Aslında her ne kadar kanser öldürücü ve korkutucu hastalık olsa da, tutku ondan daha tehlikeli ve ani ölüme neden olan ruhsal bir hastalıktır-intihardır.

Hız, yeme, içme, bahse girme, yüksekten atlama, kumar… Tutkuların bazı çeşitleridir. Lüks arabaya binen ve ona göre herhangi bir yolu olmayan bir şehir merkezinde, hız yükseldikçe özgüvenle ve doyumsuzlukla sürekli artan hız ve sonunda kontrol edilemeyen bir araba ile ölümle sonuçlanan trajedilerdedir bu tutku. Hem kendine hem de çevresine ölüm saçan dehşetli bir hastalıktır.

Tutku’nun sonu ancak ölümle sonlanır. Tutkusundan vazgeçeni nadir görürsünüz. Kumar oynayan birisi kaybettikçe kazanırım diye oynar veya daha çok kazanırım diye oynar ama gelinen en son noktada her şeyini kaybettiğinde tutkusunu kaybeder fakat her şeyini kaybettiği için intihar ederek ölümü seçer çoğunlukla…

Tutku hep artan dozda devam eder. Bir tane sigara, sonra iki derken, paket taşır cebinde, onun tutkulusu. Hep rahatladığını ve heyecan duyduğunu söyler yaşarken. Bu yüzden vicdanı devreye girmez. Onun için normal bir alışkanlıktır artık. Hiçbir kötülükte görmez.

Tutku insanı tedbirsizdir. Her deneyim ile daha fazlasını tatmak ister. Bu yüzden freni yoktur. Yemek masasına oturur, yedikçe ve haz aldıkça yer. Yemekten bıkmaz. Obezite olur. Öylesi kilo alır ki, yerinden kalkamaz, sağlık problemleri artmıştır. Geriye dönüş yapmak ister ama kilo verme pratiklerinin çoğu kalp kriziyle sonuçlanır genellikle.

Tutku, dünya tuzağıdır. Dünyaya bağlanan ve ondan nimetlenmek isteyen herkeste vardır. Hayır gibi görünür ve aslında haramda değildir. Arabaya binmek, yemek yemek, yarışmak kötü değildir aslında ama bundan fazlasını istemek adeta ona köle olmaktır devamı. Bu yüzden tattığımız her şeyi abartırız ve aslında temelde farklı olduğumuzu-korkusuzluğumuzu göstermek isteriz. Hız yapsan ne olacak ki, sen şoför değil misin ki… Diyen bir ses vardır içten içe. Her şeyi kontrol edebilirsin, “ben yaparım” diyen büyükleniş vardır temelde.

Tutku sınırları zorlamaktır. Bir nevi kendini var edene farkında olmadan meydan okumadır. Denendiği ölçüde mutlaka zarar verir. En şiddetlisi ölümle sonuçlanır. 

İhtiyacımız olduğu kadarına yetinmek ve fazlasını istememek gerekiyor bu yüzden. Elimizde var olsa da israf etmemek lazım. Esas mesele güç varken zayıfmışız-acizmişiz gibi hissedebilmekte. Hiçbir şeyin garantisi yoktur mantığını yaşayabilmekte. “Tutku”yu yenebilmek ancak bir tek yaratıcının varlığını kabul etmek ve dönüşün ona olduğunu kabullenmektir. Aksi halde onun tavsiyelerini dinlememek ve yaşamamak en kısa yoldan ölüme ve onun adaletine teslim olmaktır.

Hesabını yapan iş adamı, kaybetmeyi değil kazanmayı ister. Her ihtimali göz önünde bulundurur. Risk sadece malın bir bölümünü kapsar, aslında oda tutkudur ama kaybetse de, geri dönüşü vardır. Tıpkı günahından tövbe edip bir daha yaşamamaya yemin eden gibi… Tıpkı kısa bir anlık-birkaç saniye sınırlı hız yapmak gibi!

Eğer uzun yaşamak istiyorsanız, hormonsuz gıdaları seçin, hormonlu-tutkulu gıdalarla ömrünüze zarar vermeyin! Neye sahipseniz bir amaç değil bir araç gibi görünüz. Heyecan duymak istiyorsanız, Allah’ın ilmini öğrenip, onun sırrına kavuşarak bu tutkuları fazlasıyla yaşayın. Bilmediğimiz o kadar sırlar var ki, ne kadar az insan onları biliyor ve ne kadar az insan yaratıcısının dostluğunu kazanıyor… 

Saffet Kuramaz
( Çağımızın Hastalığı: Tutku başlıklı yazı safdeha tarafından 10.04.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.