Dokunmaksa ayaküstü
kelama
Bir de sırtlanmak
Her dem kara kalem
mesaide iken:
Hanidir yüreğin
teneffüs ettiği zehir misali
Ölümlü bir düşe meyyal
Düşe kalka zaman
zannımda bir yalan mı yoksa
Edindiğim mertebede
hüznü teğet geçen bir cümle özlemi?
Zinhar yalan mutluluk
Hele ki ötekileşen
yürekte kanayan cümlelerime
Tuz basan insan ihlali
yine kekremsi yalnız
Ve çelimsiz günde bir
de ikliminde
Seyrinde olmakla
eşdeğer
Gök kubbenin hangi
titrek isyanı ki
Rahmet bildiğim
duyguların fevri kelamı;
Bir de eklem yerlerinde
ömrün
Sağaltmaksa
yükümlülüğüm
Peşi sıra izini
sürdüğüm insan siluetleri.
Tam takır kuru bakır
içimin isyanları:
Atamadığım naralardan
bile sorumluysam,
Vay halime!
Sen ki kara gök sen ki
yaratıldığından beri
Şeytana köle:
Dumura uğrayan bir miat
mı yoksa
Sersem masumiyetin
yaralı çocuğu?
Bir yürekte saklı bir
de boynu bükük çiçek misali;
Bir huzmede bir de
bağımsız bir eksende
Aşka meyyal tüm
yorgunluk
Kurma özürlü olduğum
bir cümle kadar da özlemim,
Demelerden yorgunum,
Demediklerimle iştigalim
hanidir:
Kara kuru bir imgedense
Etli canlı bir ses
olmalıyım her yürekte.
Matemim ömür boyu,
Peygamber soyundan tüm
zikri madem edindim
Yüreğin ebedi misafiri,
Hadi gel sen de
Buyur ettim bak;
Pervazındayım ölümlü
bir aşkın,
Yarınımda saklı bir
sonraki beyanatım,
Yeter ki ölmesin
içimdeki çocuğun feryadı
Çıkmışken arşı-ı alaya
fermanım,
Varmadan ölüm denen
dirliğe,
Hayatsa zaten kayıp bir
gölge
Bir de hüznü katık
eylemişken meşrebime,
Bir buse de sen kondur
şu cebbar şiire.