En metruk tümceyi sır
bildim;
Sırlı bir gecenin
indinde;
Telaffuz edemediğim bir
cümleden
Hüküm giydim,
Devrik bir gönle
meyletmişim madem:
Hicap etmediğim gönülsüz
bir serzeniş
Kıblemi yol bildiğim.
En telaşlı isyanı adsız
ve yoldaş
Bir imgede terk edilmişliğim:
Hüzne dönük yüzümün
asaleti,
Yaşları yol bildiğim.
Yas'a muhalif bir
gönülden düşmüşüm madem
Ve belli ki
görünmezliğin mabedinde
En melun suret,
Karadan ibaret kedere
terk edilmişliğim,
Hali hazırda bir yok
oluş,
Nazenin bir gölgeden
ibaret
İken en demli sancı.
Gıyabında kısık bir
terennüm
Sancıyan gamzelerin
isyanında:
Açmamasına kapalı ve
fevri bir kutuda saklı
Bilinmezin indinde
kesif bir ahkâm
Soyutlandığım en rahvan
iklimde büyüttüğüm
Çocuk sevinçlerimden
arda kalan.
En sessiz özgürlük,
Yine sarkacında sevdaya
gönül koymakla
Eş değer bir hüznün
dingin ölümlü,
Damlayan nice rahmete
delalet
Gök kubbenin seyri ki
tekelindeyim her daim,
Kâh terk edilmişliğin kâh
beyhude bir kelama
Yığdığım anbean.
İmler soluk en az yüzüm
kadar,
Simleri neşesiz
bulutların davetkâr fazlasıyla,
En az ölüm kadar.
Rükû ettiğim aşka
dönmekle yüzümü
Görünmezin sükûneti
kadar yüreğe iyi gelen;
Bir mabedin sırdaş
hüsranı
Sadece Yaradan’la
paylaştığım.
Kaygılar da ölümlü
benliğin sarnıcında ve gizemli
Bir yok oluşun münafık
telaşı,
Dinginliğin husumetinde.
Yine de kaybolmuşluğun
girdabı,
Devingen ruhun telaşı
Ve fazlasıyla yaralı
Döşediğim her satır
arası.
Söz de beyhude, iminde
takıldığım,
Mutlak bir galibiyetin
sırdaş yalnızlığı
Ruhun pervazından
sarkıttığım;
Bana dair hangi suretse,
Varlığımın uzantısı;
El veren onca
tahakkümden sızan
Ne çok gönül yarası,
İçinde saklı her dem
O ıssızlığın
pervasızlığı.