Türkiye’nin
İlk Kadın Polisiye Gerilim Roman Yazarı Gonca Çiftçioğulları Yazarlığı Üzerine
Türkiye’de bir gerçek var ki, insanlarımız çok az
okuyor. Buna rağmen yayınevlerinden çıkan kitapların da haddi hesabı yok. Kitap
okuma alışkanlığının az olmasına karşın bazen öyle kitaplar piyasaya çıkıyor
ki, bir an da zirveye yerleşiveriyorlar.
Anadolu’nun en ücra köşelerinde kitap çıkartıp İstanbul
ve Ankara gibi büyük şehirlerde yaşayıpta kitap çıkartan yazarlara, şairlere
göre kitaplarının tanıtımından tutun da büyük yayınevlerinden çıkan kitaplarla
yarışan ve Türkiye’de alanında ilk kitabı çıkartan yazarların zorluklarla
mücadelesi gerçekten takdire değerdir.
Aslen Kayserili olan Türkiye’nin ilk kadın polisiye
gerilim roman yazarı Gonca
Çiftçioğulları da Adıyaman’da yaşayan ve yerelde kitap çıkarmanın
sıkıntısını yaşayan bir kadın yazar. İlk kitabı “Gece Gelen Ölüm”ü çıkartan Çiftçioğulları, ilk yazdığı ama basılan
ikinci kitabı “Öyle Bir Bedel ki”yi okuyuları ile buluşturmanın şu sıralar
heyecanını yaşıyor.
Gonca
Çiftçioğulları ile hem yaşadığı bu sıkıntıları hem yazarlığını
hem de kitaplarını konuştuk.
Gonca
Çiftçioğulları kimdir? Kendinizden bahseder misiniz?
Gonca
Çiftçioğulları: 1968 yılında Kayseri’de doğdum.
İlköğrenimimi Kayseri’de tamamladıktan sonra babamın işi dolayısıyla Ankara’ya
taşındık. Ortaokulu ve liseyi Ankara’da Bahçelievler Deneme Lisesi’nde okudum.
Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunuyum. Üniversiteden mezun olduktan sonra 3
yıl Yüksek Öğrenim Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı Halide Edip Adıvar Yurdu’nda
yönetim memuru olarak çalıştım.
Fakat içimdeki öğretmen olma arzusu baskın çıkınca
işimden ayrılarak ilk görev yerim olan Sivas’ta sınıf öğretmenliğine başladım.
13 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra öğretmenliğini bıraktım. Eşim ile yollarımız
Sivas’ın bir köyünde öğretmenlik yaparken kesişti. Bu kesişme neticesinde
pırlanta gibi iki erkek evlada sahip oldum.
Genelde üretken yapıda bir insanım. Hayatımda beni
meşgul eden birçok meşgalem oldu. Bunlardan birisi de resim yapmak. Özellikle
kolaj üzerine tablo çalışmaları yapmayı seviyorum. Hatta bu çalışmalarımla
Adıyaman’da sergi açtım. Okumayı sevmem zamanla yazma isteği de uyandırdı
içimde. Şimdi zamanımın büyük çoğunluğunu roman yazarak değerlendiriyorum.
Hayata pozitif bakmayı seven bir insanım. Mutluluğun, bakış açısıyla doğru
orantılı olduğunu düşünürüm. Güzellikleri görmeye çalışmanın ruhu da
güzelleştirdiğine inanıyorum.
“Gece
Gelen Ölüm” kitabınızı yazım sürecinde neler yaşadınız, yazarken neler
hissettiniz?
Gonca
Çiftçioğulları: O kadar zor ki hislerimi kelimelerle ifade
etmek. Çünkü yazdığım ilk kitabımda büyük bir duygu yoğunluğu yaşadım. Zaten
ilk kitabım duygusal bir drama. Duygusal kurgudan polisiye kurguya geçtiğim
için doğal olarak amacım da buna paralel olarak değişti ve gelişti. Hangi tür
yazarsam yazayım psikoloji kurgumun temelini oluşturuyor. Olayların kişi
üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini irdeliyorum.
Gözlemci bir yapım var. İnsanların olaylar karşısındaki
tutum ve davranışlarını, beden dilini, mimiklerini hep gözlemlerim. Bunlar
benim doğal veri kaynaklarım çünkü. Polisiye yazdığım için gözlemlediğim
tepkiler mutlaka romandaki karakterlerimin kişiliklerine de yansıyor. İçsel
duygu ve düşünceler romanda kendimi en rahat ifade ettiğim noktalar. Bunun
yanında toplumsal olay ve örgüler kurgumun temelini, hikâyemin de özünü oluşturuyor.
Bizler, karanlık üzerimize çökmeden aydınlığın kıymetini
bilmiyoruz. Çirkinliği tatmadan güzelliğin değerini anlamıyoruz. Yalanlar
etrafımızı çevirmeden doğrunun farkına varamıyoruz. Ben de romanımda bunlara
dem vurmaya çalışıyorum.
Polisiye yazmak gerçekten çok zordur. Çünkü vermek
istediğiniz mesajı en doğru şekilde verebilmeniz çok önemli. Bu yüzden
araştırma yapmanız, kurguya dâhil edeceğiniz konuyu enine boyuna incelemeniz
gerekiyor. Hatta bu konuda yetkin kişilerle irtibat kurup onlardan doğru
bilgileri almanız ve bunu da kurgunun içinde en doğal, en yalın haliyle
yansıtabilmeniz çok önemli.
İlk polisiye kitabım olan “Gece Gelen Ölüm”de, yaşanılan
bir travmanın insan hayatı üzerindeki yıkıcı etkisini anlatmaya çalıştım. Bunun
neden olduğu zararlar ve sonrasında yaşanan şok edici gelişmeler. Kitabım
sürprizlerle ve sırlarla dolu bir cinayet romanı. Bu kitabı yazarken yine ön
çalışmalarım oldu. Seri katiller ve onların psikolojik analizlerini yaptım.
Sanrılar gördüğü için psikolojik tedavi gören bir hastam vardı kurguda. Onun
tedavisini yüklendiğim için şizofreni ve travma sonrası stres bozukluğu
üzerinde çalıştım. Elimden geldiğince en gerçekçi ve doğru şekliyle travmanın
neden olabileceği psikolojik sorunları yansıtmaya uğraştım.
“Gece
Gelen Ölüm” Romanınızın konusu nedir?
Gonca
Çiftçioğulları: Roman iki farklı olay örgüsüyle başlıyor ve
ilerliyor. Olaylardan biri profesyonel ve cani bir katilin İstanbul
sokaklarında genç kızları hedef alan cinayetler işlemesi. Bu davaya bakan
komiser Mehmet ve Selda, arkasında hiç ipucu bırakmadan cinayetleri işleyen bu
caninin yakalanması için ellerinden geleni yapıyorlar ama işleri hiç de kolay
olmuyor.
İkinci olayımız da ise, bir genç kız olan Ebru ve onun
gördüğü halüsinasyonları anlatıyor. Ebru, doktoru Hakan’ın yakın ilgisiyle bu
sanrıların nedenini anlamaya çalışıyor. Gördüğü bu sanrılar, her seferinde genç
bir kızın öldürüldüğü cinayetlerle ilgili görüntüler. Bu sanrıların kaynağı
çaresizce bulunmaya çalışılırken ani gelişen olaylar, iki farklı olayı
birbirine bağlayan sürpriz gelişmeleri de beraberinde getiriyor.
Kitabınızın
kahramanları... Roman kahramanları kimlerdir? En çok hangi kahramanı ya da
kahramanları ön planda tuttunuz?
Gonca
Çiftçioğulları: Romanımda dört ana kahraman var. Komiser
Mehmet, polis memuru Selda, Doktor Hakan ve hastası Ebru. Aslında bu dört
kahramanım da kitabımda ön planda yer aldı. Hepsinin yaşamış olduğu bir geçmiş
ve bunların hayatlarına yansıması var. Tamamen sorunsuz kahramanlar değiller.
İçimizden biri hepsi de. Birçoğumuzun yaşadığı sorunları yaşayan
hissettiklerini hisseden kişiler. İster istemez geçmişleri, yaşanılan
olaylardaki en can alıcı noktayı oluşturuyor.
Okurken kimi zaman Mehmet ile Selda arasındaki ilişkiye
hayran kalıyorsunuz kimi zaman da Doktor Hakan’ın yaşadığı acı tecrübe
sonrasında bir daha âşık olmayı düşünmezken, kendi isteği dışında duygularına
yenilerek platonik başlayan aşkının gerçekleşmesini istiyorsunuz. Olaylar öyle
bir sürpriz şekilde gelişiyor ki, ister istemez biraz hayal kırıklığı ve biraz
da sevinç sizi sarmalıyor.
Kitabınız
tamamen bir kurgudan mı ibaret? Yoksa hayatın gerçek yaşanmışlıklarından da bize
kesitler sunuyor mu?
Gonca
Çiftçioğulları: Tamamen kurgudan ibaret. Romanımda benimle
ilgili bir yaşanmışlık yok. Ama bazı karakterlerin isimleri yakın çevremde
bulunan kişilerin isimlerinden oluşmaktadır.
İlk
kitabınızı çıkarırken çektiğiniz sıkıntılar oldu mu?
Gonca
Çiftçioğulları: Bir yazar için sanırım en sancılı dönem
kitabın basım süreci oluyor. Aylarınızı harcıyor, gecenizi gündüzünüze
katıyorsunuz, bin bir emekle kitabınızı dünyaya getiriyorsunuz. Kitabınıza son
noktayı koyduğunuz anda içinizde büyük bir heyecan duyuyor, bir an önce okuyucu
ile buluşmasını istiyor, sizin hissettiklerinizi onlarda hissetsin, hayal
dünyanızla açmış olduğunuz o büyülü yola sizinle birlikte onlar da bir an önce
girsin istiyorsunuz. Fakat hiç şey sizin istediğiniz gibi gelişmiyor maalesef.
Büyük yayınevlerine kabul ettirme şansınız imkânsız
değil ama çok zor. Bu yüzden genelde yazarlıkta ilk tecrübesini yaşayan
arkadaşlar mutlaka kişisel destekli bir yayınevine uğramak zorunda kalıyor.
Daha sonrası ise, biraz şans, biraz da kısmet sanırım. Çünkü eseriniz gerçekten
güzelse ve okuyuculardan olumlu güzel tepkiler alıyorsa, belki ileriye dönük
bir umudunuz olabilir. Bu yüzden yazar olmak sabırlı olmayı gerektiriyor.
“Gece
Gelen Ölüm” nerede basıldı?
Gonca
Çiftçioğulları: “Gece Gelen Ölüm” isimli kitabımın ilk
baskısı İzmir’de bulunan Etki Yayınevi tarafından basıldı. Daha sonra yenilenen
haliyle ve yepyeni bir kapakla Uğur Tuna Yayınlarında ikinci baskısını yaparak
yeniden okuyucularıyla buluştu.
“Öyle
Bir Bedel Ki” kitabınızdan bahseder misiniz?
Gonca
Çiftçioğulları: Öyle bir Bedel ki”, benim ilk yazdığım aşk
ve psikoloji ağırlıklı romanımdır. Fakat ilk basılan kitabım “Gece Gelen
Ölüm”dür. “Öyle Bir Bedel Ki” romanımın kurgusu İzmir’de geçiyor.
Bu romanımın ana temasında iki kız kardeşin
birbirlerinden habersiz aynı erkeğe duydukları aşk var. Bunun yanında beyin
cerrahisi ana bilim başkanı ve ülkenin en ünlü cerrahlardan biri olan bir
annenin, doktor olan kızından da aynı türde bir başarı beklemesi ve bunun
sonucunda ortaya çıkan sorunlar var.
Duygusal bir kitap ve ben insanların duygularına hitap
etmekten hoşlanıyorum. Psikolojik analiz, durum ve davranışlar romanlarımın en
hassas noktaları. Kurgumu bu hassas noktalarım üzerinden kuruyorum. Kitaba
yansıtmaya çalıştığınız o duyguyu okuyucuya hissettirebilmek için önce sizin
yaşamanız gerekiyor. Bunun için sizin de o kurgunun içine girmeniz an be an
kahramanlarınızla olayları yaşamanız, onları çözümlemeniz, duygularına ortak
olmanız gerek.
8- 9 ay gibi bir sürede tamamladım bu kitabı. Bu süreyi
de sanki onlarla birlikte İzmir’de geçirdim. Resmen kitabı yazarken transa
girmiş gibiydim. Çok farklı bir ruh hali içinde dolandım bu süre zarfında. Ne
zaman kitap bitti, ancak o zaman ben de girdiğim o ruh halinden kurtuldum. Bu
ilk kitabım romantik ve dram olmasına rağmen heyecan ve aksiyon yüklü bir
kitap. Baktım aşk ve heyecanı aynı kitapta bir araya getirebiliyorum. Tamam
dedim kendi kendime “Ben yazacağım türü buldum”. Böylece polisiye/aşk roman
yazma serüvenim de başlamış oldu.
Peki,
kitaplarınıza ismi nasıl veriyorsunuz?
Gonca
Çiftçioğulları: Ben her iki kitabımın ismini de kitabımı
bitirdikten sonra koydum. Birkaç isim tercihi yaptım kendime ama sanırım biraz
da bu hislerimizle alakalı. Yazdığınız kitaba en uygun ismi de hissederek
koyuyorsunuz. Ben kitaplarımı bitirdikten sonra birkaç isim düşündüm ama
hislerim ne diyorsa o isimden yana oldu tercihim.
Ruh
haliniz yazılarınıza nasıl yansır? Örneğin bazen anlaşılmadığınızı düşündüğünüz
anlarınız oluyor mu?
Gonca
Çiftçioğulları: İnsanın herkes tarafından doğru şekilde
anlaşılması mümkün değil zaten. Hayata bakış açılarımız, görüşlerimiz,
fikirlerimiz ve düşüncelerimiz ile mutlaka birilerinin yabancısı olacağız. Siz
ne kadar pozitif bir yapıya sahip olursanız olun, mutlaka sizi kendi değer
yargılarına göre negatif olarak gören ve algılayan birileri olacaktır. Herkese
kendimizi sevdirmemiz ve aynı şekilde ifade etmemizin imkânı yok. Bu yüzden
tabi ki anlaşılmadığımı düşündüğüm zamanlarım çok oldu.
Sizin iyi niyetiniz karşınızdaki kişi tarafından art
niyet olarak bile algılanabiliyor. Biz insanlar gerçekten çok bencil
olabiliyoruz. Karşımızdaki kişi de görmek istediğimizi görüyor, işimize gelirse
kabul ediyoruz. Görmek istemediğimizi de görmüyor ve işimize gelmediği için de
kabul etmiyoruz. Yumuşak mizaçlı bir insan olmama rağmen, yanlış anlaşıldığım
birçok durumun içine de düştüm doğal olarak.
Sonuçta hepimiz yaşıyoruz bunları. Yaşadığımız olumlu
şeyler ve olumsuzluklar ister istemez ruh halimize yansıyor. Bütün bunlar kimi
zaman mutlu, şen şakrak görünmemize yol açıyor olsa da kimi zaman da üzülüp
sinirlenmemize, hatta kızmamıza ve hüzünlenmemize neden oluyor. Sonuçta bu
yaşadıklarımız ve ruh hallerimiz ister istemez yansıyor yazdıklarımıza. Belki
de bir kahramanımızın karakterini şekillendiriyor.
Hedef
kitleniz kimlerdir? Daha çok kimler kitaplarınızı okuyor?
Gonca
Çiftçioğulları: Genelde gençler hedef kitlemi oluştursa da,
kitaplarımın her yaştan kişiye hitap eden kurgusu nedeniyle ve aldığım olumlu
eleştirilerin de etkisiyle geniş bir okur kitlesine sahibim.
Okurlardan
kitaplarınıza ilişkin eleştiriler alıyor musunuz?
Gonca
Çiftçioğulları: Evet, bugüne kadar kitaplarım için hep
güzel eleştiriler aldım. Genel anlamda kitaplarımın akıcı ve sürükleyici bir
kurgusu olduğu söylendi. Anlatımın sade ve okuyucuyu içine çektiği vurgulandı.
“Gece Gelen Ölüm”, Nisan 2012’de “iyiliste.com”da en güzel polisiye romanlar
kategorisinde ilk on kitap içinde yer aldı. Bazı okurlarım ise bana ulaşarak
tebrik ediyorlar.
“Türkiye’de bu tarzda yazan yazarlarımızın olması
mutluluk verici” dediler. Beni oldukça mutlu eden bu eleştiriler, polisiye
roman yazma arzumu daha çok artırdı.
Romanlarınızın
kurgusunu hazırlarken etkisinde kaldığınız herhangi bir olay, kitap ya da film
oldu mu? Yoksa tamamen hâyâl ürünü mü?
Gonca
Çiftçioğulları: Polisiye gerilim romanları ve filmler
ilgimi oldukça çekmişlerdir. Her ne kadar kurgu tamamen bana ait, tamamen benim
kendi hayal gücüm desem de, ister istemez okuduğumuz kitaplardan ve filmlerden
etkilendiğimiz de aşikâr.
Ben hayal gücü oldukça geniş bir insanım. Kafamın içinde
kurgum kendini oluşturmaya başladığında, kalemimi de hemen elime alıyorum.
Artık o kurgu, nerelerden etkilenerek geliyor, onu tam olarak bilemiyorum işte.
Çünkü özellikle ben bir yerden etkilenerek yazmaya çalışmıyorum.
40 yaşından
sonra yazmaya başladınız. Daha önce yazmayı hiç düşündünüz? Yoksa aniden mi karar
verdiniz yazmaya?
Gonca
Çiftçioğulları: Samimi söylemek gerekirse, yazmayı hiç
düşünmemiştim. Çünkü ben ömrümde iki satırlık bir günlük, anı ya da hatıra
defteri bile karalamamıştım. Okumayı seviyor olmam, hayal gücümün genişliği,
çalışma hayatından uzak oluşum, kendime vakit ayırmama ve bir hobi olarak
yazarlığa başlamama vesile oldu. Bir nevi ani gelen bir karar sonucu oldu
diyebilirim.
Çocukken
ünlü bir yazar olma hâyâliniz var mıydı? Okuduğunuz yıllarda kendinizi yazarlık
anlamında yetenekli olarak görüyor muydunuz?
Gonca
Çiftçioğulları: Kendimi ünlü bir yazar olarak hiç
düşünmedim. Çünkü hiç öyle bir isteğim ve hevesim olmamıştı. Ama okul
yıllarında komposizyon yazarken ve üniversite yıllarında, kendimi yazma
konusunda oldukça rahat bulduğumun farkındaydım. Kalemi elime aldığım anda
kelimeler akıp gidiyordu. Ama bunu ilerde roman yazmaya yönlendireceğimi hiç
düşünmemiştim.
Sizi
yazmaya iten neydi? Neden yazma gereği duydunuz?
Gonca
Çiftçioğulları: Daha önce de söylediğim gibi okumayı
seviyorum. Her roman okuduğumda keşke sonu şöyle bitseydi ya da olaylar şöyle
gelişseydi gibi yorumlar yapardım kendi kendime. Bir gün madem böyle
düşünüyorum, yazmayı da deneyeyim dedim ve ilk kitabım ortaya çıktı.
Kitaplarınızı
yayınlatırken beklentileriniz nelerdi? Bu süreçte hâyâl kırıklıklarınız oldu
mu?
Gonca
Çitçioğulları: Bu gerçekten biz yazarlar için çok önemli
bir konu. Çünkü yazarlığa yeni başlayanlar için kitap bastırmak her ne kadar
kolay görünse de işin aslı hiç de öyle değil. Bu piyasa gerçekten çok
yıpratıcı. Sevmeden, gönül verilmeden uğraşılacak bir durum değil açıkçası.
Yayınevleri şevkinizi çok kolay kırabiliyorlar.
Mesela, “ Öyle Bir Bedel ki”nin kurgusu çok güzel.
Çevremde kitabı okuyan dostlarımın uzun süre etkisinden kurtulamadığı
etkileyici bir kurgusu var. 800 sayfa olarak ortaya çıktı. Ama kitabımın sayfa
sayısı basılma şansını düşürdü. “Kısaltın bunu” dediler. Biraz kısalttım, şimdi
600 sayfa ama yine çok kalın bulunduğu için sorun teşkil etti. Ama bir kitabı,
içinizdeki duyguları istediğiniz gibi yansıtmadan da yazamazsınız ki. Ben bu
kitap da duygularımı ancak bu şekilde yansıtabilmişim. Etkili olmasını
sağlamışım. Bu durum biraz ticaret açısından düşünüldüğü için kabul görmüyor.
Bu sayfa sayısında bir kitap bastırabilmeniz için sanırım biraz da isim
yapmanız gerekiyor.
Benim hayal kırıklığım “Öyle Bir Bedel ki” kitabım yüzünden
oldu. Şimdi bu kitabım Uğur Tuna Yayınları tarafından basıldı. İlk baskısı hemen
tükendi. İkinci baskısı kısa zamanda piyasaya çıkacak. Tekrar okuyucu ile
buluşacak. Şu an bunun mutluluğunu yaşıyorum.
Şiir,
öykü, deneme gibi diğer türlerde de yazmayı düşünüyor musunuz?
Gonca
Çiftçioğulları: Milliyetblog’da yayınlamış olduğum “Down
Sendromu”na farkındalık yaratmak üzere yazdığım bir öyküm var. “ Sevgi Çemberi”
ismiyle yazıp blogumda yayınladım. Deneme, kişisel gelişim ve felsefe üzerine
yazılar yazıyorum. Yazılarım internet üzerinden bazı bloglarda yayınlanıyor. Aynı
zamanda yazılarımı Adıyaman’da yerel bir gazetede haftalık olarak yayımlıyorum.
Adıyaman’da
yaşıyorsunuz. Güneydoğu’da yaşamak bir yazar için nasıl bir duygu?
Gonca
Çiftçioğulları: Oldukça uzun bir süredir Adıyaman’da
yaşıyorum. Kısa bir sürede alıştım buraya ve güneydoğuya. Adıyaman’a İzmir’den
geldim. Başlarda elbette çok zor oldu. Çünkü büyük şehrin imkânları burada
yoktu. Hâlâ da yok. Ama insan zamanla bunlara alışıyor. İster istemez benim
için zor olduğu durumlar da oluyor.
Küçük yerlerde yaşayıp da büyük işler yapmayı düşünmek
oldukça zor. Her şeyden önce imkânlar sizi sınırlıyor. Yaptığınız çalışmaların
yerel olarak kalma riski oldukça yüksek oluyor. Ama buna rağmen son
teknolojiler bir nebze de olsa sizi de diğer yazarlarla aynı seviyeye
getirebiliyor.
Adıyaman’da kültür ve sanat adına yapılan etkinlikler
yok denecek kadar az. Yazın hayatıyla ilgili burada kendinizi geliştirecek bir
şeyler bulmanız zor. Fakat bu yıl yapılan Üniversite Kitap ve Tanıtım günleri
Hem Adıyaman hem de biz yazarlar açısından çok anlamlı ve güzel oldu. Ünlü
yazarlar ve binlerce kitapla tanışma imkânı yaratılmış oldu. Bizlerin de ilk
defa Adıyamanlı okuyucularımızla buluşma ve tanışmamıza vesile oldu.
Çevre illerde yapılan fuarlar, festivaller bizim için de
güzel fırsat oluyor. Son çıkan kitapları, dergileri ve diğer etkinlikleri takip
etme şansımız oluyor. Önemli olan fırsatları kendimizin oluşturmasıdır.
İsteyince batıda ya da doğuda oturuyor olmanızın önemi kalmıyor. Önemli olan
kendimizi yetiştirecek, geliştirecek etkinliklerin içinde olabilmek. Belki
bulunduğum şehirde değil ama yakın illerde bunlara dâhil olarak kendime bir şans
vermeye çalışıyorum.
Örnek
aldığınız yazarlar var mı? Gonca Çiftçioğulları kimleri okuyor?
Gonca
Çiftçioğulları: Zülfü Livaneli sevdiğim yazarlardan
biridir. Ayşe Kulin, Canan Tan, Ahmet ümit, Elif Şafak, İskender Pala, Nermin
Bezmen, İhsan Oktay Anar severek okuduğum yazarlardan birkaçı. Stephenie Meyer,
Jean Chistophe Grange ve Dan Brown da yabancı yazarlar içinde en fazla tercih
ettiklerim.
Dan Brown’un romanlarını okumayı özellikle çok
seviyorum. Aksiyon macera ve âşk o kadar ustalıkla kullanılıyor ki, keşke onun
kadar bu konularda profesyonel yazabilsem. Bir de Nermin Bezmen’in romanlarda
kullandığı dil ve anlatım çok hoşuma gidiyor.
Hani
yazarlar, yeni ürünler verebilmek için araştırır, okur. Sizde de bu durum söz
konusu mu? Yani size göre de yazmak için okumak gerekiyor mu?
Gonca
Çiftçioğulları: Evet, bence okumak gerekiyor. Yazmak için
zihninizin beslenmesi lazım. O besini de okuyarak alıyoruz. Aksi takdirde hep
kendini tekrar eden bir yazar olmaktan öteye geçemezsiniz. Dil ve anlatımın her
zaman gelişmesi lazım.
Bir sonraki kitabınız bir öncekinden daha güzel olmalı.
Bir sonraki, okuyucuda hayal kırıklığı yaratmamalı. Bu yüzden gelişmeli ve
beslenmeliyiz. Ben bu şekilde düşünüyorum.
Kitaplarınızı
yazma sürecinde en çok kimlerin desteğini alıyorsunuz?
Gonca
Çiftçioğulları: Ben bu konuda gerçekten çok şanslı bir
insanım. Çevremdeki dostlarım ve ailem her zaman destek oldular ve hâlâ olmaya
devam ediyorlar. Ama benim için en önemli ve anlamlı destek ise, eşimin desteğidir.
Onun desteği olmadan ilerlemem ve kendimi bu şekilde ifade etmem çok zor
olurdu. Bu yüzden kendimi çok şanslı görüyorum.
Türkiye’nin
ilk kadın polisiye gerilim romanı yazarısınız. İlk olmak nasıl bir duygu? Sizce
neden ülkemizde polisiye kadın yazar az?
Gonca Çiftçioğulları: Polisiye gerilim, ülkemizde
yazarlık açısından çok tercih edilen bir tür değil. Polisiye gerilim yazan çok
fazla yazar maalesef yok. Mutlaka benden önce bu türü yazan bayan yazarlar
olmuştur. Fakat polisiye yazar olarak bir Ahmet Ümit gibi, bayan bir
yazarımızın adı polisiye yazarı olarak tanınmıyor bilinmiyor. Benim amacım
bayanların da erkekler kadar bu türe yatkın olduğunu elimden geldiğince ifade
edebilmek. Hatta bayan olmamızın avantajı ile duyguları da katarak polisiyeye
daha farklı bir yaklaşım getireceğimiz düşüncesindeyim.
Genelde biz kadınlar duygusal bir yapıya sahibiz. Doğal
olarak bu yapımız gereği romantik kitaplar bizi daha çok cezbediyor ve romantik
kurguya yöneltiyor. Şu bir gerçek ki, polisiye yazmak, romantik yazmaktan çok
daha zor. Çünkü bir olayı ele aldığınızda neden, nasıl ve sebepler gibi birçok
ince noktayı da belirleyip kurgunuzun en hassas yerlerine yerleştirmeniz lazım.
Hikâyeye gizem katmanız, sırlarla çevrelemeniz ayrıca hem ana karakterlerinize
hem de yan karakterlerinize hikâyeler yüklemeniz lazım. Bir ipucunun peşinden
giderken sürpriz yollara da açık olmanız gerek. Gerçek olaylarla beslemeniz
gerektiğinde soruşturmayı yürütebilmek için gerçekte bunun nasıl yapıldığını
öğrenmeniz ve bilmeniz gerek.
Romantik kurguda hayale dayalı bir hikâyeyi alıp sonuna
kadar götürebilirsiniz. Fakat polisiye de sorumluluğunuz daha fazla
omuzlarınıza yük bindiriyor. Vermek istediğiniz mesajı en doğru şekilde
verebilmeniz önemli. Gerektiğinde sizi bu konularda aydınlatacak bilirkişi
durumundaki kişilerden yardım ve destek görmeniz gerekiyor. İşleyeceğiniz
hikâye için bir alt yapı oluşturup araştırma yapmanız gerekiyor. Yani anlatmak
istediğim polisiye yazmak araştırmaya dayalı ve daha zahmetli bir tür. Bu
yüzden bayan yazarlar arasında bu türü tercih eden çok az. Polisiye çok
bilindik bir tür olmadığı için diğer türlere göre okuyucusu daha az. Fakat her
yazarın kendine göre bir üslubu var. Mutlaka her üslup bir hayran kitlesine
sahip olacaktır.
Bir bakıyorsunuz ben hiç polisiye sevmem diyen biri bile
okuduğu bir kitapla polisiye hayranı olmuş. Yavaş yavaş bu türün de geniş bir
okuyucu yelpazesine ulaşacağını düşünüyorum.
Kitaplarınızı
nerelerde kaleme alıyorsunuz? Size ilham veren özel yerler var mı?
Gonca
Çiftçioğulları: Kâğıdım kalemim elimde olduğu sürece her
yerde yazarım. Yazarım derken not tutarım ama kitabımı mutlaka evimde ve
masamda yazmalıyım. Günlük hayat akışının içinde belli rutinleri olan bir
insanım. Kolay kolay rutinimin dışına çıkmam.
Evcimen bir yapım var ve evimi severim. Sıkılgan biri
değilim. Mutlaka kendimi meşgul edecek bir meşgalem olur. Çayımı ya da kahvemi
yavaşça yudumlayarak bilgisayarımın başında kitabımı yazmak müthiş bir keyif
veriyor bana.
Yeni
kitap çalışmalarınız var mı?
Gonca
Çiftçioğulları: Evet, şu anda üç cilt olarak tasarladığım
“Cinayet Masası” serisi var. Serinin ilk kitabı olan “Güneşin Kızı”nı
tamamlamış bulunmaktayım. Şimdi Serinin ikinci kitabı “Ateş ve Kan’ı”
yazıyorum. Diğer kitaplarımın aksine isimlerini daha kurgularken koyduğum bir
seri oldu bu kitabım. Çok heyecanlı ve aksiyon yüklü bir polisiye olacak. Ayrıca
Gece Gelen Ölüm isimli romanımın devamı olan “İntikam Yolcusu” kitabımın da
yakın zamanda yazım aşaması bitecek. Yakında bu kitabım da okuyucularıyla
buluşacak.
“Güneşin Kızı” kurgu itibarıyla Adıyaman ve İzmir’de
geçiyor. Adıyaman’da yaşıyor olmam bu kitabı yazmama vesile oldu. Okuyucularıma
kendi gözümden buranın gelenek görenek ve kültürünü elimden geldiğince
yansıtmak istiyorum. Kitabımı okuyanlar Adıyaman’ı görmek istemeli. Benim
gördüğüm yerleri görmeyi, hissettiğim duyguları hissetmeli.
Sizi
takip eden okuyucularınız için az da olsa kitabınızın konusu ve kahramanları
hakkında biraz ipuçları verir misiniz?
Gonca
Çiftçioğulları: Bu
kitabımda da iki farklı olay örgüsü ile yaklaşıyorum kurguma. İzmir
Kadifekale’de bulunan bir bayan cesediyle kitabım başlıyor ve İzmir Emniyeti bu
cinayeti araştırıyor. Bir de İzmir Emniyeti Cinayet Masası Amiri Leyla var. Babası
Adıyamanlı, annesi İzmirli’dir. Babası Adıyaman’da Kaçakçılık ve Narkotik Birimi’nde
gizli polis ve biricik kızı Leyla’nın gözü önünde vurularak öldürülüyor.
Babasının ölümünden sonra annesi tarafından İzmir’e
götürülen ve orada büyüyen Leyla, babasıyla aynı mesleği seçerek, yıllar sonra
İzmir’deki görevini bırakarak Adıyaman’a geliyor ve faili meçhul olarak
emniyetin tozlu raflarına kaldırılan babasının cinayetini araştırmaya başlıyor.
Bu araştırma kendisini de büyük bir tehlikenin içine
atıyor. Leyla’nın cinayeti araştırmasının yanı sıra yıllar sonra geldiği
babasının memleketine karşı içinde duyduğu duygular, akrabalık ilişkileri ve
yabancısı olduğu gelenekler göreneklerle karşılaşması, hikâyenin ana temasını
oluşturuyor. Romanda olaylar yine iki farklı koldan gelişerek sürpriz
gelişmelerle okuyucuyu sıkmadan olayların içine çekiyor.
Bu kitabımda ayrıca toplumumuzun kanayan yaralarına
parmak basmaya çalıştım. Akraba evliliği, mezhep farklılığı, töre cinayeti gibi
konuları satır aralarıma taşıdım. Ana tema olarak da uyuşturucu ve onunla
verilen mücadeleyi anlattım. Kurgusu Adıyaman da geçen bu kitabım, bu güzel
ilimizi de her yönüyle anlatan bir roman oldu. Adıyaman’ı elimden geldiğince kültürel,
tarihi ve toplumsal olarak tanıtmaya çalıştım.
Yazar
adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir? Onlara neler söylemek istersiniz?
Gonca
Çiftçioğulları: Öncelikle bol bol okumalarını tavsiye
derim. Okumak, ruhun gıdasıdır. Sonra zaten yazma isteği duyacaklar.
Roman yazmak gerçekten çok zor ve çok emek isteyen bir
meşgaledir. Bu yüzden de sabırlı olmak, yeniliklere açık olmak ve araştırmayı
seviyor olmak gerekir. Okumanın ve yazmanın yaşı yoktur. Yeter ki, bunu
içimizde hissedelim, okumayı ve yazmayı sevelim.
Sorularımıza
dobra dobra cevaplar verdiniz. Her sorumuzu açık yüreklilikle cevapladınız.
Türkiye’nin ilk kadın polisiye gerilim roman yazarı olarak sizinle bir röportaj
gerçekleştirmek keyifliydi. Değerli zamanınızdan bize de belirli bir süre ayırdığınız
için teşekkürler, yeni çalışmalarınızda başarılar.
Gonca
Çiftçioğulları: Böyle güzel bir fırsatı bana sunduğunuz
için ben sizlere teşekkür ediyorum.
İletişim: [email protected]
GSM: 0(506) 935 73 17
Facebook/mehmetsahincileroglu
Twitter/msahincileroglu