1
Dün mezarlığın
önünde geçiyordum. Her geçtiğimde de illa ki bir Fatiha okuyorum bütün
ölmüşlerin ruhuna. "Rabbim
günahlarını affetsin aciz kullarının, mevtaların kabir azabını azaltsın." diye
de dua da bulunuyorum.
Mezarlıklar
da mekanımızdır.
Sakinleri
vardır; yaş yaş, boy boy, cins cins...
Kimi
anasını, kimi babasını, kimi evladını, kimi sevdasını defnetmiştir. Ve hepsinin
ortak bir yanı vardır o da hüzündür.
Tefekküre
daldığım an bir fani seslendi bana mezarlığın içinde.
- Ey dertli kardeş, selam sana.
Şaşırdım
acayip derecede, sendeledim bir an. Bu da kimdi böyle, nerden çıktı? Hem benim
içimi nereden biliyor yahut nasıl anladı iç halimi?
Yıldırım
hızıyla sorgu sual faslını geçtim hemen.
- Efendim. dedim.
- Yanıma gel de dertleşelim. Hem derdim
bir yüreğin kaldırabileceği kadar basit bir dert değil. Arzu edersen benim
derdimi dinlersin ve arzu edersen ben de senin derdini dinlemek isterim. dedi.
- Halla halla! Meczub mu bu, kalp gözü
açık biri mi, keramet sahibi bir evliya mı, Allah'ın sevgili kulu mu? diye konuştum kendi kendime. Sonra:
- Senin derdini anladım da benim derdimin
olduğunu nereden biliyorsun? diye ona sordum.
-Kimileri benim gibi sevdiğini kara
toprağa defneder ve her gününü gelip o mezarın başında oturarak geçirir, kimileri
de senin gibi yüreğine defneder sevdiğini sabah akşam o dert ile mücadele eder.
Biz kara toprakla teselli bulur, hasretimizi dindirmeye çabalarız. Sen de içten
içe kendini yiyerek özlemini arttırırsın.
İçimi okuyordu
adeta, ruhumu ezbere biliyordu.
-
Yani şunu mu anlamam lazım senin dediklerinden: Sahiden ölen bir insanın
kabri vardır ve o, kabre defnedilmiştir etiyle kemiğiyle. Mezar taşı vardır;
geleni gideni... Dua edeni, ağlayanı... Ama diri olduğu halde kalbe
defnedilenlerin de olduğunu söylemek istiyorsun.
Tabi ki
konuşurken gayri ihtiyari mezarlığın iç tarafına geçmiş, adamın başında durduğu
kabrin yanına gelmiştim.
- Bu benin
sevdiğimin mezarıdır ey fani! Ellerini mezarın üstündeki toprağın altına koyup
bir avuç dolusu toprağı alarak havaya saçtı. "Saçları gece gibiydi." dedi saçtığı toprağa bakarak. "Dalgalandı mı kalp kıyılarıma vururdu
heyecanım. Tansiyonum çıkardı, nabzım atardı ve yükselirdim ona. Bu da gözleri!"
diyerek ikinci kez avuçladığı toprağı tekrar mezarın üstüne attı. "Dünya güzeli gözleri vardı. Gözlerime
isabet ettiğinde her bir bakışı beni yüreğimin tam da ortasında vururdu. Onun o
güzelim gözleri beni kendisine mahkum eden bir sihre sahipti. Ya elleri
yumuşacık elleri...Tuttuğumda dünyada tutunduğum dal olurdu. O narin güzelim
elleri baksana o da toprak olmuş. Daha kaç oldu ki? Yüreğim yanıyor ey fani! Cayır
cayır hem de!"
Gözlerinden
yaşlar boşandı mezarın üzerine.
Her
damlanın değdiği yerde papatyalar filizlendi anında.
O kadar
garip bir hali vardı ki adamın.
Ne ondan
ayrılabiliyordunuz, ne de ona yaklaşabiliyordunuz.
Çok ağladı.
Onunla
birlikte benim de gözyaşlarım kirpiklerimi ıslattı.
O,
gözyaşlarını dışarı döküyordu ben ise
içe döküyordum.
Onun
gözyaşlarının değdiği her toprak parçasında bir papatya bitiyordu benim ise
içime değen her damlada bir zehir yüreğime nakşoluyordu.
"Seninde yüreğin kabristan olmuş be
fani! Gözlerin o kabristanın kapısı... Halin pek de iyi değil yani. Kaç kez denk
geldim sana. ben buradaydım sen oradaydın. Ben seni görüyordum ama sen beni
göremiyordun." diye
seslendi bana bakarak.
Gözlerinden
süzülen yaşları görüyordum.
Kılcal
damarlarına değin sirayet eden hüznü yaşıyordum.
- Aslında ikimiz bir meçhulün yasını
tutuyoruz. Benimkisi ömür billah gelmeyecek olan birisi, seninki ise hiç
gelmemiş gibi.Yanılıyor muyum? diye sordu bana.
- Hayır yanılmıyorsun doğru söylüyorsun. dedim.
Bir buz parçası
gibi çözülüyordum. Adam yakıyordu içimi. Ruhumu teslim alıyordu ve ben buna
engel olamıyordum.
"Rabbim sen bana metanet ver, bunu
aşmam için güç ver."
diye dua ediyordum.
İçimi harfi
harfine okuyan biri canımı okudu.
- Buradan geçerken asla dua etmeden geçme
ey yolcu! dedi bana. "Ben de sana dua edeceğim. Yüreğindeki
hüznün azalsın. diye." Ayağa kalktım ve "Dua edeceğim." dedim. " Sen de duanı esirgeme benden." dedim.
-Git
şimdi. dedi. "Sen hüznün
adamısın, attığın her adıma kadar sirayet etmiş bu hüzün. Sana saygım var bu
yüzden. Bu dünyada hüzün en çok ikimize
yakışıyor, emin ol." dedi.
Yarası sağılmış, hüznü beslenmiş bir
adamdı o bence. "Kim o?"
diye sormayın. Sadece içimdeki kabri gören ve orada medfun olan güzelim dua
eden bir meçhuldü o.
Ben ise
sevdiğime yüreğimden daha güzel bir yer bulamadım. Gerçekte hayatımda olmasa da,
içimde saklı dursun diye onu oraya defnetmiştim. Anlayın onu nasıl sevdiğimi?
Onun yokluğunu bile kendime varlık kılıyorum. Onsuzluğu bile kendime zenginlik
biliyorum. Ayrılığından bile nemalanıyorum. Yüzüm gözüm zaten ona bulaşmış,
içim dışım zaten o olmuş.
Beni görünce yüreğimdeki kabristana
Fatiha oku ey yolcu!
Dua
et bendeki ona.