bir kafka olmadığımı fark ettiğim gün yazmayı bıraktım. sonraki günler zorluydu. içimden binbir türlü delilik yapmak geçiyordu; yaptım da. bir bakkaldan beş-on tane sakız çaldım… naylon ambalajın sesi yüreğime öyle bir korku saldı ki açmadan attım. bu büyük bir delilikti. koskocaman adam sakız çalıyordu; milyarlar çalsa bu kadar yadırganmazdı. sonra pazar yerinde eğilmiş vaziyette sebze seçen, kot pantolonlu bir kıza parmak attım. kız hışımla ayağa kalktı. üç-beş adam yakaladı beni. tam pilim bitti diye düşünürken kız; “o benim arkadaşım!” dedi. meğer mahalledenmiş, bende gözü varmış… yine yaptığım delilik dilimde acı bir tat olarak kaldı. bu, sakız tecrübesinden daha acıydı, hiç sevmediğim bir kızla vicdan yüzünden günlerce çıkmak zorunda kaldım… 

aslında tüm bunlardan vazgeçerek acıyı yaşamak isterdim ama bir kere yüzeyselliği alışmıştım… devam ettim. raskolnikov gibi işe yaramaz bir kocakarı seçtim. günlerce izledikten sonra planımı yanında kimsenin olmadığı bir an -bahçede tek başına otururken- uyguladım. karşısına geçerek dilimi çıkardım, yüzüne tükürdüm. ne dese beğenirseniz; “ev boş sana yemek hazırlarım” günlerce çürümüş bir tende cinselliğin sınırlarını zorladım… bu ilk iki denememden daha büyük bir acıydı… hepsinden kötüsü beni görenler olmuş… 

yazma hevesi yüzünden 28 yıl boyunca her şeyden vazgeçmiştim. ne olursa olsun kısa sürede bu açığı kapatmalıydım! tüm günahlarımı önümden geçen sarı renkli iri kedinin sırtına yükledim. bir canını benim için harcamış çok muydu? hem ben onunla ekmeğimi paylaşmıştım! o ise ellerimi tırmalayarak karşılık vermişti. şimdi bunun acısını çekmek zorundaydı. çekti mi bilmem, ama tek bir günahımı bile almamıştı… kızdım, sövdüm, saydım… tırnaklarını gösterince sustum… 

ne olursa olsun şehrin üstüne örten bulutları dağıtmak ve bu boşluğu bir şekilde unutmak zorundaydım… bir kitap almalıydım beni anlatan, bir yazı yazmalıydım kendimi tatmin eden… 

…… 

bir karınca. kırmızı bir karınca. on beş santimlik bir duvara tırmanmaya çalışan karınca. ilk denemesi düşüyor sırt üstü. kafası karışmış. kızıyor, büyük bir hırsla duvara tekrar saldırıyor. bu sefer olacak gibi. ama duvar uzun ve yardım etmiyor, gaddar. karınca azimli, önündeki sahra çölüne geçmeye yeminli. üçüncüsü hırstan uzak. aklını çalıştırıyor bu sefer. dikkatli, yavaş adımlar. 

yedinci denemesinde bir an yardım etmek geçiyor içimden. vazgeçiyorum. galibi belli olsa da bu savaşı takip etmekten kendimi alamıyorum. karınca inatçı. duvara yumruklamaktan vazgeçmiyor. ama esen yel kayadan bir şey almıyor; kaya sessiz, kıpırdamıyor, sağır. 

on üç rakamının uğursuzluğunda çıkabileceği en son noktaya çıkıyor. sonrası yine sırt üstü. ayaklarının üzerine bu sefer acele etmeden dönüyor, yavaşça. yorulmuş, ikna olmuş belli. duvarın etrafında dönüyor. birinci tur, ikinci tur … 13. tur. umutsuzca duruyor. bana bakıyor. 

bardağı kaldırıyorum. özgür. 
………… 

tutsak olan ben. 

taş döşenmiş yola sapmadan önce tekel bayiine giren kızın geride kaldığını düşünüyorum. güzel gülümsüyordu. yolda kendi ayak izlerimi görür gibiyim. bir insan kaç defa kendi izlerinin üzerine basabilir. şu bira kapakları çocukluğumu anlatıyor, iki teneke dolusu kapak kazanmam ne de mutlu etmişti. satmaya katlığımda kimse almayınca hepsini atmıştım. sonra şu kibrit kutusu, babamın avuçlarında yanan bir kızıllık. başımı sallıyorum. bu gibi karamsar düşünceler geride kaldı. sol yanımda kız beliriyor. daha az önce o da bu yola sapsa diye düşünmemiş miydim? kader ağlarını örüyor diye iç geçirerek kızın yürüdüğü kaldırama geçiyorum. 

önümde şimdi. güzel bir yürüyüşü var. çantası büyük, kottan yapılmış, mavi. içinde büyük ihtimalle bir şişe vardır diye düşünüyorum. koşa koşa önüne geçiyorum, biraz önce kaderin ağlarını ördüğünü ve artık benden vazgeçemeyeceğini büyük bir özgüvenle söylüyorum.yüzümde beş parmak izi. 

kız da evine girdi zaten. ısrarın anlamı yok. artık delilik yapmaktan vazgeçerek mesire alanına doğru yürüyorum. 

büyük bir kayanın kovuğuna girerek şarap şişeni yudumlamaya başlıyorum. 

şehri örten bulut yağmur damlalarını acımazsızca bırakıyor. kovuğun yağmur almayacağını düşünerek, koşuşturup duran insanları gülüyorum. etlerin hepside ziyan olacak ne güzel? 

çocukların ayakkabılarına çamur bulaşmış. işte bu olmadı. yazdığım satırlardan yağmur kelimesini siliyorum. çocukların önlerinde futbol topu…
( Kafka Gibi Yazmak başlıklı yazı Keoma tarafından 6.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.