Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-15


....

Ayumi “Sensiz hayatın ne tadı olur ki?”  

 

Safa “Öyle deme, sen; ben yokken de vardın, ben olmasam da bir hayatın olmaya devam ederdi. Mesaja ara vermek zorundayım… Görüşmek üzere… Kendine iyi bak Japon Gülü…” Ayumi uzun bir süre “Japon Gülü” lafı üzerinde pembe hayaller ve düşler kurmaya başladı. Sesi ve soluğu kesildiği gibi mesaj da kesilmişti.

 

Ayumi sevda ektiği yüreğinde, yalnızlığın çilesini çekiyordu. “Şerefine içilecek aşklar nerede derken,”  sakisini ayrılığın şerefine içmek istiyordu. “Bu nasıl bir dünya ya! Gülersen bütün dünya seninle gülüyor, ağlarken tek başına ağlıyorsun…

 

“Ey Safa!”

“Sen de sevecek;”

“Elbette bir gün,”

“Sen de geleceksin insafa…”

 

Trenin acelesi varmış gibi hızla gidiyordu. Belki de bekleyenleri, bir an önce inip evine gitmek isteyeni veya bekleyenlerini bir an önce kavuşturmanın acelesindeydi. Kimi eşine, kimi işine ulamanın telaşındaydı. Tren ara istasyonlarda duruyor, yolcu indirip bindiriyordu. Tren yeniden hızlanıyor, tekerleklerin çıkardığı ses dağlar arasında hızla kaybolup gidiyordu.

 

Trenden istasyonda indi. Bir süre kaldırımlarda gayesiz ve hedefsiz yürüdü. Sokaklarına, meydanlarına ve gözde mekân yerlerine aşina olmak düşüncesindeydi. Her zaman gelinmiyordu. Gelmişken de gezmenin, tanımanın tadını çıkarmalıydı. Bazen çok istediğiniz halde gidemediğiniz o kadar çok yer oluyor ki… Olmayınca olmuyordu işte… Her zaman bir sebep, bir bahane gerekiyordu.

 

Kimi İngilizce “merhaba” dedi. Kimi tebessüm etti geçti. Kimi görmezlikten geldi. Kimi farkında bile olmadı. Kimi kendi lokantasına müşteri kapma gayretiyle içeriye davet etti. Kimi geriden onu izledi.

 

Tottori Japonya’nın orta batısında bir liman şehriydi. İçerisinden Sendei Nehrinin geçtiği bir düz ova üzerine kuruluydu. Togo gölü ayrı bir güzellik sunan dağa harikası sessiz ve sakinliğini sergiliyordu... Gölün içinde doğru uzanan iskeleler, arkadaşlık bağlarının atılmasına şahitlik ediyordu.  Sandallar göl gezilerinin ve sefalarının vazgeçilmezleriydi.

 

Her ne kadar sık sık kayalıklar denize kadar uzansa da, kumların kapladığı upuzun bir sahil, diğer adıyla Hakuto Plajı göze çarpıyordu. Deniz kıyısında ki resif kayalıkların tepelerine tutunarak yaşama direnen çam ağaçlarına baktı. Deniz dalgaları tarafından yıkanarak sahile bırakılmış nefis kumlar, bir baştan diğer başa kadar uzanıyordu. Hatta denizden şehre doğru baktıkça rüzgârın şekillendirdiği kum dalgaları bir tabloyu andırıyordu. küçük kum tepeleri göze çarpıyordu. Günbatımında plajı ve denizi seyretmek üzere sahili dolduran insanların arasında üç beş yabancıdan sadece biriydi.

 

Güneş gittikçe gücünü ve enerjisini kaybederken, kendini denizin mavi sularına bırakarak serinliyor gibiydi. Koca bir gün daha geride kalırken, yerini adım adım gecenin karanlığına bırakacaktı. İçinden “bazen yalnız olmak; içindeki sesi dinlemektir,” diyordu yüreği…

 

Sıradan bir lokantanın bir anlık müşterisi oldu. Bir yandan yemeğini yiyor, diğer yandan lokantaya girip çıkanlara, oturup yemek yerken yarenlik yapanlara göz gezdiriyordu. Lokantanın içini bir yandan sipariş alıp, diğer yandan boşalan yemek tabaklarını toplayarak hizmet eden kızların hareketleri dolduruyordu. Ustalar siparişleri hazırlamanın telaşı içindelerdi. İçeride yemek hazır Kasiyere yemeğin bedelini öderken bir porsiyon tebessüm, yanından uzaklaşıp giden garson kıza da en okkalısından bir teşekkür bıraktı…  Bir süre Tottori sokaklarında yürüdü.

 

Vitrinlere baktı, göz gezdirdi. Reklam tabelalarını inceledi. Aklı işyeri girişlerinde kaldırımları işgal ederek yaya yolunu daraltan bez ve naylon flamalarının çokluğuna takıldı. Gereğinden fazla ve lüzumsuz sayılabilecek reklam tabelalarıyla doluydu. İnsanların telaşelerini, gezinmelerini, giyimlerini ve sokaktaki davranışlarını gözlemledi.

 

Yol üstünde denk geldiği pansiyonun birinde, o günün akşamını pansiyonda geçirmek üzere girdi. Selam verdi ve boş oda olup olmadığını sordu. Boş odalardan birinin anahtarını alarak odasına geçti. Duvarlara, yatağa ve pencereye bir göz attı. Gelip geçenlerin hikâyelerini anlatan duvarların, yıpranmış masa ve sandalyenin söylediklerini duymazlıktan geldi.

 

Üzerini değiştirdi ve kendini yatağa attı. Uyumadan önce alışkanlık haline getirdiği önce; “bu gün ne yaptım?” değerlendirmesini yaptı. “Yarın ne yapacağım?” diye aklından yapmak istediklerini planlamaya çalıştı. Arkasından dua ederek yattı.

 

Sabah erkenden dinlenmiş olarak kalktı. Kyusho tepesinin doruklarına doğru yürümeye başladı. Birçok ağaç sararmış, bir kısmı kızarmış yapraklarını dökmüşlerdi. Yerler sararmış ve kızarmış yapraklarla kaplıydı. Yerler nemli ve ıslaktı. Yer yer yürüyüşe çıkmış çiftlerle karşılaşıyordu. Selam verenler olduğu gibi, dikkatle bakıp geçenler de oluyordu. Tepeye doğru tırmandıkça Tottori’ye tepeden bakar gibi görünüyordu.

 

Yaşlı bir çift el ele tutuşarak yürüyen bir çifte denk geldi. Kadın yürümekte zorlanıyor, sık sık durarak yürüyordu. Yaşlı çifte selam verdi.  Onlar da yabancı adama selam verdiler. Yaşlı Adam “Genç Adam burada mı yaşıyorsunuz?” Safa “Hayır efendim… Şehrinizde misafir olarak bulunuyorum.” Yaşlı Adam “Adım Osamu, bu da eşim Miho…”

 

Safa “Benim ki de Safa, Tokyo Üniversitesinde doktorum…”

 

Osamu “Çok gençsiniz… Gençliğinizin kıymetini bilin… Bizden gençlik gitti, ömrün son demlerindeyiz.”

 

Safa “Elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum… Siz de birbirinize sahip çıkın… Ölüm sizleri birbirinizden ayırmadan son demlerin tadını çıkarın.”

 

Osamu “Biz yavaş yürüyoruz. Seni engellemeyelim…” Safa “Kendinize iyi bakın… Güzel yürüyüşler dilerim.” Osamu “Size de doktor bey…”

 

Sonbahar artık vedaya hazırlanmaktadır artık yorgun… Dallarındaki yeşil renkler bile solgun… Yine gözleri yaşlanacak bulutların, müjdecisi olacak yeşerecek tüm umutların…

 

Safa terini soğutmamak için adımlarını hızlandırdı. Epey bir yürüyüşten sonra geldiği yoldan geri dönerek yürüyüşünü tamamladı. Patika yürüyüşü iyi geldi bedenine… Sonbahar hatırası sarı ve kırmızının yanında, ağaçların dal ve yapraklarında yeşilin her tonunu görmeye değerdi. Açık mavi gökyüzü ile koyu mavi denizi birleşmesi de öyle bir tabloyu andırıyordu sanki…

 

Pansiyondan ayrıldıktan sonra, ezilmiş soya fasulyesinden yapılmış miso çorbası içerek güne başlamıştı. Tottori’den trene binerek Osaka’ya gitmek üzere, Hyogo, Tottori bölgesinden uzaklaştı. Yaşam biçimleri farklı da olsa, duyguları kesiştirebilecek veya karşılık bulabilecek miydi? Bir umudun peşinden gitmeye değer miydi?

Devamı Var

...

Ant-150515

( Jap. Sevdiren Kadın-15 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 6/2/2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.