Bir dua ki dilimde değil, bir dua ki aklımda değil, bir dua ki avuçlarımda değil..
 Kalbimde kalbimin çok derinlerinde, gücümün yetmediği, aklımın ermediği, takatimin tükendiği, nefesimin kesildiği bir dua!
 İmkansızı zorlamak, sınırları aşmak, nefesin tükenene kadar minnetle bağlı kalacağına inandığın bir duadır sevgiliye edilen dua..
 Uzak olması, sesinin çok uzaklarda olması, bakışlarının varlığına değil ama ruhuna dokunması,o ellerin ruhunda sıcaklığını hissetmek, tüm uzakları yok sayıp sevgine ibadet edebilmek tüm kalbinle, varlığınla, bilincin ile sadık kalabilmek sevgi ne ? sevmek ne ?
 Adını söylerken nutkunun tutulması, kalbindeki acının tarifi olmaması, özlemlerin ateşten mengesinde cayır cayır yanmak, tüm bilincin bütün varlığınla ona ibadet ederken, onun sıcaklığı, varlığı nefesinin kaf dağının ardında olması, acının en dibine vurup sonra ruhsuz kalmış bir bedenle su yüzüne çıkar gibi insanların arasına karışabilmek! Yüzünde ki yalancı tebessümle iyi olduğunu göstermeye çalışmak, acının tarifi ne ?
 Bir umman denizinde bilincin ile kaybolmak gibidir sevmek, kalbinin ağrısına saklamaktır sevdiğinin yüzünü, onun siluetiyle güne başlamak mı, engellerin arasında çaresiz kalmak mı?  henüz elleri tenine dokunmadan kavruluyorken kalbin, güneşe uçan bir ikarus gibi ölüme gitmektir midir sevmek?
 Yaratılmışlığına anlam yüklemek, var oluş nedenini bulmak, adını ağzına ibadetle almak, fotoğraflarına kalbinin acısından bakamamak, her duyduğun müziği ona yakıştırmak, bütün duaları ona yönlendirmek, en mutlu olduğunu zannettiğin anda bir küçük hayaliyle gözyaşlarıyla yıkılmak mı ya da üzgün anında özlemiyle volkan gibi patlamak mı?
 Bütün gücünü yitirdiğin, adım adım özlemiyle tükenmişliğe yürüdüğün, tüm uzuvlarını bir bir kaybederken sadece bilincinde siluetine sakladığına uyanık kalabilmek midir sevmek ölmüş ruhunla!
 Eğer bir tanımı yoksa kalbindeki onsuzluğun, eğer bir tanımı yoksa bu duyduğun hüzünlü müzikteki gözyaşlarının, bir tanımı yoksa ruhsuzluğunun, dilin söyleyemiyorsa, kalbin tüm acısıyla sürünüyorsa onun ayakları altında, varlığın bir harabeye dönmüşse özlemlerin ağırlığından, en önemlisi nefes almakta ağır geliyorsa harabeye dönmüş bedenine..
 Her dolunayda ruhun ayrılıyorsa bedeninden izlerken dolunayın gölgesine düşmüş silueti, geceler en ıssız ve soğukluğuyla sürüklüyorsa yalnızlığını gökyüzüne, ruhun diyar diyar gezerken arşı-alayı, bedenin yığılıyorsa toprağın koynuna, dizlerinin takatsizliği vuruyorsa bilincine, aşamıyorsa bilincin kaderin en acımasız ağlarını...
 Uykular saklıyorsa seni ütopik dünyasına, gözlerin dünyaya bakarken bilincin arıyorsa hayalinde ki yüzü, karanlıkta kalmış umutlarından uyanmak gibidir düşlerden sonra soğuk, karanlık ayaz tutmuş gecelere...
 Özlemek yaşarken ölmek gibidir, çaresizlik ölümün ta kendisi, vücudun taşa dönüşür, kalbin sadece görevini yerine getirir, tenin duyarsızdır, dilin lal..
 Sen pençesindesin yalnızlığın, pençesindesin özlemin ağır ağır kanını akıtarak, uzuvlarını tek tek kopararak, derin kuyulardaki umutlarının üstüne avuç avuç toprak atarak, sen ölmeden adım adım ruhunu bedeninden azad eder..
 Sevmek gerçekten sevmek ölümüne sevmek, varlığınla, bilincin ile, kalbinle sevmek..
 Atabildiğin kadar derinine atabilmek özlemini, ve beklemek vuslatı..
 Ya varırsın vuslata yeniden doğarsın, ya kaybedersin bir daha kendini bulamazsın..
 Geriye kalan enkaz mı devam eder yaşamaya, duyularını, uzuvlarını, duygularını da ruhuyla kaybederek..
 Sadece nefes alarak, kalbinde ki acı ne dile gelir, ne gözlerin söyler herkes sana hayattaymışsın gibi bakarken sen çoktan terk-i diyar eylemişsindir nefes aldığın coğrafyayı..

Sevmek aslında avuçlamaktır ateşin korlarını,
Düşmesidir ruhunun karanlıklara..
Erimesidir bedeninin uzuvlarını kopara kopara..

Özlemek ölmektir aslında...
Yeniden doğan güneşe uçarak kanatlarını yakmaktır..
Mesafelere isyandır...Çaresizliğe teslimiyettir..
Özlemek her gün yeniden gözlerini açıp, geceye kapatmaktır, ruhsuzca...

O 'nsuzluk hiçliktir aslında..
Ne ölebilirsin, ne dirilebilirsin...
Ölüm bile aklına gelmez, acısının tarifi yoktur, 
Sadece çekilirsin kendi dünyana, kimse bilmez o dünya cehennemdir, o dünya karanlık soğuktur, buz kesmiş mermerlere benzer, dokunduğun zaman teninin mermerin üzerine yapışıp eridiği gibi, yapışır yakana, günden güne eriyen varlığındır, Sen dokunmuşsundur çoktan....
Erirken varlığın karanlıklarda herkes sana hayattaymışsın gibi davranır, sen çoktan göç etmiş olmana rağmen nefes aldığın coğrafyanı..

Sevmek kendini unutmak, onun gözlerinde varlığını hatırlamak..
Sevmek nefes alabilme kabiliyetini unutup onun nefesiyle yaşamak.
Sevmek başkasının varlığından yeniden doğmaktır aslında..

               Ya seni hayatta bırakır yaşarsın..ya da seni hayattan bırakır ölürsün yaşadığını zannederek...
 

( Ya Seni Hayatta Bırakır Ya Da Seni Hayattan Bırakır başlıklı yazı Emine Işık tarafından 5.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu