Bir tohum atarsın toprağa. O tohum, toprağın içinde yalnız başına kalakalır. Böceklerle ve canlı organizmalarla dost olur. Sıkı fıkı arkadaşlık kurar. Dostlukları o kadar pekişir ki; böcekler onu yemeye kıyamaz. Canlı organizma barındıran iç toprak, ona umut verir. Ve bu umutla büyümeyi, toprağın dışına çıkmayı, ağaç olmayı, doğayla kucaklaşmayı hayal eder. Hayaller gün geçtikçe zaman ilerledikçe daha çok güçlenir. Çünkü hayalperest tohumun güçlü ve onu sürekli besleyen toprak gibi bir dostu vardır. Ve dostluklarını var olduğu sürece sürdürmeyi planlar.

Gündüzlerle geceler birbiri ardına birbirlerinin önüne geçtikçe, yağmurlarlarla güneş nöbetleşe sıralarını savdıkça tohum hayallerine kavuşur. Önce tohumdam küçük nebat olur. Fidana döner. Filiz verir. Dallanarak kol salar. Yaprakları saç misali tepesini örer. Öyle uzun ve meşakatli bir büyümedir ki bu. Ağaç olduğunda yılların yorgunluğunu hissetmeye başlar üzerinde. Büyümek kadar, büyük kalmanında büyük bir iş olduğunu anlar. Hayal etme evresi çoktan bitmiştir. Sıra gerçeklelerin gerçekliliğine gelmiştir. Gerçeği anlamakla yok olma korkusuna kapılır. Zira öyle örnekler yaşamıştır ki o.

Yaprak.

Yeşil ham bedeni sararmaya başladığında sonbaharın hafif esintisinde bile yere daireler çizerek düşmesi. Ve yine rüzgarın itmesiyle sürüklenmesi. Barındığı dalda güneşe, yağmura ve rüzgara direnmesi sona ermiştir. Artık fotosentez yapma gücü bitmiştir. Nefesi tıkanmıştır. Uzun zaman dalında konakladığı ağaçtan, rüzgarın üfürmesiyle uzaklaşmıştır. Yaşlanmış, güçsüzleşmiştir. Sarı gövdesi çürümeye gevrek bir hal almaya başlamıştır. Sonra beklenen son gelmiştir. Bir ayak üzerine basarak, kırılgan gövdesini yüzlerce minik parçaya ayırmıştır. Zaman, onu toprağa gübre olmaya mahkum etmiştir. Ve o, gübre olduktan sonra toprağın barında canlı organizmaya dönüşecektir.

Dal.

Birileri dallarını budadı. Gençlik aşısı yapmıştı. Gürleşip, gelişmesi gerekiyordu. Zaten öyle de olmuştu. Dallarını budayan onlar.. yani birileri, kesik dalları ateşe atıp yakmıştı. O küle dönüşen tozlarda toprağa dönmüştü.

Ve ağaç.

Bir şeyi iyi anlamıştı. Yavru misali bağrında büyüttüğü, sonra rüzgara teslim ettiği yapraklarının her birini terketmek zorunda kalmıştı. Kırılan dallarının kül olduğuna şahit olmuştu. Oysa ki o, böyle hayaller kurmamıştı. Büyüme planlarında bunlar yoktu. Onun tek istediği, doğa ile kucaklaşmak, kuşlara, karıncalara ve böceklere ev olmak olmaktı. İnsanları güneşten koruyup gölge olmak istemişti. Canı çekenlere meyvelerini ikram etmekten başka düşüncesi yoktu. O iki ana konuyu iyi kavramıştı. Ağaç, yeşilliği ile cennetin, odunuyla da cehennemin temsilcisiydi.

Ve de ölüm.

Bir tabut getirildi tam dibine. Çünkü oraya bir çukur kazılmıştı. İnsanlar bu çukura mezar diyordu. Kapalı sandık içinde ki tabutu o kadar çok insan getirmişti ki; onlarcaydı. Kalabalıktı. Dualar okundu. Üzerine toprak atıldı. O insan, tıpkı ağacın dalları gibi toprağa dönmüştü. Ve ağaç bir şeyi daha anlamıştı. Bitkilerle insanlar arasında fark yoktu. Ölen insanda gübre olacaktı. Çünkü yapraklarından biliyordu. Ağaç yaşamı boyunca o kadar çok şeyler öğrenmişti ki.

Ölüm vardı ve mutlaktı. Ama ölümün getirdiği yeni umutlar, yeni yaşamlar da vardı. Bir şeyin altı iyi çizilmişti. Ölülerin çürüyen bedenleri toprağa geri döndüklerinde canlı organizmalara dönüşüyordu. Toprak ile çürük bedenlerin karışımı harmanlanarak, yağmur sularının da toprağa karışmasıyla bitkilere hayat veriyordu. Otlar, ağaçlar meydana geliyordu. İnsanlar toprağa tohum verdiklerinde, ölenlerin canlı organizmalarıyla beslenen topraktan ürünlerini geri alıyorlardı. Yiyip, içip yaşamlarını devam ettiriyorlardı.
Ve hüzünlü ağaç, ilk tohum olduğu evreyi hatırladı. O, canlı bedenlerin ölümüyle hayat kazanmıştı. Hayaller kurmuştu. Ve bu ölümün sağladığı devir daimle gerçekleşiyordu. Bu ölü ile diri arasında ki bir çarktı.

Ağaç tüm bunları düşündükten sonra, yeni yaşam hayalleri kurmaya başladı. Kendi öldüğünde başkalarına hayat verecekti. İşte bu onu sevindirmişti. Zira o, o kadar çok ölüme şahit olmuştu ki. Çünkü onun tohum olarak topraktan çıkıp, ağaç olana kadar geçen zaman için hep ölen insanların gömülmesine şahitti. Toza dönen hayatların şahidi. Ve o bir mezarlık ağacıydı.

İsmet CAN
( Toza Dönen Hayat başlıklı yazı ismet-can tarafından 28.10.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu