Gölge yasların badireli
yolculuğu:
Gönül gözünde tortulu
bir ayak sesi belki de
Muzdarip olduğum kaçın
kurası yürek yasım,
Anlamsızlıktan uzanan
satır arası yalnızlığım,
Yine kalemi payidar
kılan ve
Harici bir güfte,
Duyumsananlara inat
Ahların peşrevi,
Sükûtun derin demi.
Demelerle bozmuş bir
günce:
Aklı dünde yürek zaten
batılın neşteri:
Gizli haznem,
Gizil bir tehdit
dermanların rükûsu,
Sözlerin kifayetine
yeter mi demeler kadar
Akla zarar bir
muafiyet.
Karınca ayakları
kalemin,
Sırtında ve bağrında kanlı
bir birikinti,
Ölülerine okumadığı
rahmetin
Anlamsız kini.
Yine evet, yine düş
yarası,
Mesken edindiğim
lehimsiz bir dize,
Raks eden imgeler kadar
da buyurgan
Biraz da o münafık,
çatık kaşlı devran:
O da mı bozdu aklını
yoksa
Edemediği isyanlar
nazarında
Tanrı’dan dilediği affı
konuşlu mu
Mahrem bir yetide,
Tehir ettiği sevide…
Akla zarar kıdemli
yalnızlık,
Sükûtun bayır aşağı
gölgesi adeta
O bedbin rakımda bir
katre de olsa
İfa edemezken yarasını
Şu husumetten yayılan
nice leke
Ki batılın kanadığı,
Yüreğin kandığı…
Gölgeler de meftun
kayıp şehirler de…
Kanıksanan büyülü ve
yorgun mizaçlar,
Kambersiz düğün olur mu
misali,
Avutulduğumuz yalanlar
yine gönlün şerh düştüğü
Bir rotada makberi
kayıp ölüler.
Andan ırak bir vurdumduymazlık,
Batıl isyanını yâd eden
o münafık,
Demez mi tökezlediğim
her cümle aslında
Lezzeti doğurgan
ümitlerin hele ki kaypak bir nidada
Savurmuşken gökdelen
yalnızlığı…
Kırılgan beyhude zaman
zaman o aktarmalı yolculuk,
Kaybolduğumdan ziyade
kaybettiklerimin peronu
Sicilimde ıslak bir
leke kadar da
Sükût-u hayale
uğramanın şaşaası hangi akla zarar
Tecrübe ki demez mi
kader,
Yok mu bunca kazanın
tek bir enkazı…