ALLAH’A DÖNÜN
VE ONA TESLİMLERİNİZİ GERÇEKLEŞTİRİN.
Doğmadan önce yoktunuz yok… Ve dünyada hiç
bir şeye sahip değildiniz… Ve yine bir ömür kendinizi dünya için kahredip sahip
olduklarınızı bırakıp, istemeden geldiğiniz bu dünyadan yine mecburen elleriniz
boş olarak göç edeceksiniz…
Sahibimiz bizi yaratan ve her şeyimizi
veren Allah’tır. O, hiç kimseye muhtaç değildir, ama bütün yarattıkları ona
muhtaçtır.
Allah’ın
sadece dünyada verdikleri ile dalalette yaşarsanız, cehennemi boylarsınız.
İnsan hiçbir şey bilmiyorken dünyaya
gelir.
16/NAHL-78: Vallâhu ahrecekum min
butûni ummehâtikum lâ ta’lemune şey’en ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel
ef’idete leallekum teşkurûn(teşkurûne). Ve Allah, sizi bir şey bilmiyor halde
annelerinizin karnından çıkardı. Ve sizi, işitme hassası, görme hassası ve
idrak etme hassası (sahibi) kıldı. Umulur ki; böylece şükredersiniz.
Allahütealâ, insanlardaki hassaların ne
kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. İnsanlar, bu hassalara başlangıçta sahip
değillerdir. Görme hassasının sahibi değillerdir, basar hassaları çalışmaz.
Basar hassasının üzerinde ‘gışavet' adlı bir perde vardır. Kulağın sem'î
(işitme) hassası çalışmaz. Çünkü kulak mühürlüdür. Kişinin kalbindeki fuad
hassası çalışmaz çünkü kalp mühürlüdür.
Uzuvlardan hareketle gidilirse;
gözler görmez çünkü üzerlerinde ‘hicab-ı mesture' adlı gizli bir perde vardır.
Kulaklar işitmez çünkü üzerlerinde ‘vakra' vardır. Kalpler idrak etmez çünkü
üzerlerinde ‘ekinnet' vardır.
Allahütealâ, böyle insanları ölü
kabul etmektedir. Onlar, Allah'a ulaşmayı diledikleri zaman Allahütealâ,
gözlerdeki hicab-ı mestureyi, kulaklardaki vakrayı, kalplerdeki ekinneti
kaldırır ve kaldırdığı ekinnetin yerine de ihbat koyar.
Böylece; bakan ama görmeyen insanlar
görmeye; duyan ama işitmeyen insanlar işitmeye; idrak edemeyen insanlar idrak
etmeye başlarlar.
Öyleyse burada Allahütealâ'ya
şükretmemiz gerektiği vurgulanmaktadır.
Allah’tan
ilim alan bir kişi size ilim getiriyorsa onu alın. Allah’a dönün ve ona
teslimlerinizi gerçekleştirin.
3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ
temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne). Ey
âmenû olanlar, Allah'a karşı “O'nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst
derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah'a) teslim olmadan
ölmeyin!
2/BAKARA-132: Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb(ya’kûbu), yâ
beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum
muslimûn(muslimûne). Ve, İbrahim (a.s) onu
(Allah'a teslim olmayı) kendi oğullarına vasiyet etti. Ve Yâkub (a.s) da: “Ey
oğullarım! Muhakkak ki Allah, bu dîni sizin için seçti. Artık siz, Allah'a
teslim olmadan ölmeyin.” diye (vasiyet etti)..
2/BAKARA-133: Em kuntum şuhedâe iz hadara ya’kûbel mevtu, iz kâle li
benîhi mâ ta’budûne min ba’dî kâlû na’budu ilâheke ve ilâhe âbâike ibrâhîme ve
ismâîle ve ishâka ilâhen vâhidâ(vahiden) ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).
Yoksa siz Yâkub (a.s), öleceği zaman (ona): “şahit mi oldunuz?” O (Yâkub
a.s.), oğullarına: “Bundan (ben öldükten) sonra neye (kime) kul olacaksınız?”
demişti. (Onlar): “Senin ilâhına ve senin ataların İbrahim (as), İsmail (as) ve
İshak (as)'ın ilâhı olan tek İlâh'a kul olacağız. Ve biz, O'na teslim
olanlarız.” dediler.
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve
eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize
(Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden
önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi
Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
Allahütealâ artı sonsuzdan eksi sonsuza
kadar sonsuz varlıklar âlemini yaratmıştır. Ama insan sadece beş duyu ile görüp
duyabilmekte olduğu artı bölümde sadece 5 milimetrelik bir bölümü, ses olarak
duyabilmekte, renk ve şekil olarak görebilmekte, koku ve tat alıp
hissedebilmektedir. Sadece küçücük bir alanda çok az bir ilmin sahibidirler.
İşte insan bu kadar zavallıdır. Ama insanoğlu bu faydasız ilmi ile Allah’a
isyan etmekte, ona dönüp teslim olmamakta ve gururlanmaktadır.
45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze
ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve
ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min
ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını
kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi)
üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun
basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan
sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Bu faydasız ilmiyle gururlananlar duyuları
kapalı olan zavallılardır.
6/EN'ÂM-46: Kul e reeytum in
ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi
ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn
(yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki:
“Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve
görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah'tan başka hangi
ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra
onlar yüz çeviriyorlar.
İşte bu yüzden insanlar cüz-i iradeleri
ile kalpten yönelerek Allah’a ulaşmayı dilemek zorundadırlar. Dilemeliler ki,
Allah onlara Furkanlar vererek diriltsin.
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in
tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir
lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah'a karşı takva
sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve
sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba
çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Allah daha nasıl anlatsın ki…
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU