Ne zehir saçtığının farkına bile varmadın
yok olmuyordum çünkü toprağa karışıp
durduğum yerde dönüşüm için bekliyordum sadece
ya kağıt olacaktım ikinci kalite
üstüne notlar yazılan
abuk sabuk çizgilerle karalanan, sonra da çöpe atılan
işe yaramaz bir bitiklik gibi
ya da......
Kirlenen her duygu gibi
kendimi bir limanın mendireğinde buldum önce
dalgalar yükselip ayaklarıma çarptıkça
gel bana sesini içime çektim
gönlümde büyük bir heyezan
gözlerim bitmişliğin son demini içerken
sürüklercesine atmak istedim kendimi denizin kolarına.
Belki de huzur ondaydı
beni çekip götürürdü karanlık içlerine
ve unuttururdu her şeyi yaşanmışlık adına
belki de hiç doğmamış sayılırdım
kirletilen yüreklerde.
Ve tam orada dönüştüm....
Üşüyen ayaklarım isyan ederken dönüşüme
ben ilk heyecanını tadan bir çocuğun
kırmızı kurdele takılan yakasıydım sanki
biraz korku, biraz sevinç, biraz da burukluk vardı damağımda
ama isyanın siyah bayrağı başlamıştı gönlümde dalgalanmaya.
Kadındım..
Ve her günah benim boynuma geçen ilmekti
toplum denen bu tuttuğunu öldürme çabasında olan
yazdığı kitapları yine kendi aforoz eden
beğenmediğini darağacında sallayan
acımasız bir dalgakırandı sanki
ne yol veriyordu
ne isyan kabul ediyordu.
Ve ben
ölmek yerine yaşamayı seçmiştim
tüm bu karabasanları kabul ederek yaşamda
ve inadına yaşıyordum
göğsümü siper ederek kendini bilmez dillere
halbuki ne karışırdı
kırılan yürek benimdi
hıçkırarak ağlayan bedende benimdi hırpalandıkça
halt yemek düşerdi ellere.
Ve dönüştüm kara kanatlı bir meleğe..
Gözyaşı