Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 2.04.2018
Okunma Sayısı : 1265
Yorum Sayısı : 0

DÜNYAYI VE AHİRETİ İSTEYENLER;

     “Kim dünya için çalışırsa, dünya onu çalıştırır. Kim Allah için çalışırsa, Allah onlar için dünyayı çalıştırır.”

Ehli dünya dünyada,
Ehli ukba ukbada,
Her ikisi bir dünyada,
Bana Allah’ım gerek.
Aziz Mahmut Hüdayi Hz…

2/BAKARA-200: Fe izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâ(zikren), fe minen nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ ve mâ lehu fîl ahirati min halâk(halâkın).
Böylece (hacca ait) ibadetlerinizi (ve kuralları) tamamladığınız zaman, artık atalarınızı zikrettiğiniz gibi, hatta daha kuvvetli bir zikirle Allah'ı zikredin. Fakat insanlardan kim: “Rabbimiz bize dünyada ver.” derse, ahirette onun bir nasibi yoktur.

     Ataların zikredilmesi, onların isminin tekrarı değildir, hatırlamaktır. Ama Allah'ın zikredilmesi Allah'ın isminin sonsuz bir standartta tekrar edilmesidir. Ve ne kadar çok zikredilirse o kadar çabuk hedefe ulaşılır.

     Allah'tan mağfiret dilemek, Allah'ı zikretmek haccın olgularındandır. Bunlardan mağfiretin oluştuğu yer tövbedir. Böyle olunca hacca gidenlerin de üzerine mürşide tâbî olmaları farzdır. Mağfiret dilenmek tek yönlü bir olgu değildir. Bir tarafta mürid bir tarafta mürşid vardır. Birisi tövbe edecek, öteki onun tövbesini kabul edecektir. Allah da kişinin bütün günahlarını sevaba çevirecektir.

     Anlıyoruz ki, bize dünyada ver, diyenler sadece dünya için bunu isterler. Ahiretteki nasipleri onları hiç alâkadar etmez. Dünya için de parayı helâl veya haram kazanmaları ve harcamaları hiç önemli değildir. Sadece dünyayı düşünerek isteyenler Allah'ın cennetini düşünmezler, istemezler. Onlar bu yaşantıyı sadece bu dünya yaşantısı zannederler. Oysaki bu dünyada 100 yıl yaşasalar bile, cennet hayatı sonsuzdur. O sonsuz hayatla, bu dünyadaki 50-60 senelik hayatı karşılaştırdığınız zaman bir denge kuramazsınız.

    “ Hedefiniz, dünya olmamalı, hedefiniz ahiret yani Allah'ın cenneti olmalıdır.”

11/HÛD-15: Men kâne yurîdul hayâted dunyâ ve zînetehâ nuveffi ileyhim a'mâlehum fîhâ ve hum fîhâ lâ yubhasûn(yubhasûne).
Kim dünya hayatını ve onun ziynetini (süsünü) isterse (istedi ise) onların amellerini(n karşılığını) orada, onlara öderiz (veririz). Ve onlara, orada (karşılıkları) eksiltilmez.

     Allahütealâ, "Yarabbi bize dünyada ver, biz dünyada senden para istiyoruz, mal istiyoruz, dünyada itibar istiyoruz. Dünya hayatında haram ver, helâl ver, nasıl verirsen ver ama bize para ver." diyen insanların durumunu anlatıyor. Haram da olsa helâl de olsa parayı mutlaka isteyen insanların bir kısmı haramı ister, bir kısmı helâli ister.

     İnsanların bir kısmı haram-helâl arasında fark gözetmedikleri gibi Allahütealâ'nın onların kazandıkları parayı harcamalarına da karışmamasını isterler. Burada aslında kazanmayan, para kazandıkları zaman derecat kaybeden negatif muhtevalı insanlar var. Dünyada para kazanıyorlar ama ahiret hayatında kaybediyorlar. Allahütealâ: "Dünyada ne isterlerse onlara onu veririz. Biz zengin olmak isteyeni zengin yaparız. Parayı veririz harcayacaklarına karışmayız, diledikleri gibi daha çok günah kazanarak parayı harcayabilirler." buyuruyor. Nitekim bundan sonraki ayette: "Onlar için ahirette ateşten başka bir şey yoktur." ifadesi yer alıyor.

11/HÛD-16: Ulâikellezîne leyse lehum fil âhıreti illen nâr(nâru) ve habita mâ sanaû fîhâ ve bâtılun mâ kânû ya'melûn(ya'melûne). 
İşte onlar, onlar için ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Ve orada (dünyada) yaptıkları şeyler, heba oldu (boşa gitti). Ve yapmış oldukları şeyler bâtıldır (geçersizdir).

     Dünya hayatının süsünü, ziynetini, dünya hayatında refahı ahiret hayatıyla hiç ilgilenmeksizin isteyen insanlar, dünyada para kazanırlar, başka insanlardan itibar kazanırlar ama onların ahirette bir nasipleri yoktur. Onların kazandıkları paranın karşılığı dünya hayatında onlara ödenir ama ahirette onlar ateşten başka bir şeyle karşılaşmayacaklardır. Dünyadaki işlemlerinin negatif sonuçlarını, ahirette ateşte ödeyeceklerdir. Hem de dünyadaki amelleri boşa gidecektir.

17/İSRÂ-18: Men kâne yurîdul âcilete accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu summe cealnâ lehu cehennem(cehenneme), yaslâhâ mezmûmen medhûrâ(medhûren).                       Kim acele (bu dünyada acil) olarak isterse, istediğimiz kimseye, dilediğimiz şeyi ona orada acele verdik. Sonra onu cehennem ehli kıldık. Zemmedilmiş (ayıplanmış) ve (rahmetten) kovulmuş olarak, ona (cehenneme) atılır.

     Allahütealâ, Kur'an’ı Kerim'in birçok yerinde bu husustan bahsetmektedir.

     Dünya hayatında, Allah'tan dünyaya ait geçim vasıtalarını isteyen iki grup insan vardır. Birincisi, Allahütealâ'ya: "Bana helâl ya da haram para ver. Ben çok para kazanmak istiyorum ve bu parayı da dilediğim gibi bana harcamayı nasip kıl." diyerek dua eder. Allahütealâ birçok ayette, kişinin bu dileğini acilen yerine getirdiğini; ancak onun bu dünyada nasibinin olmadığını buyurmaktadır. Bunlar bu dünyada da ahirette de kaybetmiş olanlardır.      (Bakara-200)

     İkinci gruptaki kişi de: "Yarabbi bana helâl para ver; sonra da beni imtihan et. O parayı kimler için nasıl harcayacağımı bana emret ve emrine itaat etmiyorsam beni cezalandır. Bu parayla Senin emrettiğin herkese yardım etmek de istiyorum. Niyetimin halis olup olmadığını Sen, benden daha iyi bilirsin." diyerek gene para istemektedir. Allahütealâ, böyle diyen insanın da talebini gerçekleştirir. Ve o kişi, Allah'ın emrettiği insanlara veya yerlere Allah'ın verdiği parayı harcar. İşte bu kişilerin dünyada ve ahirette nasipleri vardır.

2/BAKARA-201: Ve minhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nâr(nâri).                                                                                                                  Ve onlardan (insanlardan) kim: “Rabbimiz bize dünyada hasene (güzellik ve iyilikler) ver ve ahirette de hasene (güzellik ve iyilikler) ver. Bizi ateşin azabından koru.” derse...

     O, Allah'tır. Tükenmez hazineler O'nundur. O, dilediğine verir ama dikkat edilmelidir ki Allahütealâ, ne zaman Kur'an’ı Kerim'de "dilediğine" kelimesini kullanmışsa, bunun gerçek mânâsının "hakedene" olduğu bilinmelidir. Allahütealâ, hakedenin, hakettiği kadarını diler.

    Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, o, bunu hak etmiştir, Allah da onu Kendisine ulaştırmayı diler ve mutlaka ulaştırır. Kim de Allah'a ulaşmayı dilemezse, Allah da onu Kendisine ulaştırmayı dilemez ve ulaştırmaz.

     Allah'ın dalâlette bıraktığı insanları, Allah dalâlete düşürmez. Herkes doğuştan dalâlettedir. Allahütealâ, kişinin dileğine göre değerlendirir ve dileğine göre verir. Dalâlette bıraktıkları, sadece, hidayete ulaşmayı dilemeyenlerdir. "Allah dilediğini dalâlette bırakır." sözü bunu ifade eder.

     Bu ayet-i kerimede de Allahütealâ, kim dünya hayatının meyvelerini isterse, dünya için o paraları dilediği gibi haram veya helâl yerlerde harcamayı dilerse ve ahireti dilemezse, o kişiye bunu verdiğini ve sonra onu cehennem ehli kıldığını söylemektedir.

     Haram, cehennem ehli içindir. O insanlar Allah'a ulaşmayı dilememişlerse Allah onlar üzerine Rahîm esmasıyla tecelli etmez. Gözlerindeki hicab-ı mesture, kulaklarındaki vakra ve kalplerindeki ekinnet alınmaz. O kişi Allah'ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme girecektir. Rahmet onlara tecelli etseydi, o zaman onlar Allah'a ulaşmayı dileyenler olacaklardı ve mutlaka Allah'ın cennetine gireceklerdi.

17/İSRÂ-19: Ve men erâdel âhırete ve saâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun fe ulâike kâne sa’yuhum meşkûrâ(meşkûren).                                                                                                                                           Kim mü'min olarak ahireti istedi ise ve onun (ahiret) için, onun gerektirdiği şekilde çalıştı ise işte onların çalışması, böylece meşkur (şükrün, karşılığını hak eden) oldu.

     Konunun temelinde mü'min olmak; bir başka ifadeyle Allah'a ulaşmayı dilemek vardır. Mü'min olmanın başlangıç noktası, Allah'a ulaşmayı dilemektir.

     Allah'a ulaşmayı dileyen kişi:

  • Allah'a
  • İnsan ruhunun ölmeden evvel Allah'a ulaşmasına
  • Bunun üzerine farz olduğuna
  • Allah'a ruhunu ulaştırmayı dilediği takdirde Allahütealâ'nın ruhunu ölmeden evvel mutlaka Allah'a ulaştıracağına kesin şekilde, bunlara yakîn hasıl ederek inanır.
  •      İşte kişi, bu inancın sahibi olduğu andan itibaren âmenûdur. Allahütealâ, bu kişiyi Allah'a ulaşmayı dilediği için mutlaka mü'min kılacak, mürşidine mutlaka ulaştırıp tâbiiyetini temin edecek ve o kişi yaşarsa, onun ruhunu Allah'a da ulaştıracaktır. Bunu yapacak olan, kişi değildir; Allah'tır. Allahütealâ'nın bu konuda sözü vardır.

         Allahütealâ bu sözü verdiği cihetle, yukarıdaki 4 inancın sahibi olan kişiyi mü'min kabul eder. İşte bu ayette "mü'min olarak ahireti istemek" yani Allah'a ulaşmayı ve cenneti istemek vardır.

         Ahiret kelimesi, ruhun Allah'a ulaşmasını, bu dünya hayatından sonraki cennet veya cehennem hayatını, kıyâmet gününü ve ahirette cennette olmayı ifade etmektedir. İşte bu insanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir ve bu dileklerinin gerektirdiği şekilde davranırlar.

    Allah'ın Rahîm esmasıyla kişilerin üzerine tecellisinden sonra Allah'ın ardarda birçok ihsanları gelir. Bu ihsanlar yukarıdaki 4 îmân esasına inanarak mü'min olana verilir. Kişi Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren Allahütealâ tarafından mü'min kabul edilir ve 12 ihsan ardarda gelir. Bu kişi, Allahütealâ'dan devamlı yardım alacağı için, Allah'ın emrettiği biçim ve boyutta çalışır, ahireti ve cenneti hakeder.

    17/İSRÂ-20: Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbik(rabbike), ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ(mahzûren).                                                                                                               Bunları herkese (dünyayı isteyene de ahireti isteyene de) veririz. Ve bunlar, Rabbinin atâ (ihsan) larındandır. Rabbinin atâları (ihsanları) mahzur (sınırlı, kısıtlı, men edilmiş) değildir.

         Allahütealâ, ihsanlarından bahsetmektedir. Kişi dünya malını hangi standartlarda isterse, Allahütealâ ona o standartlarda verir. Kişi ahireti düşünmeden dünya malını istiyorsa bu onu ne mutlu kılar ne de o kişi cenneti kazanabilir. Ama dünya malını halis niyetlerle isteyen kişi, hem dünya malına sahip olur hem Allah'ın emrettiği bütün nafakaları infak eder. Bu sebeple devamlı derecat kazanır ve ahiretini garanti eder. Sadece bunlar rahmete müstahak olanlardır (Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir).

    17/İSRÂ-21: Unzur keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’d(ba’dın), ve lel âhıretu ekberu derecâtin ve ekberu tafdîlâ(tafdîlen).                                                                                                  Bak, nasıl onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Muhakkak ki ahiret, dereceler bakımından daha büyüktür ve üstünlük bakımından da daha büyüktür.

         Allahütealâ'nın katında, ahiret için çalışanlar, başka insanlara mutluluk verme konusunda yardımcı olanlar, derecat bakımından pozitif (zait) dereceleri yüksek olanlardır. Onlar diğerlerinden daha üstün kılınmışlardır. Sadece bu açıdan değil; Allah'a yakınlık ve Allah'ın sevgisi açısından da üstündürler.

    10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
    Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

    10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
    İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

     

    Allah razı olsun.

    Burhan AKSU

     

    ( Dünyayı Ve Ahireti İsteyenler; başlıklı yazı mihrimah tarafından 2.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
    Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.