Her oyunun sanatçısı farklıdır. Oyuncu, sergilediği rolünde başarılı olduğu müddetçe kazançlı ve daha çok para kazanır. Dilencilikte böyledir. Dilenci olabilmek için kullandığın kelimeler, giydiğin kostümler, vücudunda sergilediğin acınası görüntüler ve mimikler çok önemlidir. Bir kere her sözüne inanıp da para verecek kişide kesin bir ön yargı vardır. Ya yalan söylüyorsa… Bunu bilen dilenci, kişinin bu ön yargısını yıkacak şekilde öylesine güzel bir senaryo yazar ve usta bir oyunla bunu sergiler. Kişi onun muhtaç olduğuna inanır böylece ve belki de vereceğinden fazlasını verir.

 

Günümüz toplumunda para kazanmak bir reklâm gerektirir. Her kişi yeni bir işe giriştiği zaman kendisinde olmayan maharet ve güzellikleri, işi alacağı kişilere karşı profesyonelce sergiler. Kişilerin zaaflarına ve zayıf noktalarına göre, yağ çeker, acıklı öyküler söyler, vallahi der, işiyle ilgili her türlü yalanlar içeren ve söylenmesi gerekenleri ortaya koyar. Günümüzde para kazanmak iyi bir oyunculuk gerektirir. Üstelik bu oyun bir hile gerektirir, yalan üzerinedir.

 

Dilenciliği sadece, sokakta gördüğünüz, eli kesik, ayağı olmayan, çaresiz kanser hastası, böbrek yetmezliği gibi birçok sıkıntıları olup da paraya ihtiyacı olduğunu söyleyen insanlara has olduğunu düşünmeyin. İhale almak için aracı olacak kişilere söylenen her türlü yalan ve dolanla, korkutmalarla, verdiği rüşvetle, türlü türlü senaryolarla girişimde bulunan bir iş adamında da bu hali görebilirsiniz. Ya da işe girecek kişinin mülakat komisyonunda sergilediği tutum ve onu destekleyebilecek kişilere yazdığı senaryolarda da… Yüksek makamlara gelebilmek için, siyaset makamında bulduğu aracılarla, sanki o çizginin en iyi adamıymış gibi izlediği yollarda da…

 

Dilenmek gerçekten günümüzün üstü örtülü bir mesleğidir. Eğer dilenmezsen iş bulamazsın, ihale kazanamazsın, unvan sahibi olamazsın, çok para sahibi de… Eğer maharet sahibi değilsen sokakta bile dilenemezsin.

 

Eğer kalpte Allah sevgisi ve korkusu yoksa her söylenen mubahtır ve ayıp değildir. Sonuçta paran varsa güçlüsündür. Seni kimse eleştiremez. Böylesine para sahipleri de oyunculukla kazandıkları paraları ile o toplumun yöneticisi, yönlendiricisi olduğundan; iki yakası bir araya gelmeyen, sıkıntı ve acıların kol gezdiği ahlaksız bir toplum düzeninin oluşmasını sağlarlar.

 

Ahirete iman yetisi kalmayan kişiler, elbette dünya için yaşarlar ve yaptıklarından sorgulanmayacakları düşüncesiyle, her şeyi yapmayı ve oynamayı maharet zannederler. Her dilenci, dilenci meslektaşını da tek rakibi zanneder ve onu etrafında görmek istemez. Sonuçta, böyle kolay para kazanmanın kanunlarımızda bir yasağı mı var. Kanunlar bu tip işlere yasak mı koymuş ki…

 

Eğer toplumsal huzurumuz olsun istiyorsak, biz ilk önce dilenmeyeceğiz. Biz dinimizin çizdiği helal yollardan, yalansız ve beceri ile para kazanmayı isteyeceğiz. Diyeceğiz ki, “Yalnızca Allah’a ibadet eder ve yalnızca ondan yardım bekleriz!” (Fatiha süresi, 5. Ayet) İşi hak edene yöneticilik vereceğiz. Kazandığımızdan zekâtımızı ve sadakamızı vereceğiz ki, sokaklarda dilenen kişiler olmayacak. Çaresizlik içinde derdine çare arayanları görmeyeceğiz. Buna rağmen dilenen varsa, dilenmeye neden olan yolları kapadığımız için kimse onlara para vermeyecek, vermedikçe de onlar dilenemeyeceklerdir.

 

Allah c.c. rızkı ben veririm diyor. Rızkında şüphe eden Allah’tan da şüphe eder, hâşâ… Tembellik etmeyin. Rızkınızı helal yollardan arayın. Eğer oyunculuğu seviyorsanız, tiyatro sahnesine çıkın ve bunların yapılmasının yanlış olduğunu seyircilerinize oynayarak gösterin. Mizahınız güldürsün, ders versin insanlara… Toplumsal huzur, yalnızca sizin huzurlu olmanızla olmuyor. Bu ancak, her kişinin huzuruyla mümkündür ancak.

 

Ramazan dolayısıyla, zekâtlarımızı hesaplayalım ve onları sahiplerine ulaştıralım. Bol sadaka verelim. Zekât vermeyenin, parası pul olur, buna inanın. Tıpkı baharda ağaçların budanması gibidir zekât ve sadaka. İlk etap da zannedersiniz ki, ağaç budanırsa ölür ve meyve vermez. Ama sonra görürsünüz ki, ağaç geçen seneden daha fazla meyve vermiştir, şaşarsınız. Eğer ağaç budanmazsa, meyve vermediği gibi, kurumaya başlar da zamanla. Ağaçsız ve meyvesiz kalırsınız. Hani deriz ya, “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur!” diye. Bizde varlıklarımıza bakıp, çoğalmasını istiyorsak, zekât ve sadakayı bolca vermeliyiz.

 

Zekâ ve yeteneklerimizi helal para kazanmanın yollarına çevirelim. Dilenmeyelim. Ölene kadar çalışıp, kimseye muhtaç olmayalım. Huzur İslam’ı öğrenip, uygulayarak yaşamaktadır. Ahiret gününe hakkıyla inanalım ve sadece Allah’a kul olup, yalnızca ondan korkalım.

 

Selam ve dua ile!

( Zekât Vermek Üzerine başlıklı yazı safdeha tarafından 9.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.