Göbeğimi iki keskin taşın arasında kesmiş annem ,
Sessiz kentlerin
Yorgun sokak lambaları aydınlatmış içimdeki mahzeni
Düşlerim yitik
Bir uçuğun kan revan oluşunu gördüm ruhumda
Sürgün yediğim vatanım evimdi
Vurgun yediğim can dediğim sevgili
Kaç bahar ısmarlamıştım oysa
Kaç yağmur tanesi
Kaç mevsim
Kaç bayram
Gelmeyen kaç vuslat
Aynalarda yüzümü yitirdim bir vakit
U n u t u l m u ş
Umut şarkılarını demliyorum dudaklarıma
Kirpiğimden uyku geçmez oldu
Sürek avında düşlerim yorgun
Mor bir kar tanesine gömdüm ömrümü
Süz beni ey zaman süz
İçimde birikmesin o öykünülen hüzünlü güz..
Yokluğumun derin düşüydü sevgilinin
Ahraz lisanında olmayışım ketumluğundandı baba
Anlamsız bir gülümsemeyi asmıştı dudaklarına
Pelesenk bir söylem olmam gerekirken dilinde
Bir bahar coşkusu bir derin vadi
Gözlerinin uçurumda ölüme ve yokluğa eyvallah derdim
Bir defa içten gülümsesem varlığa
İç/imin Şemsi’ne Mevlevi bir dönüşle vuslata ererdim
Tövbemi gizlediğim ansız pejmurdeliğimdi
Kara bir taşı kırk defa ö p t ü m…
Göbeğimi iki sancı dileğiyle kesmiş annem
Sorgulamış beni kanadı kırık iki melek
Suskun baharlar kiraz mevsimlerini ezberlettiler bana
Ondandır gözlerim hep kırmızı kanar
--n u r e t t i n Ö N D E R
--Kırık mevsimleri düşün düş/can, düçar olmuş nisan.
Yağmıyor yağmurlar bulutlar ihanette…