Öncelikle nüansı kırık bir dizeye koyuyorum başımı. Kırık dökük bir dize, diz dize savrulmaktan haz duyduğum.

 

Savurgan bir milat belki de. Öncesizliğin koşulsuz yalnızlığını sonralara bölen bir kesir çizgisi.

 

Ben de kesirli bir sayıyım: Böleni olmayan ama bölündükçe hidayete yaklaşma şansımın boyutsuz sefaletiyle Hakktan rahmet dilendiğim.

 

Koşulsuz seviyorum, koşullu koşulsuz nefret edilebilmekte oysa.

 

Koşullu seviyorum zaman zaman: Sıcacık ellerini avuçluyorum öncelikle duyumsadıklarım sonrasında duyumsanmadığım ve kerelerce yanılmak iken adımlarımı sıklaştırdığım bir mecra.

 

Ne çok defolu sevda var: Demeyin, asla: Sevginin defolusu da makbul, diye. Bu da bir varsayım aslında tarafımca kabullenmeyi reddeden belki de reddedilen varlığımın uzamında kocaman bir hüzün bulutu.

 

Mutsuzluğu ben seçmedim ya da başıma gelenleri raptiyelemedim mutlu bir tablo belleyip de yüksek sesle susarken. Susmalarına rast geldikçe insanların, avuç avuç kanıyorum. Kandırıldıkça daha da k/anıyorum üstelik her anlamda, anlamsızlığı baş göz yapmış çatık kaşlı evrenden nasibime düşen ve sağaltan acılarımı, sağırlaştığım ama susmayı dilemediğim ki her sessizlik mademki bir eylem, en büyük eylemim benim de şu yazdığım satırlar: Örselendikçe ve ötelendikçe öpüp başıma koyduğum ekmek kadar da kutsal.

 

Beceremediğim çok şey olduğu gibi en büyük becerim belli ki kuramadığım o iletişim öncelikle, sevgiye dokunup pay etmeye çalıştığım akabinde hislerimin uyumsuzluğu ile uyuştuğum ve uyuştukça çöktüğüm kaygan bir zemin ve çörekotu ile nazarları kovduğum/uz artık kimin nazarında nasıl oluyor da etkisiz bir elemana tekabül ettiğimin farkındalığında, bir kuytudan sesleniyorum hani olur da kırmızı paltolu adamlar gelir ve yüreğin depreminde bir el verirler de enkazdan sağ çıkarım bu varsayım belli ki en büyük tetikleyicisi yaşama sevincimin kırıntılarını aç ve öksüz kuşlara sunarken.

 

Gagalandıkça yalnızlığım örselendikçe kimliğim boşa düşen bir vatandaşım şu sınırlarında güzel yurdumum dünyayı kucaklama arzusu ile her satıra ektiğim umutlarım ve çalıntı aşklarını görmezden gelip tüm insanlığın, altın bir tepside buyur ettiğim kırılgan varlığım ki kırık tüm kemiklerim ve naif bir başkaldırı yazmaya çalıştığım öncelikle anlam olmak ama gelip de her yanlış algıda seğirtmek bir önceki gün’e ve nerede yanlış yaptığımı çözmek adına deli gibi suçlarken benliğimi.

 

Sonradan müdahil olma arzusuyla kesiştiğim insan izlekleri hani olur da biri kucaklar yetim varlığımı ama acımadan ama ağlamadan ama sadece usul bir buse satırlara kondurduğum ve tüm başkaldırım yine nefretine insanların, tüm sıkıcı ve sıra dışı gıybetlerine ki gıybetin sıradanlığı bile kayıplarda. İnsanlar marifet bellemiş adeta: Öncelikle mimliyorlar akabinde savuruyorlar boş hükümlerini ve boş veriyorlar kimliğime yoksa ne bir inilti duyduğum ne de galeyana gelen sanrılarım. Asla bir paranoya değil ki saflığımın yerden yere vurulduğu ve her nasılsa semiren egoların çökerttiği bir havale geçiriyorum gün bitiminde ve başımı usulca koyup yastığa diliyorum, dileniyorum Rabbimden ve tek veryansın etmeden af da diliyorum: Bağdaş kurduğum o boşluk ve bağnaz hükümleri insanların oysaki beni tanımadan suçlarımı kategorize eden koskocaman bir heyet tanınmazlığın makbul olduğu ve benim de her seferinde maktul sıfatıyla öldürdüğüm yarınlarım.

 

Şeref ve erdem mademki ruhun süsü o zaman eyvallah yeni gün ve bitimsiz umutlarım…

( Yüreğin Depremi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 11/5/2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.