Sarkıtların dili olsa da konuşsa
üstelik saniyeler bölünürken milimlere.
Andan ırak bir teneffüsteyim: Dünden
sarkan yalanları görmezden geldiğim ben diliyle tutturduğum beynamaz bir
şarkıyı çalarken kelaynak kuşları.
Ötelerin diliyim aslında; ötesizliğin
de öteberisi bir ikilem iken tahayyüllerime kondurduğum başlık…
Önceler bir rutin,
Görünmez şeceresinde insanlığın
Minicik bir buse tadında
Her edimi, her devrimi yine saklı
özde,
Korunaklı düşlerin de çetrefilli dinginliği.
Deniz hizasında olmalı tumturaklı
vazgeçişler
Bir de yanıp k/öz olan nameler
uydurmalı,
Hayli geçkin bir şiiri kulp yaptığım
Görünmeyen öfkeli y/anım tadında
Sulh bellediğim bilinmezi tetikleyen:
Hanidir savsakladığım,
Gönül torbamda farklı farklı acı.
Derleyip toparlamalıyım da
Sofrası kurulmaya hazır bir perdeyi
çektiğim
Göz hizası.
Hizaya gir, demelerin bedeli olsa
olsa,
Densiz kıtaların iç döküntüsü:
Azıcık ondan azıcık bundan
tırtıklamış olsam keşke:
Hem fena mı olurdu,
Muzip bir dille feveran ederdim gece
gece.
Ah, kaykılmışlığım; ah darmaduman
çocuk yanım,
Safkan hüzün safkan her daim:
Anamdan geçti irsi belli ki;
Şuncacık aklın kargacık burgacık
ilahı
Nasıl ki şiir yüklü özlem;
Nasıl ki dün özürlü güncem…
Nasıl’dan çıkıp da yola nasiplendiğim
Azıcık da olsa zehir olan neşem.
Kelimeler birikinti, kelimeler
çapulcu;
Yosun tutan eklerin denden talimatı
Yine kayıp bir örtüyle sarmalamışken
engelli onca düşü,
Mihriban’ım, sefil yol arkadaşım;
Sefamı sürsem keşke devrildikçe
heceler;
Cefası ezelden belli düş ürünü
mutluluğun.