Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-16


O gün sabah erkenden uyanmıştı. Yatağından kalkarak önce ılık suyla duşunu almış, lavanta kokulu yeni yıkanmış bir havlu ile saçlarını kuruluyordu. Ardından ayna karşısına geçerek saçlarını tararken, geçip giden yılların yüzünde bıraktığı kalıcı izlere baktı. Tazelik yerini olgunluğa bıraksa da, yıllar farkına vardırmadan güzelliğinden de birçok şeyler alıp götürüyordu.

 

Son günlerde kendini iyice hissettiren sonbaharla, yaprakları kızarıp dökülmeye başlayan yaşlı kiraz ağacının dallarında öten kuşların sesleri içeriye kadar duyuluyordu.

 

Kyoto’nun baharının tatlılığı kadar, sonbaharı da huzur almak için insanlara duygu yüklemeye devam ediyordu. Güneş ışıltıları altında sarıya ve kırmızıya çalan yapraklar yeniden hüzün ve veda rengine bürünüyordu. Serinleyen havanın hüzün kokusu hafif hafif esen rüzgârın sesine karışıyor, geceden kalma sis güneşin ışıklarıyla dağılmaya başlıyordu.

 

Sonbahar ki, insana umutsuzluğun çıkar yol olmadığını, elem ve acıların yürekleri biraz daha çelikleştirip güçlendirdiğini, insanın görüşlerinde köklü değişiklikler oluşturduğuna şahitlik yaptırırdı. Hiçbir şeyin anlamsız olmadığını, her şeyin bir bedeli olduğunu söyler ve hatırlatırdı. Kalple beyin arasında gidip gelmeler yapan bir öğretiydi sanki o. Onun içindir ki, aşka tutunamayanların yalnızlığı, hicran uçurumlarındaki korku nöbetleri sonbaharın doğaya ve insanoğluna mirasıydı sanki.

 

İnsan ömrünün de bir ilkbaharı, bir yaz ve bir sonbaharı vardı. Bu gerçeği inkâr etmek mümkün değildi. Baştan aşağı vücudunu seyretti. Ne bir fazlalığı ne de bir eksikliği vardı. Gayet olgun bir kadındı... İstese de, istemese de, yaşı adım adım ilerliyordu. Gençliğin verdiği tazelik her geçen gün biraz daha azalıyordu. Geriye doğru bir dönüş olmayacak, giden gençlik ise asla bir daha gelmeyecekti. Aynadan yansıyan görüntüsü kendine olan güvenini artırmıştı.

 

Hiçbir canlı yok olmak istemez, yaşadıklarının bir anlamı olsun isterdi. Krem rengindeki ipek elbisesi onu bambaşka, büyüleyici bir kadına dönüştürmüştü. İpek kumaş, yumuşak dökümlerle ince gövdesini sarıyor, yuvarlak çizgilerini belirginleştiriyordu. Şık ve bakımlı görünmek istiyordu ama bu duyguları kendini ürkütüyordu.

 

Gümüş renkli parlak küpelerini kulaklarına taktı. Akik taşından yapılma takısını boynuna taktı. Ten rengi çoraplarını ayaklarına geçirdi. Nemlendirici kreminden yüzlerine ve ellerine sürdü. Hafif bir rimel ve ruj süründü. Dönüp kendi kendine baktı. Yüzüne bir tebessüm yayıldı.

 

 Güzelliğini hala muhafaza ediyordu. Bu gün üzerinde adını koyamadığı ve tarifini yapamadığı, bir başkalık vardı. Son günlerde birkaç defadır aynı rüyayı görüp duruyordu. Yine aynı rüyayı görmüştü. Tanımadığı bir genç adam elinden tutuyordu. Bataklık gibi kirli ve zor bir ortamdan açık ve yemyeşil temiz bir ortama çıkarıyordu.  Kızı ve etrafında birkaç tane de çocuğu oynar olarak görmüştü.

 

Kimdi bu genç adam? Çok farklı bir yüze sahipti. Nedenini bilmediği üzerinde bir hafiflik ve rahatlık gibi bir hal hissediyordu. Hayal atına binmiş, doludizgin hayat ovalarından geçiyordu sanki… Yalnızlık kanyonlarında mutluluk kırıntıları arıyordu.

 

Rüzgârın her mevsim aynı yönde esmediği gibi, insanın duyguları da hep aynı yönde olmuyordu. Yaşam ormanında kendini sahipsiz ve yaralı bir kuş gibi hissetmişti. Arada bir umut mumları sönünce, yolu karanlığa bürünüyordu. Bir yandan da kendi kendine mırıldanıyordu.

“Ey aşk denen rüzgâr,”

“İnsanı âşık eden rüzgâr,”

“Binip de gitmeseydin,”

“Yelkenlilere ey zalim yar…”

 

En izbe yerlerde hayallerini kaybetmişti. Farklı olmanın telaşını yaşarken, kıyıda köşede kalmış sıradanlığını da yitirmişti sanki… Yalnızlığın kolları arasında çırpınırken, yıllar ömründen birçok şeyleri de beraber götürmüştü. Nicelerinden başka ihsanlar istemezken, daima üstüne üstüne gölgeleri düşmüştü.

 …

“İnleyip duran bülbülün…”

“Ne sesini, ne de ahengini,”

“Vefa göstermeyen gülün…”

“Bile istemiyorum rengini,”

 

Gülünü yaşatabilmek için, yüksünmeden hayatın kumunu taşımış, harcını karmıştı. Bile bile, göre göre acılar çekmişti. Nice farklı yüzler görmüş, nice farklı simalar tanımıştı. Defalarca denemiş, defalarca hayat yolunda düşe kalka ilerlemişti. Tüm karanlığa rağmen, aydınlığa çıkmak için gayretini ve mücadelesini terk etmemişti. Sevmeyi de, sevilmeyi de terk hiç etmemişti.

“Ama benim gönlüm hala,”

“Kızımın âşık olduğu yaşta…”

“Bunca gayret ve çaba niye?”

“Yaşamak varken revaçta…”

 

Kızı Yumi annesinin arkasında durmuş, annesini dinliyordu. Yumi’nin gözlerinde o bir melekten farksızdı. Bir yandan ona hayranlık duyuyordu. Diğer yandan hayatını kızına vakfeden bu kadının, kaybolan hayatına hem acıyor ve hem de üzülüyordu. Onun için yüreği burkuluyor gibi oluyordu.

 

Etrafında sevebileceğin insanlar olmadan, hayatın çekilmez olacağını biliyordu. Onların yaşamına katkısı olmadan, yaşam anlamsızmış gibi geliyordu. Kuzu gibi masum gözüküyordu ama kişiliğini gösteren hiçbir işaret taşımıyordu. “Ben evlenip gidersem, annem yalnız başına ne yapar?” diye aklına gelen düşünce, onu düşünmeye sevk etti. Bu ise içine biraz daha ürküntü verdi.

 

O da biliyordu ki,  hâlbuki yeryüzünde anneden daha emniyetli bir sığınak yoktu. O sığınağın duvarları sabır çimentosuyla karılmış ve sevgi tuğlasıyla örülmüş zapt edilmez bir kale gibiydi sanki… Annesi kalbinin sihirli anahtarıydı. Şehrin daha yeni uyandığı, yeni hareketlenmeye başladığı şu saatlerde annesi ayaktaydı. Aynada göz göze geldiler. Dudaklarında hafif bir gülümseme belirmişti. “Hayrola anne! Bu gün havalardasın…”

 

“Ne bileyim kızım, kalktım. Kendimi rahat ve huzurlu hissediyorum. Kendimi uzun zamandır hiç böyle hissetmemiştim,”  Kızının ‘anne’ diyen sesi yüreğine ılık bir süt gibi aktı. Bu bütün bedenini baştanbaşa sardı sarmaladı. Yüzünde tebessüm tomurcuklarından açmıştı.

 

“Anne bak,  yaşın da geçiyor… Demedi deme… Gözünü kestirdiğin biri var ise ben hiç yok demem. Bir ayrılığa kurban edip kendini, hayata küsmenin hiçbir anlamı yok bence… Bak kendin de itiraf ediyorsun. ‘Ama gönlüm hala, kızımın âşık olduğu yaşta’ diye… Yüzü geriye dönük bir insan, devam eden hayat yolculuğunda tökezlemeden ilerleyemez. Öyle yaşa ki, geçmişince sığınma acziyeti içinde olma anne… Hem ben âşık falan da değilim…”

 

“Bir gün aşk ateşi seni de yakalayıp, kasıp kavuracak… Aklın başından gidecek…”

 

“Belki ben bu hayatı aşksız tüketeceğim. Nereden biliyorsun?”

 

“Anne yüreği kızım. Hissediyorum.”

 

“Ya anne sen önünü bile göremiyorsun! Benim geleceğimi nasıl göreceksin?”

 

“Bak demedi deme… Fena şekilde tutulacaksın…”

 

“Aşk nere, ben nere?”

 

“Kardelen bakışlım, menekşe duruşlum, gülleri kıskandıran gülüşlü kızım, ben de yaş mı kaldı. Ben geçmişe sığınmıyorum. Ama geçmiş olmadan da gelecek olmuyor ki! Yüreğim yorgun, evlilik mevsimini ise çoktan kaçırdım ben… İnsanın bedeni yaşlanıyor ama ruhu hep genç ve zinde kalıyor. Demek ki, bu sadece bende değil, tüm insanlarda da aynı… Ruh nasıl bir şeyse tazeliğinden hiçbir şey kaybetmiyor… ”

 

“İnanmıyorum ya sana… Akşamdan sakeyi de fazla kaçırmadın ama…”

 

“Senin bir an önce mürüvvetini görmek isterim. Bir ak güvercin olup da uçmanı beklerim.”

 

“Dünyayı bilemem ama Japonya’nın erkek nesli tükeniyor be anne…”

 

“Ama sende de iş yok… Kaç kişi geldi kapımızı çaldı ise de sen hep geri çevirdin.”

 

“Yoksa her önüme gelene evet mi deseydim?”

 

‘Elektrik alamıyorum’ deyip durdun.  Bir gün elektrik tesisatçısı çağırıp senin elektrik tesisatını sil baştan yeniden değiştireceğim. Haberin olsun… Yoksa sen de bekâr olarak yaşlanacaksın bu gidişle…”

 

“Tesisata ne gerek var anne? İnsanın kalbindeki kıvılcımların alev alması gerek, alev…”

...

Devamı var

...

Ant-150515

( Jap. Sevdiren Kadın-16 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 3.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu