Yabancılaşma
Kapitalizm ile at başı gelişen bir
olgudur. İhtimal daha öncesi de vardır ya asıl olarak 18. yy dan günümüze kadar
süren tartışmalar, yabancılaşmanın bireyin, değişim ve dönüşümünde en önemli
olgulardan biri olduğu gerçeğidir.
Kapitalist üretim biçimi ile üretim
ilişkileri ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak bireyi; kendine, topluma,
doğaya, yabancılaştırmaktadır.
Bunun, iki olumsuz sonucu;
birincisi, deliliğe ve intiharlara kadar varan bunalımlar içinde ki insan.
İkincisi, edilgen, mistik, düşünmeye üşenen, ding beygiri gibi işin akışına
ayak uydurmaya çalışan insan tipi.
Bu iki hastalıklı tipin dışında
kalmaya çalışan, düzenin işleyişine ayak uyduran ve düzenden nemalanan, toplumun,
“açıkgöz” diye tanımladığı hırsızlığa ticaret, rüşvete yolsuzluğa iş bilirlikle
ifade eden, kolay yoldan görece zenginleşen, zenginliğini daha fazla kazanma
güdüsüyle büyütmek için kendinden başka her kesi yok sayan benciller ise kendi
egolarının kuklası, tüketim çılgınlığı içinde lüks ve şatafatın esiri olurlar.
Çağımızın vebası diye bileceğimiz
yabancılaşma için bu sistemin yani Kapitalizmin bir reçetesi de yoktur. O
yüzden toplum, insani değerler açısından hızlı bir çöküşün, çürümenin şaşkınlığını
yaşamaktadır.
Sistem yani Kapitalizm, bu şaşkın
kitlelerin kaygılarını ranta dönüştürerek krizlerini çözmekte, İnsanlığın yok
olması pahasına varlığını sürdürmektedir.
Şimdi de bu gelecek korkusu ve
kaygısının nasıl ranta dönüştürüldüğüne ve sistem, rantını alırken, kişinin
kendisine, topluma, doğaya nasıl yabancılaştığına bakalım.
Bu konuda herkesin en yakından
gözlemleyebileceği insan topluluğu, çocuklarını okutmaya çalışan aileler ve
onların yaşadığı dramlardır.
Dram diyorum çünkü ailelerin yaşadıklarını başka nasıl anlatabiliriz ki.
Aile, çocuk daha İlköğretime
başlarken iyi okul, iyi sayılan okulda iyi bir öğretmen arayışına girer. Bunun
için gücünü aşan fedakârlıklara katlanır.
Sistem ise Ailenin korku ve kaygılarını artırmak için çocukları her aşamada
sınav denen yarışa sokar. Bu rekabet ve yarış önce Aileyi hem ekonomik hem de
psikolojik olarak tüketir.
Çocuk ise bu yarışta dayanışmayı,
bilgi paylaşımını ret ederek yarıştaki arkadaşlarını, hatta beklide öz kardeşini
geçmek için çırpınır. Bu acımasız yarışın sonunda çocuk belki hedeflediği yere
varabilir. Vardığı yer her nereyse orda, Arkadaş, kardeş belki de peşinde
sürüklenen ailesi bile yoktur. Hemen hepsini çiğneyip gelmiştir ama
yapayalnızdır.
Sistemin işleyişinden sorumlu egemen
tamda böyle yalnız kahramanları bulur, (Egemene direnen ve bu oyunun parçası
olmayan aydınlarımızı tenzih ederek söylüyorum)
Bir takım ayrıcalıklar rütbeler vererek kendi hizmetine alır ve o kadar
emekle yetişen yalnız adam, geride bıraktıkları, aile, arkadaş, akraba toplum
için ALMANCI(!) Egemen için kullanılıp atılacak değersiz bir YABANCIDIR. Adının
başına, Profesör, Doktor, Öğretim görevlisi, Uzman, Bakan vs. hangi sıfatları
koyarlarsa koysunlar, O bir kimliksizdir.
Tahir EKER
(
Yabancılaşma başlıklı yazı
yolcu9901 tarafından
12.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.