Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 27.01.2018
Okunma Sayısı : 1075
Yorum Sayısı : 0

ALLAH’IN 3 KISIM ORDUSU VARDIR;

1-Yeryüzündeki Allah’a ulaşmayı dileyerek âmenu olmuş her kademede velilerinden oluşan ordusu.

2-Yeryüzündeki yaşayan evliyaların şehadete ulaşanların ruhlarından oluşan göklerin orduları.

3-Meklerden oluşan göklerin orduları.

48/FETİH-29: Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).                                                                                                                                      Allah'ın Resul'ü Hz. Muhammed (S.A.V) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve Allah'tan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve Allah, onlardan âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.

          Allah'ın Resulü Hz. Muhammed (S.A.V) ve sahâbesinin birçok açıdan vasıfları verilmiş. Kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametli, rükûda ve secdede, Allah'tan fazl ve rıza isteyen, alınlarında secde izi olan, Tevrat'ta ve İncil'de vasıfları verilen, filizini çıkaran, gövdesi kalınlaşan, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibi olan sahâbeden bahsediliyor. Allah, sahâbeden âmenû olanlara ve nefsi ıslâh eden ameller olan nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapanlara mağfiret ve büyük ecir (ecren azîm) vaadetmiştir.

33/AHZÂB-23: Minel mu’minîne ricâlun sadakû mâ âhedûllahe aleyh(aleyhi), fe minhum men kadâ nahbehu ve minhum men yentezırû ve mâ beddelû tebdîlâ(tebdîlan).           Mü'minlerden bir kısım erkekler, Allah'a yaptıkları ahde (savaşta şehit oluncaya kadar sebat edeceklerine dair verdikleri söze) sadık kaldılar. Böylece onlardan bir kısmı verdiği sözü yerine getirdi (şehit oldu), bir kısmı da (şehit olmayı) bekliyorlar. Ve onlar, (ahdlerinden) bir şey değiştirmediler

          Allah'a ulaşmayı dileyenler mü'minlerdir ve iki gruba ayrılırlar.
          Birinci grup, Allah'a şehit oluncaya kadar savaşacaklarına söz vermişler. Savaşmışlar ve şehit olmuşlar.

          İkinci grup, Allah'a şehit olacaklarına dair söz vermişler. Savaşmışlar ama şehit olmamışlar. Yani kendilerine düşen vazifeyi bihakkın yerine getirmişler ama şehit olmaları söz konusu olmamış. Düşman yenilgiye uğramış, onlar da hayatta kalmışlar. Ve bundan sonraki savaşta şehit olmayı bekliyorlar. Çünkü onlar için şehit olmak en büyük şereftir. Peygamberlerle ve Resullerle birlikte adn cennetine girecekler.

          Şehitler için Allahütealâ'nın sözü var: "Ve onlar, ahdlerinden bir şey değiştirmediler."           Sahâbenin şahadeti veya hayatta kalması, her ikisi de sonuna kadar gitmeyi ifade eder. Bir kısmı şehit olur, diğerleri gene sözlerine sadıklardır ama şehit olmazlar.

3/ÂLİ İMRÂN-143: Ve lekad kuntum temennevnel mevte min kabli en telkavhu, fe kad raeytumûhu ve entum tenzurûn(tenzurûne).                                                                                  Ve andolsun ki siz, ölümü (şehit olmayı), onunla karşılaşmadan (yüz yüze gelmeden) önce, temenni ediyordunuz. İşte şimdi onu görmüş oldunuz. Ve (oysa) siz (şehit olarak ölmeyi) bekliyordunuz.

          Bu ayet Uhud savaşında "Hz. Muhammed'in öldüğü" haberi yayılması üzerine bir kısım ashabın dağılması ile ilgili olarak inmiştir. Oysa onlar, Bedr savaşında şehit düşenlerin derecelerine özenip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, savaşta şehit olarak ölmeyi temenni etmişlerdi.

          İnsanlar şehit olmayı hep isterler ama ölümle yüz yüze geldikleri zaman, belki bir duraklama, bir bocalama devresi geçirirler. Oysaki; şehit olmak, Allahütealâ'nın insanlara vereceği en büyük ihsandır. Allahütealâ diyor ki:

4/NİSÂ-69: Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike refîkâ(refîkan).                                                                                                                                                    Ve kim, Allah'a ve Resul'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği Nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.

          Şehitler, sıddîkler, salihler peygamberlerle birlikte haşrolunurlar. Aynı cennete götürülürler. Allahütealâ: "şehit olmayı isteyip de şehit olmanın üstüne balıklama atlamıyorsunuz" demek istiyor. Muhakkak ki; sahâbenin savaşa girmesinden korkarak, sahâbe ile birlikte savaşa giren münafıklar da vardı. Unutmayın, Allahütealâ'nın "siz bakıyorsunuz" dedikleri, sahâbenin arasında hainlik edenler, henüz evliyalık mertebesine ulaşmamış olanlardır.

2/BAKARA-154: Ve lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvât(emvâtun), bel ehyâun ve lâkin lâ teş’urûn(teş’urûne).                                                                                                                    Ve Allah yolunda öldürülen kimseler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz, farkında olmazsınız.

          Allah'ın dostlarıyla düşmanları arasında yapılan savaşta bir Allah dostu şehit edilmişse ve kalp gözünüz açıksa, biri yerde yatan diğeri yukarı yükselen iki kişi göreceksiniz. bunlardan bir tanesi ölmüştür. Yerde yatan, şehit olan fizik vücuttur. Yüzü göklere, göğsü Allah'a dönüktür. yüzünde bir gülümseme vardır. Allah yolunda şehit olan kişinin ruhu vücudundan ayrılır göklerin ordularına o an karışır. başka bir hüviyette ve başka elbiselerledir.

          Şehitlerin, ruhlarıyla yaşamaya devam ettiklerini baş gözleriyle görmek mümkün olmadığı için Allahütealâ "Siz onun şuuruna varamazsınız, onu hissedemezsiniz, onu baş gözlerinizle göremezsiniz." diyor.

          Göklerin orduları, ruhlardan oluşur. Ruh bütün âlemlerde fizik olabilir, bütün âlemlerde fiziğin ötesine geçebilir. Ne zaman Allah'ın orduları bir savaş verirse, göklerin orduları mutlaka onlarla beraberdir. Bu sebeple Allah'ın ordularının insanlardan oluşan kesimi, sayıları az da olsa (düşmanlar kat kat fazla da olsa) Allah'ın yardımıyla gâlip gelirler. Yeter ki Allah'ın kendilerine yardım edeceğinden emin olsunlar.

          Eğer Allahütealâ o savaşta size cenneti göstermişse, o gün dünya üzerindeki son gününüzdür. Korkmayın! atılın! Şehit olacaksınız. Allah'ın "göklerin orduları" dediği o muhteşem topluluğun içine siz de gireceksiniz.

33/AHZÂB-9: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkurû ni’metallâhi aleykum iz câetkum cunûdun fe erselnâ aleyhim rîhan ve cunûden lem terevhâ, ve kânallâhu bimâ ta’melûne basîrâ(basîren).                                                                                                                                              Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın. Size (üzerinize) ordular gelmişti. O zaman, onların üzerine, rüzgâr ve sizin göremediğiniz ordular gönderdik. Ve Allah, yaptığınız şeyleri görendir.

          Kur'an’ı Kerim net olarak insanların Allah'a ulaşmayı dilemesini içerir, bu bir kurtuluştur. Allah'a inanan herkesi Allahütealâ mü'min saymaz. Küfür standardında kalan, mü'min olmayan birisi Allah'a ulaşmayı dilemez.

          Bu ayet Allah'ın savaş sırasında zaferi kazanmasını dilediği tarafa insanların göremediği meleklerle yardım göndermesini ifade ediyor. İşte gelecekte Mehdi (A.S)'ın kazanacağı zaferlerde meleklerin de payı olacağı umulur.

3/ÂLİ İMRÂN-123: Ve lekad nasarakumullâhu bi bedrin ve entum ezilleh(ezilletun), fettekûllâhe leallekum teşkurûn(teşkurûne).                                                                                                                                                                         Ve andolsun ki, Bedir (savaşında), siz (sayıca ve silahça) daha zayıf bir halde iken, Allah size yardım etti. Artık Allah'a karşı takva sahibi olun. Ve umulur ki böylece siz şükredersiniz!

          Bu ayeti kerimede Rabbimiz Bedir savaşından bahsediyor. Allahütealâ Bedir savaşında gökten indirdiği üç bin melekle Peygamber Efendimiz ve sahâbesini desteklemiş ve mü’minler savaşı kazanmıştı. Allahütealâ sahâbenin bulundukları takva kademesinden bir üst takva kademesine ulaşmasını istiyor. Her olayda olduğu gibi burada da Allahütealâ (savaşı kazanmalarını sağladığı için) sahâbenin Allah’a şükretmesini, şükürlerinin artmasını istiyor.

3/ÂLİ İMRÂN-124: İz tekûlu lil mu’minîne e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selâseti âlâfin minel melâiketi munzelîn(munzelîne).                                                                        O zaman mü'minlere (şöyle) diyordun: "Rabbinizin, indirilen meleklerden üç bini ile size yardım etmesi, size kâfi gelmiyor mu?"

          Burada da Bedir Savaşı'ndan bahsedilmektedir. Allahütealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve ordusuna yardım ediyor..

         Savaş veren biz insanlar gibi görünürüz. Aslında savaşı veren Allah'tır. Çanakkale Destanı'nın muhtevasına bakın. Allah'ın evliyası olan bir çavuş 120 okkalık gülleyi topa yerleştiriyor tek başına. Ve diyor ki: " Yarabbi, istikamet Senin, ben topu dizayn ettim, onu lâzım geldiği yere Sen gönder."

         Mermi, zırhlının bordasını deliyor ve geminin batmasını sağlıyor. Gemi, suların akışına paralel bir şekilde batmışken, cereyan yavaş yavaş gemiyi döndürüyor. Ve suyun cereyanına paralel hüviyetteyken batan gemi, yavaş yavaş dönerek suların cereyanına dikey hale geliyor ve bir uçtan öteki uca boğazın 2 yakasını kapatıyor. Artık oradan bir geminin geçmesi ve geminin öbür tarafa geçmesi hiçbir şekilde mümkün olmuyor.

3/ÂLİ İMRÂN-125: Belâ in tasbirû ve tettekû ve ye’tûkum min fevrihim hâzâ yumdidkum rabbukum bi hamseti âlâfin minel melâiketi musevvimîn(musevvimîne).                                                                                            Bilâkis, eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi olursanız ve onlar size aniden gelirlerse (saldırırlarsa), Rabbiniz bu nişaneli meleklerden beş bini ile size yardım eder.

          Nişanlı melekler, işaretlenmiş melekler vazife yapmışlardır ve İslâm'ı gâlip getirmişlerdir. Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; ne zaman İslâm'ın, Allah'ın dostlarının başka bir toplulukla bir savaşı olsa Allahütealâ, dilerse insanların ruhlarının oluşturduğu göklerin ordusundan, isterse meleklerden oluşan kesimden Allah'ın dostlarına mutlaka yardım gönderir.

          Allahütealâ'nın vaadi açık ve kesindir:

          "Onlar size saldıracak olurlarsa hiç korkmayın; siz de onlara saldırın. Çünkü siz, yalnız değilsiniz. Allah'ın beş bin tane nişanlı meleğiyle Allah size yardım edecektir."

          Nerede Allah'ın düşmanlarına karşı bir savaş verilmişse, Allah oradadır. Allah, yardım göndermeye hazırdır; eğer kendimize düşeni yaparsak. Tarih boyunca hep böyle olmuştur. Eğer Allah'ın dostları Allah için savaşa girmekten korkarlarsa o zaman Allah'ın yardımı onların üzerine tecelli edemez.

         Allahütealâ diyor ki:

          "Eğer Bana inanıyorsanız, Bana güvenin. Eğer güveniyorsanız, en kuvvetli sizsiniz."

          Gerçekten insan en kuvvetli mi olur Allahütealâ ile beraberken? Hayır, o kuvvetin sahibi olmaz ama "En Kuvvetli" onunla birlikte olduğu için o da en kuvvetli olur. Bu, dolaylı bir kuvvetli olmaktır ama kesin bir sonuçtur. Yerlerin ve göklerin orduları Allah'ındır. Allahütealâ o ordulardan dilediği ile, dilediği kadarıyla yardım eder.

48/FETİH-4: Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).                                                                                                                Mü'minlerin kalplerine, îmânlarını îmân ile artırsınlar diye sekîneti indiren, O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Ve Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir.

         Sekînet Allah'tan gelen öyle bir nurdur ki ulaştığı kişi üzerinde uyuklama hali oluşturur. Allah yolunda olanların güçlükle karşılaştığı her noktada Allah sekînet nurunu indirir.

48/FETİH-7: Ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).                                                                                                                                    Ve göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Ve Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir.

 

Allah razı olsun

Burhan AKSU

( Allahın 3 Kısım Ordusu Vardır başlıklı yazı mihrimah tarafından 27.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.