1
Eleştirmen, eleştirdiği konunun sadece olumsuz yanlarını ortaya
koymakta, doğru taraflarını ise görmezlikten gelmektedir. Gözünü bir noktaya
sabitlemiş, tabiri caiz ise “at gözlüğü”nü takmıştır. Hâl böyle olunca, yapılan
eleştiri daha iyiyi, daha güzeli ortaya koymak; yanlışları, eksikleri ve
hataları görüp düzelmek yerine tartışmalara, münakaşalara ve hatta kavgalara
sebebiyet vermektedir. Eleştirmen, konunun daha doğru ortaya konulmasına hizmet
etmek amacının çok ötesinde; hata bulmak, yanlışı ifşâ etmek, hatta muhatabını
küçük düşürmek gayesinde olduğunu görüyoruz. Bu durum, eleştiriye uğrayanlarda
bir tahammülsüzlük meydana getirmektedir. Eleştiriye uğrayan kişiler, az da
olsa, doğru- dürüst yapılan eleştirileri bile kulak ardı eder hâle getirmiştir.
Az da olsa, doğru –
dürüst eleştiri yapan kimselere karşı tavır takınmak, gönül koymak da hoş bir
şey değildir. Karanlıkta yolumuzu bulabilmemiz için, doğru eleştiriler birer
fenerdir bizler için. Ama karanlıkta kalmaya razı bir hâlimiz var. Tabi bu, insan olarak kendimizi çok üstün
görmemizden, kusursuz görmemizden, kendimizi asla eleştirilemez biri olarak
görmemizden kaynaklanır. “Hatasız kul
olmaz” deriz, ama kendimizi o kulların sınıfına asla sokmayız. Hata yapan her
zaman hep başkalarıdır, başkalarının gözünde de biz. Birisi bizi eleştirdiği zaman “benden iyi mi
bileceksin” diyerek işi benliğe vururuz çoğu zaman. Karşındaki insan eğer olgun biri değilse,
ikisi de haklı çıkmak için laf dalaşı başlar. Karşımızdaki insanın gözünde küçük düşeceğimizi zannederiz ve üstün çıkma çabası içine
gireriz. Halbuki en büyük erdemlik “ortada bir hata var ise” insanın hatasını kabul etmesidir. Sonuç itibari ile bir kuluz, her an hataya
düşebiliriz, hataya düşmeyen, yanılmayan ancak
Allah’tır.
Öyle bir hâle gelmişiz
ki, hayatımızın her alanındaki hatalarımıza alkış çalan o kadar çok insan var
ki, doğruyu söyleyen kişinin, hatada olduğunu sanırız. Bu “şak –
şak”çıların özüne indiğimiz zaman,
altında mutlaka bir menfaatinin olduğunu görürüz. Bu kişiler dostluktan çok
öte, günü birlik çıkarları için yaşayan kişilerdir. Bazıları da “dost acı söyler” sözünden yola
çıkarak, öyle kötü bir şekilde eleştiri yapar ki, kalbin kırılır, eleştiri
aldığın işten zevk alamaz hatta bıkar hâle gelirsin. Oysa gerçek dost acıyı
acıtmadan söyleyen kişidir. Bu acıdan bir tatlılık alan kişi de olgun ve
erdemli kimsedir.
Ne güzel söylemiş
“Mevlana,” “ İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur” diye. İyi dost bir
aynadır, baktığımız zaman kendimizi görürüz. Böyle dostların sözünden gocunmamalı,
aksine teşekkür etmeliyiz. Hatalarımızı düzeltmeye çalışmalıyız. Hatalarımızı
düzeltmediğimiz zaman yanlış hâlini alır ve yanlışı düzeltmek hatayı
düzeltmekten çok daha zordur.
Eleştiriyi yapan
kişi de, hatayı yanlış gibi göstermemeli, mümkün olduğu kadar kalp kırmadan,
ifşâ etmeden, münasip bir dil ile anlatmalıdır. Bir sepet yumurta getiren
adamın, sepetinin içindeki bir tane kırık yumurtayı gösterip, sağlamlarından
söz etmemek eleştirmene yakışmaz. Sepeti dışından görüp içini görmeyenler için de
bütün yumurtaları kırık getirmiş hissi
uyandırmamalı. Cenab-ı Hakk’ın “Gafûr” (hata ve kusurları örten) sıfatından kul
olarak hayâ etmeli, eleştiri hayâsızlığına bir sınır konulmalıdır.