ALLAH’TAN
DUA İLE DÜNYALIK NE İSTEMELİ.
Allahütealâ benden bir şey İsteyeceğiniz
zaman dünyalık değil, ilmimi artır diye dua edin buyuruyor.
20/TÂHÂ-114: Fe teâlallâhul melikul hak(hakku), ve
lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî
ılmâ(ılmen). İşte
Hakk ve Melik olan Allah, Yüce'dir. Ve Kur'an'ın tamamlanması hususunda O'nun
vahyi, sana kada edilmeden (tamamlanmadan) önce acele etme. Ve “Rabbim, benim ilmimi
artır.” de.
Ashab-ı kiramdan sâlebe bu emri dinlememiş
ve çok zengin olmak istemiştir. Ama bu onun hayrına olmamıştır.
Medine halkından Sâlebe,
cami kuşu denecek derecede sofu bir insandı. Tüm
namazlarını camide kılar, tek başına kılmaya
pek razı olmazdı. Ne var ki bir ara kafayı zengin olmaya taktı. Mutlaka zengin olacaktı. Hayırlısı
zengin olması mıydı
değil miydi, hiç düşünmüyor,
ille de köşeyi dönmeyi
istiyordu. Bu yüzden tam üç defa Efendimiz (sas)'e müracaat ederek zengin olması için
dua etmesini istemiş, hatta sonuncusunda da yemin ederek demişti ki: Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki; zengin olursam
yoksullara fazlasıyla yardımda bulunacağım. Bu söz ve ısrar
sebebiyle Efendimiz de istediği
duayı yapmış, “Sâlebe'ye
istediği malı ver ya Rab! diye niyazda bulunmuştu. Bundan sonra koyun alan Sâlebe'nin sürüsü kısa
zamanda öylesine çoğaldı
ki; cami kuşu Sâlebe, artık vakit namazlarını bırak cumalara dahi camiye gelemiyor, çölde sürüsünün
arkasında sürünüp gidiyordu. Efendimiz zaman zaman Sâlebe'yi soruyor, “Çölde koyunlarının
peşindedir. Onun için camide görünmüyor.' dediklerinde, “yazık oldu Sâlebe'ye! diye hayıflanıyordu.
İşte bu sıralarda Tevbe Sûresi'ndeki zekât âyeti nazil oldu.
9/TEVBE-60: İnnemas sadakâtu lil fukarâi vel mesakîni vel âmilîne
aleyhâ vel muellefeti kulûbuhum ve fîr rikâbi vel gârimîne ve fî sebîlillâhi
vebnissebîl(vebnissebîli), farîdaten minallâh(minallâhi), vallâhu alîmun
hakîm(hakîmun).
Muhakkak
ki; sadaka, Allah'tan bir farz olarak fakirler ve miskinler (yoksullar) ve
memurlar (zekât toplayıcılar) içindir. Ve kalpleri (İslâm'a) ısındırılacak
olanlara ve kölelere (harcamaya) ve borçlulara ve Allah yolunda (olanlara) ve
yolculara aittir. Ve Allah, bilendir, hüküm sahibidir.
Efendimiz, imkân sahibi zenginlere memurlar gönderdi. Zekâtlarını
toplayıp hazineye getirecekler, oradan da ihtiyaç sahibi fakirlere dağıtılacaktı. Sâlebe'yi
de düştüğü durumdan zekâtını alarak temizleyip kuratarma isteyen Peygamber
Efendimiz ona da zekât memurlarını gönderdi. Sâlebe’ye uğrayan memurlar, onu çölde koyunlarının
peşinde bularak durumu kendisine anlattılar.
Gelen ayetler, malı çok
olanın kırkta birini zekât vermesi gerektiğini bildirdi. Senin de zekât vermen gerekiyor! deyince öfkelenen Sâlebe, "bu
sıcak çölde çalışıp kazanan benim, size ne oluyor ki, gelip benim malımın
kırkta birini istiyorsunuz. Bu sizin istediğiniz haraçtan başka bir şey değildir."
diyerek, zekât memurlarını
eli boş çevirdi. İşte Sâlebe'nin
bu davranışından sonra gelen
ayetlerde deniyordu ki:
9/TEVBE-76: Fe lemmâ âtâhum min fadlihî
bahılû bihî ve tevellev ve hum mu’ridûn(mu’ridûne).
Bundan sonra onlara (Allah), Kendi fazlından verince, onunla (verdiği
şeyle) cimri oldular. Ve onlar, yüz çeviren kimseler olarak (ahdlerinden)
döndüler.
Bu âyet-i kerime Sâlebe'nin şirke düştüğünü gösteriyordu. Bunu anlayan
akrabası, gidip ona derhal malının
sadaka ve zekâtını
vermesini, yoksa gelen âyetleri, inkar etmiş olacağı ikazında
bulundu. Akrabasının bu zorlaması üzerine gelen Sâlebe, zekâtını
vermek istediğini söylediyse de Resulullah (sas) üzüntülü bir eda ile, senin
zekâtını
alamam artık Sâlebe. Allah (celle ve alâ) men etti!.. cevabıyla karşılaştı. Eskinin cami kuşu Sâlebe'si
için bu, dehşetli bir sonuçtu. Resulullah (sas) âhireti teşrif ettikten sonra Hazreti Ebû Bekir'e müracaat eden
Sâlebe, sırasıyla Hazreti Ömer ve Osman'a da müracaat ettiyse de hepsi de, "Resulullah'ın kabul etmediğini biz nasıl kabul edebiliriz?" şeklinde karşılık
verdiler. Hazreti Osman zamanında
son anlarını yaşadığı sıralarda
Sâlebe'nin kulaklarında Resulullah'ın ilk ikâzları
yankılanıyordu:
"Sâlebe, şükrünü
yaptığın az mal, şükrünü yapamayacağın çok
maldan hayırlıdır!"
Ama iş işten geçmişti artık.
Sâlebe, zekâtını
vermeyenlerin ibret alacağı kötü
bir örnek vererek gidiyordu ahirete... Cami kuşu diye söylenen Sâlebe nerede, zekâtını vermekten imtina edecek kadar mal hırsına
kapılmış olarak giden Sâlebe nerede. Demek ki insan, servetin de hayırlısını
dilemeli, ama özellikle ayette emredildiği gibi Allah’ım ilmimi artır diyerek
dua etmelidir.
Ateş ehline verilir. Ehil
olmayana verilirse elini yakar. Dünya malı bir ateştir. Allah’tan hayırlısını
istemek gerekmektedir. Her canlının rızkı yaşadığı sürece Allahüteala
tarafından garanti edilmiştir. Allahüteala rızkı ya direct olarak verir, ya da
insanları aracı kılar.
11/HÛD-6: Ve mâ min
dâbbetin fil ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrehâ ve mustevdeahâ,
kullun fî kitâbin mubîn(mubînin). Ve yeryüzünde yürüyen bir
canlı yoktur ki; onun rızkı, Allah'ın üzerine (Allah'a ait) olmasın. Ve onun
karar kıldığı (kaldığı) yeri ve onun emanet (geçici) durduğu yeri bilir. Hepsi
Kitab-ı Mübîn'dedir.
Rızkı Allah bölüştürür, kimine daraltır,
kimine de genişletir. Hangisinin bizim için hayırlı olduğunu ancak Allah bilir.
43/ZUHRÛF-32: E hum yaksimûne rahmete
rabbik(rabbike), nahnu kasemnâ beynehum maîşetehum fîl hayâtid dunyâve refa’nâ
ba’dahum fevka ba’dın derecâtin li yettehıze ba’duhum ba’dan
suhriyyâ(suhriyyen), ve rahmetu rabbike hayrun mimmâ yecmaûn(yecmaûne).
Rabbinin
rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Biz onların dünya hayatında maişetlerini
(geçimlerini) aralarında taksim ettik. Onların bir kısmının derecelerini,
diğerlerinin üzerine yükselttik (üstün kıldık). Onların bir kısmı diğerlerini
emrinde çalıştırsın diye. Ve senin Rabbinin rahmeti, onların topladığı
şeylerden (başka insanları çalıştırmayıp biriktirdikleri paradan) daha
hayırlıdır.
39/ZUMER-52: E ve lem ya’lemû ennallâhe yebsutur
rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin
yu’minûn(yu’minûne).
Ve onlar,
Allah'ın dilediğinin rızkını genişlettiğini ve dilediğinin de rızkını takdir
ettiğini (kıstığını) bilmiyorlar mı? Muhakkak ki bunda, mü'min olan kavim için
elbette ayetler (ibretler, deliller) vardır.
Allah razı olsun.
Burhan AKSU