Çamlığın içinde bir
kulübe kış için olmasa da sağlam, çoğu soğukları geçirmeyen muhafazalı bir yapı.
Nedense aklına esti Taner beyin
havada iyi bir kış günü. Taner beyin dört çeker arabası. Çok güçlü bir köpeği
var onu, Av tüfeğini, Ruhsatlı tabancasını, Üç dört günlük yiyeceğini yanına
aldı. Çıkıp gitti kulübeye vardı yerleşti. Temiz havada Biraz dinlendi. Aklına
kız arkadaşı Mehtap geldi biraz düşündü gelse ne olurdu gelmemişti. Yaylaya
fazla güven olmaz nitekim hava akşama doğru bozmaya başladı.
Taner Bey aklından “iki
günde açar her halde diye düşündü”. Köpeğini içeri sıcak yere aldı. Geç vakte
kadar bir şeyler okudu yazdı. Dışarı baktı kar yağışı başlamış yerde epeyce kar
birikmişti. Aklından “Çok kötü olursa sabah giderim” dedi. Yatağa zandı uykuya
daldı.
Ormanda çıt yoktu ara sıra çam
dallarından düşen karın sesi duyulmaya başladı. Köpek huysuzlandı. Taner Bey av
tüfeğini ve tabancasını hazırladı baş yanına koydu yine uykuya daldı. Bir ara
üşür gibi oldu uyandı. Saate baktı “sabah olmuş olması gerek” diye düşündü amma
içeri karanlıktı. Pencereden hafif bir ışık sızıyordu. “Her halde pencerenin
önünü kar kapatmış” dedi. Köpeğinin başını okşadı. Önce ateşi yakayım dedi ve
ateşi harlandırdı. Kalktı pencereyi temizlemek istedi amma ne görsün gece yağan
kar kulübenin üstünü aşmış. Kapıyı açmaya hazırlandı kar içeri basar diye
açmaktan vazgeçti. Aklından “iyi ki baca açık ateş yanıyor” diye düşündü.
Bir müddet yatağın kenarına oturdu
bekledi. Köpeğine “hapis kaldık oğlum” dedi. Buraya geldiğini bir tek kız
arkadaşı Mehtap biliyordu amma çok meşgul ve unutkan bir kız bir de şehirde kar
yağmadıysa aklına hiç gelmez. Kaç gün kalacağını ona da söylememişti. “Gidelim”
demiş gelmeyince kızmıştı.
Kulübenin arka tarafında odunluk vardı.
Ne yapıp edip oraya ulaşması gerektiğini düşündü. Çünkü içerideki odun yeterli
değildi. Birde odunlukta kürek kazma vardı. İçinden “kafamı dinleyeyim derken
kendi kendimi hapsettim. Her halde sevgilim Mehtap beddua etti diye düşündü
sonrada derdi ben miyim” dedi ve güldü.
Gerçi buraya kar yağarken çok gelmişti
ormanın ve karın manzarasının seyrine doyum olamadığını çok güzel olduğunu
biliyordu. Lakin bu sefer kar çok yağmıştı.
Kalktı kapıyı yavaşça açtı kar sıkışmış
içeriye dolmadı. İçerde Bulduğu bir tahta parçasını kürek gibi kullanarak
odunluğa karın içinden tünel açtı odunluğa varınca demir küreği aldı. Odunluğun
arkasından yukarı doğru kazarak karın üzerine çıktı. Baktık ki kulübe karda
kaybolmuş sadece baca meydanda kalmış. Açtığı yoldan köpeği de dışarı çıktı
hayvan sıkışmış ormana doğru koşarak gitti.
Kulübenin içine döndü pencereyi açtı
oradan karı keserek ışığın içeri girmesini sağladı. İçeriyi havalandırdı kar
yağışı kesilmiş güneş her yeri aydınlatmış pırıl pırıl olmuştu. Oturdu biraz düşündü hava açmış gece yıldıza
gider don yapar bu kar bir iki aya hatta bahara kadar çözülmez yol vermez diye
düşündü.
Telefonu beni rahatsız etmesinler diye arabada
bırakmıştı şimdi arabaya kadar bir tünel açıp oradan alacağı başka şeylerde var
almam gerekli diye düşündü. Köpeği de gideli epeyce olmuştu onu da merak etmeye
başladı.
Tüneli kazarak arabasına ulaştı kapısını
açtı telefonu aldı geri dönerken yaptığı tüneli kontrol ederek kulübeye geldi.
Köpeği silkinerek içeri girdi anlaşılan bir şeyin peşine düşmüştü. Telefonun şarjına
baktı doluydu. Hatta baktı çok zayıftı galiba kar kapatmış diye düşündü.
Kulübe tam bir Eskimo kutup evine
benzemişti biraz güldü. Telefonla evi aradı ulaşamadı. Kız arkadaşını Mehtap’ı
aradı çalıyordu amma cevap alamadı. Köpeğinin acıktığını düşünerek arabaya
geçti köpeğinin yiyeceğini getirdi. Fazla vermeden “oğlum burada ne kadar
kalacağımız belli değil idare edelim” dedi. Kendiside yiyeceğini hesaplayarak
açlığını yatıştıracak kadar atıştırdı.
Av malzemesi bol miktarda var fakat bu karda
bir tek tavşan bulunur oda zor kuşlar dere kenarlarına inmiştir diye düşündü.
Köpeği ile o gün akşama kadar ormanda dolaştı
kar buz tutuğu için üzerinde rahat gezdiler. Açık alanda telefonun yine denedi
amma bir türlü kimseye ulaşamadı. Av tüfeği yanında idi lakin tahmin ettiği
gibi ormanda kendilerinden başka canlık yoktu sanki. Akşam olurken kulübeye
döndü. Köpeğini yine dışarıda bırakmadı bu “gece ayaz var dışarısı çok soğuk
olur içeri gel bakalım oğlum” dedi. Kulübe karla kaplı olduğu için içersi az
bir ateşle çok sıcak oluyordu.
Taner Bey için tam aradığı bir durumdu onu
zorlayan gelirken kendine ve köpeğine fazla yiyecek almamış olması idi. Gerçi
kız arkadaşı Mehtap geleceğim dese yiyeceği fazla almayı düşünmüş o gelmeyince
vazgeçmiş az almıştı. O akşamda getirdiği kitaplardan birini alıp okudu. Uykusu
gelince ateşini harlayıp yatağına uzandı derin bir uykuya daldı.
Köpeğinin homurdanması ile uyandı
içersi tam aydınlamıştı hayvan sıkıştığı için kapıyı tırmalıyordu kalktı kapıyı
açtı. Hayvan hızla karın üstüne çıkıp
ormana daldı.
Ağaçların arasında
kayboldu. Gitti ocakta ateşi harlandırdı çaydanlığını ateşin kenarına koydu su
ısınırken dışarı çıktı karın üzerinde kültürfizik yaparak hem temiz hava adlı
hem de vücudunun formunu korumaya çalıştı. Güneş yine pırıl pırıldı kar iyiden
iyiye donuştu. Tam tahmin ettiğim gibi olmuş diye düşündü “bu hâllı karın
erimesi baharı bulur” dedi. Köpeği ağaçların arsından kendisine doğru koşarak
geldi ayaklarına sürünmeye başladı bir yandan da ormanın içine bakıyor bir o
yöne koşuyor bir geliyor
Taner Bey köpeğinin
bir şey bulduğunu anladı kulübeye girdi av tüfeğini aldı dışarı çıktı. Köpek av
tüfeği ile sahibini görünce ormana öneldi Taner Bey çok dikkatli ilerlemeye
başladı. Bir müddet gittiler hayvan yere yatı. Taner Bey siper alıp kendini
sakladı, ilerde açık bir alanda güneşin eritmesi ile böğürlen dikenlerinin üstü
açılmış yaprakları gözüküyor ne var diye merakla bakarken üç dört tane tavşan
güneşe çıkmışlar hem de besleniyorlar. Hepsi bir arada olduğu için ateş etmek
istemedi köpeğin başını okşayarak bize bir tanesi yeter acele etme ayrılılar sabah
kahvaltımızı da yapmadık nasipte ne varsa o olur dedi. Bir müddet beklediler bu
arada bir tane tavşan diğerlerinde bira uzağa ayrıldı oda tüfeğini doğrultup
tavşanı avladı köpek hızla gitti tavşanı aldı geldi. Kulübeye döndüler ateş yavaşlamış
demlikte su çok kaynamıştı canı çay istemedi kendine kahve koydu. Köpeğini
yemeğini verdi, hayvan başını salladı; oda “acele etme tavşanı yüzmedim hem
sana çiğ yedirmem pişmesi gerekiyor bunu şimdilik ye” dedi. Hayvan söyleneni anlamış olacak ki mamasını
yemeye başladı. Kahve kupasını eline aldı poğaçalardan bir tane aldı pencerenin
önüne oturdu. Karda açtığı boşluktan dehlizden bakar gibi görebildiği kadar
manzarayı seyrederken; Kız arkadaşı Mehtap’ı düşünmeye başladı yiyecekte
sıkılırken tavşanları görünce rahatladı, “bir tane vurduk aldık bu bize iki gün
yeter gerekirse bir tana daha avlarız çevrede başkaları da vardır” diye düşündü.
“İkinci güne giriyoruz bu kız beni hiç
mi merak etmiyor acaba” diye söylendi, ayak yanında uzanan köpeği bana mı dedin
der gibi homurdandı. Neyse dedi kalktı tavşanı yüzdü, kulübenin yan tarafında akan
su donmadığı için bulunduğu yer tünel gibi açıktı oraya ulaşmakta zorluk
çekmedi tavşanı aldı güzelce temizledi. Ocağa kazanı koydu tavşanı parçaladı içine
koydu biraz su ilave etti. Daha önceden burada defalarca tavşan pişirmişti nede
olsa işin erbabı sayılırdı tavşan eti hızlı pişiyordu.
Kopeğinin sırtını okşayarak “oğlum aç kalırız
derken Allah bize iki günlük yemek ikram etti şükret kerata” dedi. Taner Bey
kar altında uğraşa dursun!
Kız arkadaşı Mehtap yaylalara çok kar
yağdığını hatta şehirle yükseklerdeki yerleşim yerlerinin bağlantısının
kesildiğini öğrenmiş, telefonda Taner’in aradığını görmüş amma kendisi ona ulaşamamıştı.
Taner’in ailesine haber vermiş “keşke bende gitseydim, bana kızdı yiyeceğini az
aldı” demiş. “Yerleşim yerlerinin yolları açılır amma onun kulübesinin yolunu
açmazlar. 3-
Kulübede ikinci akşam olmuştu
Taner telefonunu baktı şarjı bitmişti kulübede elektrik olmadığı için, telefonu
arabada şarj etmesi gerekiyordu. Bu arada diğer işlerle uğraşırken arabayı
çalıştırmayı unutmuştu aceleyle arabaya geçti, kontağı açtı. “Ya Bismillah
Allahım beni koru” dedi ve kontağa bastı motor çalıştı bir Oh! çekti ve “Yarabbi
sana şükürler olsu kulunu zorda bırakmıyorsun” diyerek dua etti. Telefonu şarja
taktı
Amma eksöz gazı açtığı yoldan kulübeye yönelince
gitti küreği aldı arabanın arkasından eksöze yakın yeden yukarıya baca gibi bir
delik açtı orası sanki baca gibi dumanı yukarı aldı.
Tavşan pişmişti hem de lokum gibi
olmuştu bir parça köpeğine verdi yedirdi, eşit bir parçada kendi aldı “oğlum
senin yediğin kadar olacak” fazla olamaz dedi hayvan kuyruğunu salladı. Akşam
yemeğini yediler. Artan tavşan etini naylona güzelce sardı pencerenin yanın da
karın içine yerleştirdi sıkıca kapattı bu şekilde bozulmaz dedi hayvanda
boynunu bükerek baktı sanki doğru der gibi kafasın salladı. Köpeğin başını okşayarak
“idare etmeliyiz ola ki bir kar fırtınası daha çıkabilir” dedi. Ateşe odun attı
Alevlerin ışığı
kulübenin içini aydınlatıyordu. Taner her gelişinde gazlı lambaya tenekelerle
gaz yağı getirmişti aydınlatmada aylarca sorunu olmazdı.
Akşam mesai saatini bitimine yakin
Mehtabın arkadaşı aradı “yarın sabah erkenden kar temizleme aracı köy yolunu
açmaya başlayacak hazırsan seni alacaklar” diye haber verdi. Oda “akşamdan bile
olsa hazırım” dedi.
Mehtap sabaha kadar uyumadı sabah erkenden
kalktı annesi “kızım seni bırakmazlar mutlaka alırlar yat dinlen gece uyumadın
gün boyu karlar içinde uğraşacaksın çok yorulursun” dese de aldırmadı. Saat 8,oo
gibi ardılar. “hazırım” dedi
Taner telefonu şarj etmişti evini aradı
evdekilere iyi olduğunu söyledi onlarda kız burada perişan oldu deli gibi
dolanıyordu dediler. Mehtabı aradı. Kız sevindi iyi olmana çok sevindim dedi
hat gidip geldiği için ben geliyorum diyemedi.
Köy muhtarı yolun açılması için köy
hizmetlerine gelmiş amma şimdi olamaz denilmiş adam köye çıkmıştı.
Kar
çok olduğu halde Kar temizleme aracı yolu temizleyerek nerede ise akşam olmak
üzere köye girdi tabii köy muhtarı hem sevini hem de bu iş nasıl oldu diye
makiniste sordu onlarda “bu bayana dua edin birçok işi bıraktırdı bize” derler.
Köyde misafirlerin karın doyuruldu. Vakitte geç olmaya başlamıştır “makinistler
bacım istersen biraz daha gidelim” dediler fakat Mehtap “sizden Allah razı
olsun geride zor bir yol yok düz gidilecek üstelik arkadaşım rica etti fazla
ileri gitmen söz olmasın dedi muhtar bana yardımcılar verir ben oraya geçerim” Makine yine yolu temizleyerek geri döndü. Köy muhtarı
Mehtap’a “sizi Allah mı gönderdi hasta çocuklarımız vardı ne yapacağız diye
düşünüyorduk bu köy senin emrinde ne istiyorsan söyle” diye teşekkür eder.
Taner yemeğini yemiş haberleştiği
için gönlü rahat amma Mehtap ona bir şey demeye çalışmıştı neydi diye düşündü.
Köpeğine “bu akşam önemli şeyler okuyalım bizi koruyana şükredelim” dedi ve kalktı
abdest aldı rafın en üstünden kuran-ı aldı okumaya başladı. Babası “bu senin hem
rehberin hem koruyucun” demişti.
Mehtap: muhtarın ağaçlardan yaptırdığı
salın üzerine eşyasını yığdı. Bir ata bağlanan sal ve iki kuvvetli adamla
kulübeye doğru yola koyuldu on beş dakikalık yoldu amma karda yarım saat sürdü
havada iyice karamaya başladı. Muhtar adamlara hem ışık hem de silah vermişti.
Kulübe görünmüyordu fakat pencereden sızan ışık ormanın bir bölümünü aydınlatıyordu.
Mehtap tamam geldik dedi salı yavaşça bir ağacın arkasına yerleştirdiler
adamlara ben ona süpriz yapacağım dedi adamlar “dikkat et silahı var bir kaza
yaparsınız şaka yaparken” dediler oda “köpeği benim kokumu tanıyor Taner tam
görmeden ateş etmez” dedi adamlar “iyi dediler” ve döndüler.
Mehtap yavaşça kulübeye yaklaştı tam o
sırada köpek içerde bir oraya bir buraya koşmaya başladı. Taner okuduğu ayeti
bitirdi. “sen bunu bir tek kişi için yaparsın amma oda imkânsız gece vakti
olacak şey değil” dedi. Kapıyı açınca köpek birden fırladı gitti biraz bekledi
hayvandan hiçbir ses yok “havlamadı” bile dedi. Aklına Mehtap geldi “ancak onu
bulursa ses çıkarmaz” dedi. Yinede tüfeğini aldı yavaşça dışarı çıktı kafasını
karın üstüne çıkarırken Mehtabın parfüm kokusunu adı. Yukarı çıktı seslendi “Mehtap
şakayı bırak yeter” dedi. Ağaçların arasında Mehtabı görünce “kız sen delisin
ben seni vurdumduymaz bilirdim beni şaşırttın” diye söylenerek onu kucakladı.
Eşyaları da alarak kulübeye geldiler.
Mehtap tüm olanları anlattı arkadaşının
söylediklerini hepsini Taner “şimdi karanlık yarın görürsün üstelik çok
yorgunsun dinlen” dedi. Artık Taner beyin keyfine diyecek yoktu. Telefonu açtı
kayın validesini aradı şansı varmış ulaştı ve “Anacığım gönderdiğin emaneti
aldım başım gözüm üstüne” dedi. Kadın telefonda “şükür yarabbi dedi. Kendinize
iyi bakin oğlum” diyerek telefonu kapattı Mehtap derin bir uykuya dalmıştı.
Taner’in uykusu kaçmış onu seyrediyordu. Kendi kedine “ne kadar yanılmışım beni
sevmiyor sanıyordum bu zahmete kimse katlanmaz ancak seven insan katlanır. Bir
daha Mehtap’ı kırmayacağım” diye kendine söz verdi. Yandaki ranzaya geçti
huzurlu derin bir uykuya daldı.
Sabahleyin köpeğin homurdanması ile
uyandılar. Taner Bey kapıyı açtı Mehtap’ın elinden tutarak yukarı çıkardı
manzara harikaydı Mehtap büyülenmiş gibi bakarken Taner kulağına “sen yokken
hiç bir mana ifade etmiyor ki bu manzara sen geldin şimdi daha güzel” dedi
Mehtap’ta “binimle dalga geceme seni tanırım kolay etkilenmesin üstelik bana
fazla değer de vermezsin ki” dedi. Taner güldü “bak Mehtap benim senin hakkındaki
düşüncelerimi sen bilemezsin bu gün ben bazı şeylerde ne kadar yanıldığım
anladım. Sende göreceksin benim hakkımda ne kadar yanılmışsın zaman ola gün ola
gel bakalım şu kötü adamla” dedi elinden tutu kulübeye girdiler. Kahvaltılarını
yaptılar “Bu gün sana ormanı gezdireyim amma sen burada ne kadar kalacaksın her
halde bana yiyecek getirdin gidecektirsin” dedi. Mehtap güldü “aptal on gün
buradayım sen gideceğim desende ben buradayım bakalım hangimiz zevkine düşkün
göreceğiz” dedi. Taner Bey tam şaşırmış vaziyette “ciddimisin” dedi. Onu
kucakladı “seni canım kadar seviyorum hayatım” dedi. Dışarı çıktılar Mehtap
baktı arkadaşının tahmin ettiği gibi tam bir Eskimo kutup evi gibi kulübe harika
görünüyor. Telefonu açtı arkadaşına teşekkür ederken “tahmin ettiğin gibi tam
kutupta gibiyiz. Manzara insanın aklını alıyor sende olsan ne güzel olurdu”
dedi fakat Taner beyin yüzü asıldı “şimdi değil hiç kimseyi istemem önce bu on
gün içinde seni evlenmeye razı etmem gerek” dedi.
Aslında Mehtap defalarca “Taner bir
söz keselim bu işin adı olsun annemden gelsin istesinler” diyordu. Taner “bir
birimizi iyice tanımadan olmaz” diyordu. Mehtap şaşkın şaşkın Taner’e baktı
“sen ne diyorsun sanki istemeyen benmişim gibi” deyince Taner” bir tanem biraz
öncede söyledim sana önceden de söylediğimin arkasındayım beni tam tanımamışsın
hele on gün beraber kalalım hem de kimsesiz bir yerde gör” dedi. Akşama kadar
ormanda dolaştılar tavşanlara yine rastladılar Taner’in tüfeği yanında idi.
Mehtap’a “birini vurup alalım mı” dedi oda “dünya yiyecek getirdim bunları senden
korumak için” deyince Taner “haklısın onlar olmayınca bu güzel manzaranın tadı
tuzu olmuyor baksana ne güzel oynuyorlar” dedi. Köpeğinin başını okşadı “onlarında
canı var oğlum ihtiyaç olmadıkça dokunulmaz vebali var” dedi.
Akşama doğru kulübeye döndüler
baktılar ki kulübenin yanında birileri var. Yanaşınca Taner tanıdı “bu köy
muhtarı” selam verdi “muhtar hayrola bir hatamı işledik” diye şakalaştı. Muhtar
da “evet öyle bir yaramazsın ki buradasın bize haber vermedin. Allah bu
kızımdan razı olsun sırf sana geleceğim diye bizim yapamadığımızı
Yapıp köyün yolunu açtırarak beş çocuğumuzu bu
gün doktora götürdük bundan daha kötü bir şey var mı söyle. Üstelik bu ne bicim
sevgi ki kar buz dağ taş demenden geliniyor dünyaya kafa tutar gibi sende bu
kızı bu kadar seviyormusun merak ediyorum” dedi ve Mehtap’a “aferin sana kızım
sevgin için her şeyi yapacak güçtesin Allah yardımcın olsu. Yarın sizi köye
bekliyoruz ben değil tüm köyde kalanlar sizi istiyor unutmayın öğle yemeğinde
beraberiz” dedi. Bir ihtiyaç olup olmadığını sordu ve köye döndü.
Muhtar gitti amma Taner yerinde
çakılmış gibi kımıldamadan duruyordu. Mehtap “hayatim oradamısın ne oldu sana
sesin soluğun çıkmıyor” diye kolundan silkeledi. Taner “vay be dedi hiç düşünmedim
yahu senin gelmene sevindim amma ne yaptıklarını teraziye koyup hiç düşünmedim
kız sen hakikaten beni tahminimden çok seviyorsun” kafasına bir tokat atıktan
sonra “eşek kafa, kaprisin yüzünden ya da Mehtabı kaçırsaydın” dedi. Doğru kulübeye
girdi. Mehtap şaşırmıştı yavaşça arkasından kulübeye girdi. “iyimisin hayatim”
dedi. “dur hele Mehtap kendime geleyim hep hayalde yaşamız gibiyim adam beni
kendime getirdi. Yarın köye varınca eğer müsaade edersen razı olursan muhtar
nikâh işlemimizi yapmaya başlasın köy hocasına da dini nikâhımızı yaptıralım”
dedi. Mehtap “olur hayatım sene istersen öyle olsun amma büyüklerimize bu kararımızdan
haber verelim. Birde sen sabaha kadar iyice düşün sonra pişman olmanı istemem.
Buraya senden bir karşılık bekleyerek gelmedim. Sadece çok sevdiğim için
geldim” Taner “hah işte mesele buya bu gün benimle konuşurken bile hiç taviz
vermeden konuştun yetmez mi bu iş tamam benim gibi bir adama senin gibi biri
gerekli”
Mehtap annesine. Taner de ailesine telefonla
durumu anlattı iki tarafta zaten hazır oldukları için tamam amma düğününüzü
yapacağız dediler.
Ertesi gün köyde davete gittiler.
Muhtara durumu anlattılar muhtar kimliklerin istedi “yıldırım nikâhı yaparız
ama bu kız deli hiç bir bağı olmadığı halde vallahi pes” dedi. Köyün imamı
çağrıldı köylünün de huzurunda nikâhları kıyıldı. Dokuz gün daha buradayız
muhtar işimizi hallet ne harcarsan yine al dediler fakat köylü muhtara sakın ha
bir şey alma biz bu kıza borçluyuz dediler. Üç gün sonra muhtar geldi “İşlem
tamam dedi amma köylü nikâhınıza şahitlik etmek istiyor köy odasında nikâh
kıyalım dediler ne dersiniz” deyince onlarda “olur tabii insanlar bizi
seviyorsa bizde onları seviyoruz onlar söyle” dediler. Telefonla Mehtap
annesine ve arkadaşına, Taner’de ailesine haber verdi. Ertesi gün herkes köyde
idi. Mehtap’ın arkadaşı “o kulübeyi görmek isterim” dedi. Taner kayın
validesine teşekkür ederek “emanetin bana nasıl geldi ise düğüne kadar sana öyle
gelecek anam” dedi. Nikâh kıyıldı. Kar epey erimişti zaten köylü kulübeye gide
gele yol açılmıştı. Mehtap arkadaşını aldı kulübeye gitti arkadaşı kulübeyi
görünce ‘ömrümün sonuna kadar burada kalabilirim dünya harikası burası” dedi
Taner le Mehtap bir ay sonra
düğünleri yapılarak evlilik hayatına başladılar. Her ikisi içinde ormandaki o
kulübenin değeri her zaman büyük oldu. Fırsat buldukça oraya kaçtılar amma bir
daha öyle bir kara yakalanmadılar onlar çok istedi amma olmadı. Sanki sadece o
zamana özel bir durum gibi.
Faruk Soydemir