1 Edebiyat İlminde Edep


Edeb; ehli ilimden hâli olmaz. Edebsiz ilim okuyan, âlim olmaz.

(La edrî)

  


Edebiyat; Düşünce, duygu ve hayallerin sözlü veya yazılı olarak güzel ve tesirli biçimde anlatma sanatıdır. Malumunuz, Edep; İnsanın, dini ve içtimai ölçülere uygun güzel söz, hareket ve davranışlarının tümüne denir. Ve, yine malumunuz edebiyat Arapça “edep” kökünden gelmektedir. Ahlakla ilgili olan, ahlak ve nezaket kuralları olarak da açıklanmaktadır. Edebiyat, insanın edebi kuşanmasında bir yol, bir yordamdır. Edep, Edebiyattan önce gelir. Edep dilde başlar daha sonra davranışlara yansır. Edepten edebiyata başlayan yolculukta işte tam burada başlar.


Edebiyatı edeple temellendirmek, şiiri şuurla birleştirmek gerekir. Edeple edebiyat aslında birbirlerine yaşam sunarlar, edebiyatın var olabilmesi için özde edep gerekir, özde edep olunca, bu, söze sirayet eder. Dolayısıyla edep yolunda ortaya konan tüm çabanın ve ürünün adı da edebiyattır.


Eskiden yazarlara, şairlere  “edip” derlerdi. Bu söz her ne kadar edebiyatla uğraşan kişilere denilse de, aynı zamanda terbiyeli ve saygılı yani edepli demektir.


Edebiyat ilmi üzerinde hassasiyet gösteren kişilerin, birbirini şahsen tanısın veya tanımasın mutlaka birbirlerine karşı muhabbeti vardır. Bilgi yüklü olmak her zaman her kapıyı açamaz. O bilginin bir anlam ifade etmesi ve insanlığa faydalı olması için onun sunulduğu kap çok önemlidir. İşte bu kap, gönül kabıdır.


Edebiyatla uğraşan kişinin bir tek gayesi vardır. Gönlünü sevgi ile insanlığa açmak ve insanların sevgi dolu gönüllerine girmek. Çünkü okuduğu edep ilminden, Dostun ve dostluğun evi maddede değil mânada olduğunu öğrenmiştir.

 

Yunus’un ifadesiyle;

Ben gelmedim dava için, Benim işim sevgi için
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.

 

Şayet edindiğiniz bu ilim, gönül yapmak yerine gönül yıkıyorsa, edipliğinizi sorgulamanız, edebiyatçı kimliğinizi yeniden gözden geçirmeniz gerekmektedir.  Herkesin dünyaya bakış açısı farklı olabilir. Tabi ki, “Yazar-Şair” kendi  görüşünü yansıtır. Edebi metinler ve sözler kişinin dünya görüşüne göre şekillenir. Gerçeği tüm çıplaklığıyla anlattığını söyleyen Yazar-Şair, aslında kendi giydirdiği örtüyü anlatmaktadır. Ona göre doğru olan, başkasına göre yanlış olabilir. Mutabakata varılmayan konularda, saygı çerçevesinde tartışılır. Ama kendini haklı çıkarmak için mücadele edilmez. Edep kelimesinin anlamlarından biri de, sınırları aşmamak, haddini bilmektir. Zira edebiyat ile uğraşanlar, öncelikle önemli biri olmak için değil, değerli biri olmak için mücadele etmelidir.

Cahit Zarifoğlu’nun tabiriyle; Edebiyatın sınırı değil, çatısı vardır. O çatı,  güzel ahlaktır.

 

İlim nedir sorusuna; Bilmek, ayrıntı, özellik, hassasiyet gibi kavramlar yüklersek. Bu direk olarak edip bir kişinin varlığını ortaya çıkarır. Bir de buna ilham denen o İlahi kaynağı iliştirdiğimiz vakit, Ortaya Yazar veya  Şair denilen muazzam bir Edebi şahsiyet çıkmaktadır.

 

Edebiyat ile meşgul olan kişiler, Halk arasında sevilen ve itibar gören kimselerdir. Onlara genelde “Hocam” diye hitap edilir. (Hoca, Farsça Hâce’den gelmektedir. Bilgin, öğretmen, yol gösteren anlamındadır) Halk, Yazar ve şairleri, bilgilendiren, aydınlatan ve yol gösteren  olarak daima sevmiş ve saygıda kusur etmemiştir.

Hoca’lık makamının ne kadar önem arz ettiğini şu örnekle belirtmek isterim.

 

21 yaşında Peygamber övgüsüne layık olan Fatih Sultan Mehmet, beyaz atı ile Bizans surlarından içeri girerken Bizanslılar ellerinde çiçeklerle onu karşılar. Genç hükümdarın yanında ak sakallı, kavuklu ve heybetli görünüşü ile hocası Akşemsettin bulunmaktadır. Akşemsettin’i padişah zanneden halk çiçekleri ona uzatır. Akşemsettin ise padişahı gösterir. Kendisine yönelen Bizanslılara Fatih: “Çiçekleri o zata veriniz. Sultan benim ama o benim hocamdır.” der ve çiçeklerin hocasına verilmesini sağlar.


Fatih Sultan Mehmet ‘in bu tutumu Hocaya ne kadar edepli davranılması gerektiğini vurgularken, aynı zamanda, Hocalık makamının sultanlık makamından  yüksek olduğunu ortaya koyar.

 

Edebiyata  “sözün edebi “de diyebiliriz.

Edepsiz kemâl olmaz,

Edepsiz kelâm olmaz.

 

Edebiyat ilmini, ancak edeple birleştirdiğimiz zaman “edip” kimliğine kavuşur ve halka yol gösterici sınıfına girmiş oluruz. İlim ve İlham makamına mazhar olan kişilerin o makamda layık-ı vechiyle olması umudu ve duâsıyla.

 


Edebi ve Ebedi muhabbetle...

 

 

 

( Edebiyat İlminde Edep başlıklı yazı Mustafa Sade tarafından 7.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.