1
manyak adamın gelişini. Ya Mine’nin sözleri! İşte bu
sözleri duymak sanırım beni yüreğimden yaralamıştı. Aradığım sevgiyi buldum
derken korkunç bir oyuna gelmiş, büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Bu
yaşadığım kötü durum ve şok sanırım bir süreliğine hafızamı kaybetmeme neden
olmuştu. Bundan sonra olacakları düşünmek istedim, fakat vazgeçtim. Bana olan
olmuştu artık, bundan daha kötü ne olabilirdi ki?
Bu genç yaşımda
cahilliğin verdiği acemilikle iki kere yem olarak kullanılmak, ölümle burun
buruna gelmek, benim için oldukça zor bir durumdu, üstelik katil bile olmuştum.
Kendimi savunmuş olsam da, bir insanın ölümüne neden olmuştum. Ben de şu an ölüden
daha kötü durumda değil miydim?
Allah’ım
böyle sevgi, böyle aldatma olur muydu? Mine’nin çok akıllı bir kadın olduğunu
anlamıştım. Ama bana bunu yapacağını nereden bilebilirdim. Aslında önceden
yapılan uyarılara, söylenenlere kulak verseydim belki olaylar böyle olmazdı. Ama
ya o sevgi dolu bakışlar, yaşadığım mutluluk dolu geceler, sevişmeler, yapılan
evlilik, onlarda mı yalandı? Herhalde yalanmış diye düşündüm. Baksana kadın hep
o anı bekliyormuş, kocasına olan sevgisi ve intikam duygusu ona neler yaptırdı.
Acaba bana
karşı biraz olsun sevgi duymuş muydu? Bilsem ki beni biraz olsun sevmişti,
üzülmeyecektim. Ben zaten sevgiye hasret yaşamış, aradığımı onda bulmuştum ve onun
için her şeyi yapacak biriydim. Ama aldatılmak, kullanılmak yok mu? Canımı
yakan, bunca kâbusu görmeme neden olan buydu sanırım. İçimde korkunç bir nefret
oluştuğunu fark ediyorum. Bu durum, sadece Mine‘ye değil, çevremdeki her şeye
kin ve nefretle bakmama ve zaman içinde ele avuca gelmez, her an kırıp dökmeye
hazır bir kişiliğe bürünmeme neden olacaktı.
Sabaha kadar
uyumadan öylece bekledim. Dışarı da bulunan askerlerden sigara istedim, fakat
hiç konuşmadım. Yemek vakti geldiğinde yemeğimi yemiş, içimde büyümekte olan nefretin
etkisi ile herkese kin dolu gözlerle bakmaya başlamıştım. Gelen hastabakıcılarla
hiç konuşmadım, aksine ters cevaplar verdim. Adam da çok şaşırdı ve azarlanınca
dışarı çıktı.
Bir süre
sonra Doktor Hanım yanındaki hemşiresiyle odama gelip, karşıma oturduğunda bana
dönerek:
---Bu gün nasılsın diyeceğim ama yüzünün halinden
iyi olmadığın anlaşılıyor, neler oldu?
---Neler olmadı ki? Gece boyu kâbuslarla uyudum,
uyandım, çok fenalaştım. Ama her şeyi de hatırladım. Keşke tüm yaşadıklarımı hiç hatırlamasaydım. Bana
bu oyunu oynamaya değer miydi? Allah kahretsin, bir intikam için bana niye bu
kadar yaklaştı ki?
Doktor
şaşırmış olanları anlamaya çalışıyordu.
---Sen her şeyi tam olarak hatırladın demek. Anlat o
zaman da dinleyelim.
---Uzun hikâye Doktor Hanım, canınızı sıkmayayım.
Yıllarca peşinden koştuğum bir hayali buldum sanırken, nasılda kullanıldım.
Çok sinirlenince, sanki etrafıma saldıracak durum
almıştım. Kaşlarım çatılmış, güzel yüzüm korkunç bir hal almış, titremeye
başlamıştım. Ayağa kalkıp cama doğru yaklaşarak:
---Beni buradan aşağı atıp öldürseler, bu kadar
üzülmezdim. Doktor Bey beni yaşatmak için çok uğraştığını söyledi, yazık oldu
emeklerine, ne gerek vardı değmezdi bana. Yıkılmış, hayalleri kaybolmuş, umudunu
yitirmiş birinin yaşaması çok mu önemliydi?
Göğsüm
hızlı hızlı kalkıp iniyor, sinirimden ne yapacağımı bilemiyor, oda içinde asabi
hareketlerle dolanıp duruyorum. Doktor ve hemşirede benim halimden rahatsız
olmuş olacaklar ki, kalkıp kapı tarafına gittiler. Onlara yaklaşarak:
---Gidin Doktor Hanım, siz benim için yapacağınızı
yaptınız, beni kendimle baş başa bırakınız.
Doktor yaşadıklarımı anlamaya çalışarak benim yanlış
bir şey yapmamı engellemek ister gibi şefkat dolu bir sesle bana seslenerek:
----Sen hele bir sakinleş, seninle yine konuşacağız,
seni dinlemek istiyorum.
Yatağıma
oturdum, çok yorulmuş, bunalmıştım. Olanlar olmuş, korkunç bir gerçekle karşı
karşıya kalmıştım. Kapıda askerler olmasa bu halimle yürüyerek de olsa Düzce’ye
gider, Mine’den bunun hesabını sorardım, hem de en ağır biçimde. Belki de onu
ellerimle boğardım, ya da bir bıçakla dilim dilim doğrardım. Bir an aklıma İsmail
geldi. Babasız bu çocuğun birde annesi olmasa nasıl yaşardı, neler hisseder, ne
acılar çekerdi? Aklımdaki tüm kötü düşüncelerin yerini şimdi hüzün dolu
duygular aldı. Lakin Mine’nin o son sözleri aklıma geldikçe delirir gibi
olmaktan kendimi alamıyor, bir gün sana bunun hesabını sorarım diyordum.
Mine’ye kızmakta haksız sayılmazdım, ancak asıl hata
bendeydi. Ben her şeyin en kötüsünü hak etmiştim. Ah anneanne! Senin bakışların
çok şey anlatmıştı bana, fakat gönül bu söz geçirmek kolay mıydı?
İyileştiğime göre burada beni daha fazla tutmaz
cezaevine gönderirlerdi. Baksana kapıda asker bile vardı.
Ertesi
günü Doktor Hanım yine aynı hemşire ile odama geldiğinde camdan dışarı
bakıyordum. Günaydın diyerek yaklaştıklarında bende yatağıma doğru yöneldim ve
oturdum. Bana dikkatle baktığında bir gün öncesine göre çok sakin olduğumu
anlamış olacak ki, sandalyeyi çekerek karşıma oturdu.
----Bu gün daha sakinsin delikanlı.
Cevap vermeden bekledim.
----Yaşadığın şok çok kuvvetli olduğu için seni
derinden etkiledi, bu nedenle hem yaşadıklarını bir süreliğine unuttun, hem de
asabileştin. Seni bu hale getiren kadın Mine mi?
Konuşmak istemedim, sadece gözlerimi kapattım.
----Henüz çok gençsin, zamanla yaşadıkların acı bir
hatıra olarak anılarında kalacak, şu önündeki birkaç ayı huzursuz olarak geçireceksin.
Çok dikkatli olup çevrene ve kimseye zarar vermemelisin.
Doktor bir süreliğine sustu, ardından uzandı ve
elimi tuttu. Sevgi dolu sımsıcak bir eli vardı. Sanki içime bir huzur dolmuştu.
Gözlerimi açıp dikkatlice yüzüne baktım. Otuz beş yaşlarında bakımlı güzel bir
kadındı. Doktor olduğuna göre akıllı ve okumuş bilgili birisiydi.
----Evli misiniz Doktor abla?
----Evet, beş yıllık bir evliliğim var. Bir de iki
yaşında bir oğlum.
----Kocanı seviyor musun?
Doktor bir an durakladı, nasıl cevap vereceğini
düşündü.
----Evet, hem seviyor hem saygı duyuyorum. Neden
sordun ki?
---Yıllar yılı sevgiye hasret yaşadım, evimde ve
okulumda hep yalnız kaldım, aradığım sevgiyi Mine’de buldum, ona gönülden
bağlandım, kendimi onun emrine verdim. O benim Dünyam olmuş, tüm umudum ve
geleceğimdi. Bana neden ihanet ettiğini bir türlü aklım almıyor. Yaptıkları
bana çok ağır geldi, bir türlü hazmedemiyorum.
Siz ve eşiniz birbirinize asla ihanet etmeyiniz,
sevgiden, sadakatten daha güzel bir şey olabilir mi? Oğlunuz asla ana ve
babasız kalmasın, ondan sevginizi esirgemeyin.
Bu
sözlerim karşısında Doktor bir hayli şaşkın vaziyette düşündü, ardından:
---Anlaşıldı delikanlı, senin sevgiye olan açlığın,
özlemin çok fazla düşünmeden zor kararlar vermene neden olmuş. Mine sana bunu
neden yaptı bilemem. Büyük bir aşk yaşadığınız ortada, inan onun da
bilmediğimiz sırları, hesapları olabilir. Ne olursa olsun seni bu şekilde
üzecek bir oyuna alet etmesi hiçte doğru değil. Yaşadıklarından ders alacağını
sanıyorum. Güzel konuşuyor ve sevgiye inanıyorsun, önünde uzun yıllar seni
bekliyor. Sana bir tavsiyem olacak, bulduğun her fırsatta okumaya çalış,
yaşadıklarını unutmana çok yardımcı olacak.
Doktor
hanımla bir süre daha karşılıklı konuştuk. Zaman içinde rahatlamış olarak bazen
gülümsediğim anlarda oldu. Bu durumu anlayan Doktor bana dönerek:
----Yarın yine geleceğim, uzun uzun konuşuruz.
Bakışlarındaki sevgi ve şefkat bir süreliğine beni
mutlu etse de, Mine aklıma geldikçe yeniden delirir gibi oluyorum.
Ertesi
günü bayan Doktor yalnız olarak odama geldi. Gözlerinde o sevgi ve şefkat yine
vardı. Karşıma oturdu ve benimle üç saate yakın konuştu. Bilmediğim çok şey
anlattı, hayattan, olaylardan gelecekten, mesleğinden. Onu kıskanmadım desem
yalan olur. Temiz, bakımlı, işini bilen biriydi. Böyle bir ablam olsaydı eminim
bu kadar yalnızlık çekmezdim. Bir daha gelmeyeceğini söyleyip kalkarken ona
dönüp:
---Size abla diyebilir miyim?
---Elbette delikanlı, bende seni çok sevdim.
Gittiğin yerde senin ziyaretine gelmeye çalışacağım. Yolun açık olsun.
Uzandım elini öptüm, o an gözlerim dolmuş oldukça
duygulanmıştım. O da saçımı okşamış, yumuşak elleriyle bana olan sevgisini
anlatmak istemişti. Hayatta güzel insanlar da var dedim içimden. Kader beni hem
kötülerle, hem de iyilerle karşılaştırıyor.
Doktor odamdan ayrıldığında okuyamadığım için kendi
kendime söylendim, üzüldüm. Ah bir elimden tutan olsaydı belki benimde farklı
bir hayatım olurdu.
---İki gün sonrasıydı, kapı açılınca Amir Bey
gülümseyen bakışlarla odama girdi. Onu hiç beklemediğim için çok şaşırdım.
Benim için Bolu’ya mı gelmişti? Yaklaşıp selam verdiğinde yattığım yerden
doğrulmaya çalıştım. Karşıma geçip oturdu, ban hala sevgi dolu gözlerle bakıyordu.
---Geçmiş olsun evlat, nasılsın?
---Nasıl olmamı bekliyorsun Amir Bey, bu defa elinize
gerçek bir suçlu olarak düştüm, bakın halime.
Sert bir
ifade ile söylenen bu sözlere Amir Bey hiç aldırmadı, yüzündeki tatlı gülümseme
ile,
---Olacakların önüne geçilmez oğlum. Senin kaderin
hep olumsuzluklarla dolu, elden bir şey gelmiyor. Hayatta yaşanılacak her şey
yaşlanılır, bundan kaçış olmuyor. Lakin bu durum biraz da senin suçun, daha
dikkatli olabilirdin, fakat yaşadığın için çok şanslısın. Hayat sana ikinci kez
yaşama imkânı verdi. Günlerce ölüm haberini bekledik, maşallah dokuz canlısın
evlat. Delice sevmek, güvenmek, insanı bazen kör, sağır yapmakta. Sen bu
acımasız hayatın sadece bir kurbanısın.
Neyse sen
bunları düşünme, şimdi yaşadığın olayı en ince ayrıntısına kadar bana anlat.
Olay Düzce’de olduğu için senin ifadeni alıp Savcı Beye ileteceğim. Birkaç gün
içinde o da seni cezaevinde ziyaret edecek. İyice iyileştiğine göre bu gün,
yarın ceza evine gideceksin.
Ne
diyeceğimi ne söyleyeceğimi bilemiyordum. İyi adamdı, baba adamdı ama içimdeki
nefreti bilemezdi.
---Buna yaşamak mı diyorsun Abi? Bak yaşıma, bu
yaşta neler yaşadım. Hele aldatılıp kullanılmak yok mu? İşte benim asıl yıkıldığım
an buydu. Bunun tamiri olabilir mi?
Bir süre sessizlik oldu. Amir bey, yine o tebessüm
dolu bakışlarla bana:
---Hele sen anlatabildiklerini anlat, biz Mine’den
her şeyi dinledik. Seni koruyacak ifade verdi.
Mine’nin adını duyunca bir an da ayağa kalkıp cama
doğru yürüdüm, dönüp Amir Beye:
---Korumak ha? Yıkılan hayaller, kırılan gönüller, düşler,
umutlar bir ölüyü nasıl koruyabilir ki? O kadın beni yaşarken öldürdü, onu çok
sevmiştim, onun için bir değil, birkaç kişiyi öldürmek bana bu kadar acı
vermezdi. O benim en kutsal değerlerimi bir anda yok etti Amirim. İçimde
biriken nefret ve kin, sevgi denen güzelliğin yerine geçti, ben artık eski
Hikmet değilim.
---Senin için gerçekten üzgünüm oğlum, birazda
kendine kızmalısın. Senin hiç mi suçun yok? Olan oldu artık yapılacak bir şey
yok. Sen olanları anlat ki Mine’nin ifadesi ile karşılaştıralım.
Amir Beyin
gülümseyen sevgi dolu bakışları karşısında yerime oturarak kısaca yaşananları
anlattım. O da elindeki kâğıda anlatılanları yazdı. Şu an yalnız kalmak en
büyük isteğimdi bu yüzden bir an önce gitsin de rahatlasam diyordum. Amir bey
anlattıklarımı tekrar okudu, bana döndü:
---Tamam, ifadeleriniz uyuyor pek sıkıntı olacağını
sanmıyorum. Mahkemen yakında başlar ve kısa sürede biter. Şimdi ben gidiyorum,
belki bir daha görüşemeyebiliriz, kendine iyi bak, akıllı ol, sinirlenip başına
daha büyük dertler açma. Ha! Bir şey daha var, babana haber salmıştım, sen burada
yatarken ziyaretine gelince yanıma uğrayıp bilgi aldı. Mahkemeye gelince
görüşürsünüz.
Durdu,
düşünceli düşünceli yüzüme baktı, sonra:
---Buraya nasıl geldiğini anlatan oldu mu?
---Ne önemi var, nasıl olduysa gelmiştim. Ben içerde, asker
dışarıda, bilsem ne olur, bilmesem ne olur.
O kadar
umutsuz ve isteksiz söylemiştim ki,
adamcağız belki de sorduğuna, soracağına pişman oldu ve başka bir şey
demeden çıkıp gitti. Elimde olmayarak ona kaba davrandığımı fark edince
ardından çok üzüldüm. Keşke ona karşı daha saygılı olsaydım, bana sevgi dolu
yaklaşan bir tek insan o kalmıştı, onun ne kabahati vardı. Hatta beni birkaç uyarmıştı
bile. Sinirlerim biraz yatışınca bende buraya nasıl geldiğimi merak ettim,
fakat kime soracaktım, yanımda kimse kalmamıştı.
İyi olduğum kanaatine varan Doktorlar son defa
gelerek buradan gidebileceğimi söylediler. Öğlene doğru giymem için elbise
verdiklerinde bunun anlamı çok açıktı. Buradan gitme zamanım gelmişti. Gelen
elbiseleri giydim, pijamalarımı paket yaptım. Pantolonumun ceplerini farkında
olmadan yokladığımda, cebime bir miktarda para konulduğunu gördüm. Bunların nerden
geldiğini sorduğumda, Düzce emniyetinden geldiğini söylediler. ‘’Amir Bey
gerçekten de baba adammış’’ dedim, Helal olsun.
Elbiselerimi giydikten sonra kapı önünde bekleyen askerler ve bir
subayın refakatinde dışarı çıkıp bir arabaya bindik. Pencereleri demir
parmaklıklı, arkası geniş ve kapalı bir arabaydı. Bu arabalardan yollarda
gördüğümde içindekileri düşünür’’fare kapanında fareler ‘’diye söylenirdim, şimdi
bu kapanda bende bir fare olmuştum.
Epey zaman
yol aldığımızda, kapalı kalmaktan sıkıldığım an şehrin kenarına yapılmış
cezaevi önündeydim. Buraya daha önce gelerek Ustamı ziyaret etmiştim. Onun
içeride kalmasına çok üzülmüş, Allah yardım etsin demiştim. Şimdi kendim için
Allah’a yalvarıyordum. ‘’Allah’ım bana sabır ver.’’ Özgürlüğüm, hürriyetim
dışarıda kalacak
ben içeri gireceğim. Duyduğum kin ve nefret yüzünden
çok da üzülmüyordum. Dışarıda beni bekleyen mi vardı? Yaşadığım her an, beni belki
başka bir bela bulacaktı. Ne olurdu hep küçük bir çocuk kalsaydım, büyümek bana
hiç yaramamıştı.
İçeri
girmiş birkaç işlemin yapılmasını bekliyor, bu arada sağa sola bakıyorum. Tarih
11 Haziran 1971. Cezaevinin büyük ve heybetli bir yapısı vardı. Dışarıda silahlı
askerler dolaşırken içeride gardiyanlar vardı ve canımız artık bu adamlara
teslimdi. Acaba Ustam hala burada mı, yoksa gitmiş miydi? Diye meraklandım. Kim
bilir beklide karşılaşacaktık. Ne de olsa uzun zamandır beraberdik ve onunla
ayrılamıyorduk. İçimden gülmek geldiği an tebessüm edince, beni dikkatle
izleyen gardiyanın biri:
----Ne o çok mu hoşlandın buradan? Hele bir içeri gir
de bakalım yine gülecek misin?
Benimle
böyle garip ve alaycı konuşması hoşuma gitmemişti. Ona dönerek korkunç bir
bakışla ve sertçe bağırdım.
---Sana ne neye güldüğüm, sen işine baksana!
Gardiyan
böyle bir cevap alacağını beklemediği için şaşırmıştı. Şaşkınlığı geçince bana
dönerek:
---Hele içeri gir de sonra konuş bakalım.
Umurumda
bile değildi. Yaşadığım bu olaylardan sonra, Hikmet artık mazlum, sevgi dolu,
merhametli değildi. İçinde bir canavarın ruhu büyümeye başlamıştı. İşlemlerin
ardından beni gideceğim yere götürürken ben hala etrafı seyretmekte, nasıl bir
yerde kalacağımı inceliyorum, doğrusu içimde en ufak bir korku yoktu. Tek
üzüntüm, çok sevdiğim özgürlük aşkım burada olmayacaktı. Ben içeri girerken o
dışarıda kalmış, sabırla beni bekleyecekti.