremeyen kocaman bir toplumdur.

İkazımdır, haşlanıyorsunuz fark edin.

Uyanın lütfen! Uyandırma servisinden arıyorum.

 

( Haşlanmış Toplum başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 23.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.