Ateist diyor ki:
Sual: Kur’andaki çelişkileri örtmek için şu âyet söylenir hemen:
Sana Kitabı indiren Odur. Kur'anın bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitabın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Müteşabih âyetleri, kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak için, kendilerine göre yorumlamaya çalışırlar. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. Ulema-i rasihin [ilimde yüksek dereceye ulaşan âlimler], ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. Bu inceliği ancak selim akıl sahipleri düşünüp anlar. (Al-i İmran 7)
CEVAP
Müteşabih âyetlerin çelişkilerle ne alakası var. Çelişki dediklerini teker teker açıkladık. Ateistin cahilliği meydana çıkmış oldu. Müteşabih:Sözlükte manası bulunamayan, sezip düşünülemeyen, örneği görülemeyen gerçeklerin teşbih ve temsiller ile anlatıldığı âyet-i kerimelerdir. Mesela Hamim, Elif lam mim âyetlerinin anlamının ne olduğunu insanlar bilemez. Bir hadis-i şerif meali:
(Kur’anda yedi şey bildirilir: Yasak, emir, helal, haram, muhkem, müteşabih ve misaller. Helali helal, haramı haram bilin, emredilenleri yapın! Yasak edilenlerden sakının! Misal ve anlatılan olaylardan ibret alın! Muhkem olanlara uyun! Müteşabih olanlara inanın!) [Hakim]
Birçok kelimenin bir hakiki manası, bir de, kinaye mecaz manası olur. Kinaye, bir şeyi, açık anlamı başka olan kelimelerle anlatmaktır. Kur’an-ı kerimde mecazi ifadelerden başka, Müteşabih âyetler vardır. Bunlara görünen manayı vermek çok yanlış olur. Özellikle Allahü teâlâ ile ilgili mecazlar, müteşabih olanlar daha önemlidir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Leyse kemislihi şeyün [Onun benzeri hiçbir şey yoktur].) [Şura 11]
(Sübhanekellahümme [Allah’ım, Seni noksan sıfatlardan tenzih, kemal sıfatlarla tavsif ederim].) [Yunus 10]
Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemez. Ancak benzediği sanılan âyetler de vardır. Birkaçı şöyledir:
(Kıyamette yeryüzü Allah’ın kabzasında olur, gökler de sağ eliyle dürülür.) [Zümer 67]
(Yahudiler, Allah'ın eli bağlıdır, dediler. Hayır, Allah’ın iki eli de açıktır.) [Maide 64]
(Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.) [Fetih 10]
(Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır.) [Bekara115]
(O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istiva edendir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.) [Hadid 4]
(Allah yerin ve göklerin nurudur.) [Nur 35]
Bu âyetlerde bildirilen el, yüz ifadeleri, bir mahlukun eli veya yüzü gibi sanılabilir. Halbuki Allah hiçbir mahluka benzemez. İstiva kelimesi oturmak sanılırsa Allah mahluklara benzetilmiş olur ve yukarıdaki âyetlere aykırı olur. Nerede olursanız sizinle beraberdir ifadesi de mecazidir. Çünkü O mekandan münezzehtir. Son âyette Allah nur sanılır. Halbuki nur da yaratıktır.
Kur'anda tevil gereken Kinaye, Mecaz ifade eden bir çok âyet vardır. Birkaç örnek daha verelim:
Cima için lems [dokunmak] kelimesi kullanılmıştır.
(Kadınlara dokununca gusledin, su yoksa teyemmüm edin.)[Maide 6]
Kadınlar için libas [giysi] kelimesi kullanılmıştır.
(Kadınlar size, siz de onlara libassınız.) [Bekara 187]
(Ellerini boynuna bağlama, büsbütün de açma.) [İsra 29] (Cimrilik için elleri bağlama, israf için de açma kelimesi kullanılmıştır)
Resulullaha, (Vahfid cenaheke lil müminin [Kanadını müminler için indir]) buyuruluyor. (Hicr 88) [Resulullahın tek kanadı mı var? Mecazdır, yani şefkat et, tevazu göster demektir.]
(Körle gören [kâfir ile mümin] karanlıkla aydınlık [Bâtıl ile hak],gölge ile sıcak [Cennetle Cehennem] bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Elbette Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere[inatçı kâfirlere] işittiremezsin, sen sadece bir uyarıcısın.) [Fatır 19-22]
Zalim köylüler için (zalim köy) denmiştir. (Nisa 75)
(Köy halkına sor) yerine, (köye sor) denmiştir. (Yusuf 82)
Böyle ifadeler Türkçe’de de vardır. Mesela, (Şu sınıf tembel, şu sınıf çalışkandır) gibi. Sınıftan maksat öğrencilerdir. (Soba yanıyor) denince sobanın kendisi değil içindeki odun, kömür yanıyor demektir.
Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler Kureyş lügatı ve lehçesi iledir. Kelimelere, 1400 yıl önce, Hicaz’da kullanılan manaları vermek gerekir. Zamanla değişip, bugün kullanılan manaları vermek yanlış olur.
Zıllullah için, Allah’ın gölgesi diyorlar. Âlimler, zıl [gölge] kelimesine himaye, koruma gibi manalar vermiştir. Mesela, (Ali, Veli’nin gölgesinde geçiniyor) denince, Ali’nin, Veli’nin himayesinde olduğu anlaşılır.
Müteşabih olanlara açık manalarını vermek akla ve dine uygun olmazsa, uygun mana vermek, yani Tevil etmek gerekir. Açık manalarını vermek günah olur.
Tevilsiz yanlış anlaşılacak bazı hadisler:
(Allah, gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamette, yedi sınıf insanı kendi gölgesinde gölgelendirir.)[Buhari] (Burada gölge himaye demektir.)
(Sultan, yerde Allah’ın gölgesidir.) [Taberani] (Müslüman sultan yetkilidir.)
(Allah gece sabaha doğru yer semasına iner.) [Buhari] (Rahmeti iner.)
(Üç sınıf kimseye, Allah güler.) [Taberani] (Gülmek razı olmaktır.)
(Cennet kılıçların gölgesi altındadır.) [Müslim] (Cihad eden mümin Cennete gider.)
(Din, kılıçların gölgesi altındadır) hadis-i şerifi ise, (Din, devletin himayesi ile yayılır) demektir. Nasıl ki, Beytullah [Allah’ın evi] kelimesini, hâşâ Allah’ın barındığı ev olarak anlamıyorsak, gölge, el, yüz, istiva gibi kelimeleri de böyle anlamak gerekir.
(Cennet anaların ayakları altındadır.) [Müslim] (Cennet müslüman ana babanın rızasındadır.)
(Namazı kasten terk eden kâfirdir.) [Taberani] (Namazın farz olduğuna inanıp, tembellikle kılmayana kâfir denmez.)
(Mümin, zina ederken, şarap içerken ve hırsızlık ederken mümin değildir.) [Müslim] (Bunlar bu halde iken kâmil mümin değildir.)
Sual: Müteşabih âyet ve hadisleri tevil etmek
gerekir mi?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde manası açık olan âyetlere Muhkem
âyetler, manası açık olmayan, tefsire, izaha muhtaç olanlara Müteşabih âyetler
adı verilir. Müteşabih olanlara açık manalarını vermek akla ve dine uygun
olmazsa, uygun mana vermek, yani Tevil etmek gerekir. Açık manalarını vermek
günah olur.
Âyetler gibi hadis-i şerifler de, muhkem ve
müteşabih diye ikiye ayrılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kur’anda
yedi şey bildirilir: Yasak, emir, helal, haram, muhkem, müteşabih ve misaller.
Helali helal, haramı haram bilin, emredilenleri yapın! Yasak edilenlerden
sakının! Misal ve hikaye olanlardan ibret alın! Muhkem olanlara uyun! Müteşabih
olanlara inanın!) [Hakim]
(Gece
seher vakti, Allahü teâlâ dünya semasına iner), (Resulullah, Allah gökte diyen
cariyeyi tasdik etmiştir) hadis-i şerifleri müteşabihtir. Mücessime ve Müşebbih
fırkaları, (Allah cisim gibidir. Arş üzerinde oturur, iner, yürür) gibi şeylere
inandıkları için kâfirdir. (Tatarhaniye, Milel ve Nihal)
[Mısır, Şam, Kudüs kadılıkları da yapmış olan
Şafii fıkıh ve hadis âlimlerinden Muhammed ibni Cemaanin
(Erreddü-alel-müşebbihi fi-kavlihi teâlâ Errahmanü alel Arş-isteva) kitabı bu
konuda çok güzeldir.]
Mevlana Halid Bağdadi hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın yönü, karşıda bulunması yoktur,
madde, cisim değildir. Sayılı değildir. Ölçülmez. Onda değişiklik olmaz.
Mekanlı değildir. Bir yerde değildir. Zamanlı değildir. Öncesi, sonrası, önü
arkası, altı üstü, sağı solu yoktur. Bunun için, insan düşüncesi, insan
bilgisi, insan aklı, Onun hiçbir şeyini anlayamaz. Onun nasıl görüleceğini de
kavrayamaz. El, ayak, yön, yer ve bunlar gibi, Allah için caiz olmayan
kelimelerin, âyet ve hadislerde bulunması, bizim anladığımız ve bildiğimiz,
bugün kullanılan manalarda değildir. Böyle âyet ve hadislere Müteşabihat denir.
Bunlar, kısa veya uzun olarak, Tevil olunur. Yani, Allah’a yakışacak başka mana
verilir. Mesela, (Allah’ın eli, onların ellerinin üstündedir) ve (Arş’ın
üzerine istiva eden Allah, nerede olursanız olun, sizinle beraberdir)
mealindeki âyetler için, burada ne murat edilmişse, öylece inandım demeli.
Allah’ın ilmi, bizim ilmimize, benzemez. Onun eli de, elimiz gibi değildir,
istivası da bizim istivamıza benzemez, beraber olması bizim beraber olmamıza
benzemez demelidir. (İtikadname)
Selefiyeciler, bu âyetin beraber olma kısmını
tevil ediyorlar da, istiva kısmını tevil etmiyorlar. Tevil etmeyince
ikincisindeki tuhaflığı görüyorlar da, birincisindekini göremiyorlar. Birçok
âyette, (Onlar kördür) buyuruluyor. Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler Kureyş
lügatı ve lehcesi iledir. Kelimelere, 1400 yıl önce, Hicaz’da kullanılan
manaları vermek gerekir. Zamanla değişip, bugün kullanılan manaları vermek
yanlış olur.
Zıllullah
için, Allah’ın gölgesi diyorlar. Âlimler, zıl [gölge] kelimesine himaye, koruma
gibi manalar vermiştir. Mesela, (Ali, Veli’nin gölgesinde geçiniyor) denince,
Ali’nin Veli’nin himayesinde olduğu anlaşılır.
(Allah, gölgesinden [himayesinden] başka hiçbir
gölgenin bulunmadığı kıyamette, yedi sınıf insanı kendi gölgesinde
gölgelendirir.) [Buhari],
(Sultan,
yeryüzünde Allah’ın gölgesidir.) [Taberani] mealindeki
hadislerde geçen gölge himaye demektir. Sultan, Allah’ın gölgesidir demek,
(Sultan Allah’ın emirlerini uygulamak yetkisine sahip) demektir. (Din,
kılıçların gölgesi altındadır) hadis-i şerifi ise, (Din, devletin himayesi ile
yayılır) demektir. Nasıl ki, Beytullah [Allah’ın evi] kelimesini, hâşâ Allah’ın
barındığı ev olarak anlamıyorsak, gölge, el, yüz, istiva gibi kelimeleri de böyle
anlamak gerekir.
Mülk
Allah'ın elindedir
Sual: Allah'ın da insan gibi el, yüz ve benzeri
uzuvlarının olduğunu söyleyen bir arkadaş, (Mülk sûresinin ilk âyetinde
Allah'ın eli olduğu bildiriliyor) dedi. Biz, Allah hiçbir varlığa benzemez
olarak biliyorduk. Kur’anda (Allah'ın
eli vardır) deniyor mu?
CEVAP
Hayır, hiçbir âyette, Allah'ın eli, yüzü var veya
başka bir uzvu var denmiyor. Mülk sûresinin ilk âyetinde, (Mülk Allah'ın elindedir)buyuruluyor. Bu bir deyimdir. (Mülkün sahibi
de, tasarrufu da Allah’a aittir) demektir. El ile hiç alakası yoktur. İmam-ı
Gazalî hazretleri buyuruyor ki:
Filan belde filan valinin elindedir denilince, hiç
kimse o beldenin valinin avucunun içinde olduğunu anlamaz. Çünkü bir belde,
elin içine alınmaz. O hâlde burada, istiare vardır. Valinin eli kesik bile
olsa, yine aynı ifade kullanılır. (İlcam-ül Avam)
(Falanca dünyayı parmağıyla döndürür) demek de
böyledir, parmakla ilgisi yoktur. (Her
şey Allah'ın elinde) demek de böyledir. Yani her şey Onun kudreti altındadır.
Kur'an-ı kerimde geçen diğer, el, yüz gibi ifadeler hep deyimdir, hakiki manâda
değildir. (Allah'ın eli vardır) diyenler, (Müşebbihe) ve (Mücessime) denilen
sapık fırkaların mensuplarıdır.
Kaynak:
http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=477