Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 4/9/2018
Okunma Sayısı : 931
Yorum Sayısı : 0

EY BİZ MÜSLÜMANIZ DİYENLER; ALLAH’IN SÖZÜ MÜ, ALİMLERİN SÖZÜ MÜ ?        

     Müslümanlar Allah’ın sözü olan Kur’an’ı terk etmişler. Bir konu gündeme geldiği zaman falan âlim böyle diyor, filan âlim böyle diyor, benim hocam en doğruyu bilir diyerek Allah’ın sözünü bir kenara bırakıp âlimlerin sözünü esas almaktadırlar. Kendilerine ayetleri anlatanları ise düşman gibi görmekte, hatta sapıklık ve dinsizlikle suçlamaktadırlar.

     Bu gün Resul diyor ki, benim kavmim Kur’an’ı terk ettiler. 

25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).                                                                                                                               Ve Resul: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'an'dan ayrıldı (Kur'an'ı terk etti).” dedi.

     Peygamber Efendimiz ve sahabesi Kur’an’ın tamamına inanıp tamamını yaşadıklarına göre Kur’an’ı terk etmeleri mümkün değildir. Yani Kur’an bu devirde terk edilmiştir.

3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).                   İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca “Biz îmân ettik.” dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uçlarını ısırdılar. De ki: “Öfkenizden ölün.” Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.

     Kur’an’dan ayrılanlar kime tabi olmuş oluyorlar, her devirdeki Allah’ın tayin ettiği Veli Resulleri inkâr ederek şeytana ve şeytanın yoluna sapmış oluyorlar.

     Şeytan onlara ne yapıyor; Onları zikirden, yani Kur’an’dan ayırmış oluyor.

25/FURKÂN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).

Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke Resulle beraber (Allah'a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der.

25/FURKÂN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen).

Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.

25/FURKÂN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).

Andolsun ki; bana zikir (Kur'an'daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.

     Kur’an’a Allah kefildir ve Kur’an’ın bir harfini bile değiştiremeyecek olana şeytan âlimlerin sözlerine insanları inandırarak Kur’an’ın yerine geçirmiştir.

15/HİCR-9: İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).                              Muhakkak ki zikri (Kur'an-ı Kerim'i), Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.

     Bunu başaran ve âlimlerin sözlerinin Kur’an’ın önüne geçiren şeytan, âlimlerin sözleriyle bid’atları yaşayanlara Allah’ın ayetlerini anlatanları da düşman göstermeyi başarmış oluyor.

22/HACC-72: Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin ta’rifu fî vucûhillezîne keferûl munker(munkere), yekâdûne yestûne billezîne yetlûne aleyhim âyâtinâ, kul e fe unebbiukum bi şerrin min zâlikum, en nâr(nâru), vaadehallâhullezîne keferû, ve bi’sel masîr(masîru).                                                                                                                                    Onlara açıklanmış ayetlerimiz okunduğu zaman münkeri (inkârı, reddi), inkâr edenlerin yüzlerinden tanırsın (fark edersin). Neredeyse, ayetlerimizi onlara okuyanlara saldıracaklar. De ki: “Size bundan daha şerlisini haber vereyim mi?” Allah'ın kâfirlere vaadettiği o (şey), ateştir. Ne kötü masir (gidilecek yer)dir.

     Bu kişiler kendileri Müslüman zannetmekte olmalarına rağmen Allah’a ulaşmayı dilemedikleri ve Allah’ın ihsanlarını ve Furkanlarını almadıkları için kör sağır ve idraksiz olduklarından Kur’an’ı terk ederek farkında olmadan şirkte kalmış oluyorlar.

     Yani bu kişiler ki bu gün yeryüzünde Müslümanların çoğunu oluşturmaktadırlar. Bu insanlar içleri kâfir, dışları Müslüman olanlardır..

5/MÂİDE-41: Yâ eyyuher resûlu lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufri minellezîne kâlû âmennâ bi efvâhihim ve lem tu’min kulûbuhum, ve minellezîne hâdû semmâûne lil kezibi semmâûne li kavmin âharîne lem ye’tuk(ye’tuke) yuharrifûnel kelime min ba’di mevâdııh(mevâdııhî), yekûlûne in utîtum hâzâ fe huzûhu ve in lem tu’tevhu fahzerû ve men yuridillâhu fitnetehu fe len temlike lehu minallâhi şey’â(şey’en) ulâikellezîne lem yuridillâhu en yutahhire kulûbehum lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhıreti azâbun azîm(azîmun).                                                                                                                                       Ey Resul! Ağızlarıyla îmân ettik deyip, kalpleri îmân etmeyenlerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Ve Yahudilerden dinleyenlerin bir kısmı, sana gelmeyen başka bir kavme yalan söylemek için dinleyenlerdir. Kelimeleri sonradan yerlerinden kaydırıp, değiştirirler ve: “Eğer size bu verilirse o zaman onu alın, eğer (böyle) verilmezse o takdirde kaçının.” derler. Ve Allah, kimin fitne içinde kalmasını dilerse, artık sen, onun için Allah'tan bir şeye asla mani olacak değilsin. İşte onlar öyle kimselerdir ki Allah, onların kalplerini temizlemeyi dilemez. Onlar için, dünyada bir rezillik vardır, ahirette de onlara “büyük azap” vardır.

     İşte bu şekilde insanların üzerinde bir sultanlığı ve yaptırım gücü olmayan şeytan yalanlarla âlimlere öğrettiği Kur’an’a uymayan zanları ve bid’atlarla insanları kandırmış oluyor.

14/İBRÂHÎM-22: Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe veadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).                                                                                Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”

     Ve kâlû bela günü huzurdan kovulan lanetli şeytan insanlar üzerindeki vadini yerine getirmiş oluyor.

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).                                                                                                                              Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

     Bize düşen görev insanlara Allah’ın Kur’an ayetlerini anlatmak ve onları yalnız bırakmaktır. Kimseyi yargılama hakkımız yoktur. Yargılama yalnız yüce Allah’ındır.

13/RA'D-40: Ve in mâ nuriyenneke ba’dallezî neiduhum ev neteveffeyenneke fe innemâ aleykel belâgu ve aleynel hisâb(hisâbu).                                                                                                 Ve şâyet onlara vaadettiğimizin bir kısmını sana göstersek veya seni vefat ettirsek de; artık senin üzerine düşen, sadece tebliğidir. Hesap, Bizim üzerimizedir.

     Allahütealâ ayetlerin yerine âlimlerin sözlerini geçirenlerin Allah’ın ayetleri ile cihad ettiklerini bildiriyor.

6/EN'ÂM-33: Kad na’lemu, innehu le yahzunukellezî yekûlûne fe innehum lâ yukezzibûneke ve lâkinnez zâlimînebi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne).                             Onların söylediklerinin mutlaka seni mahzun ettiğini biliyorduk. Fakat muhakkak ki; onlar seni yalanlamıyorlar. Lâkin zalimler, Allah'ın ayetleri ile cihad ediyorlar.

     Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allah'ın inkâr edenleri cezalandıracağını biliyor. O insanlara acıyor. Bir taraftan da kabul etmemelerinin onların cehenneme gitmelerine sebep olması O'nu hüzünlendiriyor. O, Allah'tan aldığı için her şeyden emindir. Ötekiler bilmedikleri için söylediklerini kabul etmiyorlar. Allah'ın ayetlerini yalanlıyorlar. Allahütealâ da O'nun üzülmesini istemiyor. Diyor ki: "Üzülme! Onların seninle ilgili bir konusu yok. Onlar senin söylediklerini yalanlamıyorlar, Bizim ayetlerimizi yalanlıyorlar. Onlara karşı savaş veriyorlar. Sen sadece onlarla Benim aramda olansın. Onlar Bana karşı savaş veriyorlar." diyor. Kim Allah'ın ayetlerini yalanlarsa Allah'a karşı savaş açandır.

     Allah’ın ayetlerini kimse değiştiremez. Onlar ancak kendilerini aldatırlar.

6/EN'ÂM-34: Ve lekad kuzzibet rusulun min kablike fe saberû alâ mâ kuzzibû ve ûzû hattâ etâhum nasrunâ, ve lâ mubeddile li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), ve lekad câeke min nebeil murselîn(murselîne).                                                                                                              Ve andolsun ki; senden önceki Resuller de yalanlandı. Fakat onlara yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları şeylere ve uğradıkları eziyetlere sabrettiler. Ve Allah'ın kelimelerini değiştirecek yoktur. Ve andolsun, gönderilmiş Resullerin haberlerinden (bir kısmı) sana geldi.

     Allahütealâ, hangi kavme Resul göndermişse bütün kavimler Allah'ın kendilerine ard arda gönderdiği Resulleri yalanlamışlar, bir kısmını öldürmüşlerdir.

     Allah dileseydi onları da hidayet üzerinde toplardı. Onlara uyup onlar gibi cahillerden olmamak ve onları kendi hallerine bırakmak gerekmektedir.

6/EN'ÂM-35: Ve in kâne kebure aleyke i’râduhum fe inisteta’te en tebtegıye nefekan fîl ardı ev sullemen fîs semâi fe te’tiyehum bi âyeh(âyetin), ve lev şâallâhu le cemeahum alel hudâ fe lâ tekûnenne minel câhilîn(câhilîne).                                                                         Onların yüz çevirmeleri, sana zor gelirse o zaman, gücün yeterse yerin dibine bir tünel açılmasını veya semaya bir merdiven kurulmasını iste. Böylece onlara bir ayet (mucize) getir. Allah dileseydi, elbette hepsini hidayet üzerinde toplardı. Artık sakın cahillerden olma!

     Allah'ın sözlerini anlamayan birçok insan "Allahütealâ bir kısım insanların hidayete ermesini istiyor, onlar hidayete eriyorlar. Bir kısım insanların hidayete ermesini istemiyor, onlar da hidayete ermiyorlar." diye düşünecekler. Ama öyle değildir. Allahütealâ kişinin hidayete ermesi konusunda, onun iradesinin mutlaka devreye girmesini ister. Eğer Allah dilediğini hidayete lâyık olmadığı halde hidayete erdirseydi ve Allah dilediğini hidayete lâyık olduğu halde hidayete erdirmeseydi, Allah'ın El Adl ve El Hakk esmalarına ters düşerdi. Çünkü hak, haklınındır. Öyleyse hak, hak edenindir. Böyle bir dizaynda Allahütealâ ne "adalet" esmasını çiğneyebilir, ne "hak" esmasını çiğneyebilir. Adalet objektif, hak subjektif bir kavramdır.

     Öyleyse kim cenneti hak ederse, Allah onu cennetine, kim cehennemi hak ederse cehennemine gönderir. Burada kişisel iradeyi Allahütealâ kesinlikle devreye sokar. İsteseydi gerçekten insanların iradelerine müracaat etmezdi, herkesi cennetine alırdı. Kendi iradesiyle insanları kullanırdı. Böylece hepsi hidayete ermiş olurdu.

     Allah insanları ikiye ayırır. "Cehenneme girenler, cennete girenler." Ve ayıracı söylüyor, cennetin kapısını açan anahtarı veriyor: "Kim Bana ulaşmayı dilerse o mutlaka cennetime girer." Allahütealâ insanların iradesinden bir işaret bekler. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse bu kişi Allah'tan arka arkaya 12 tane ihsan alır. Allah onu mürşidine ulaştırır. Ulaşıp da tövbe ettiği zaman 7 tane de ni'met alır. Bundan sonra Allah'ın yardımıyla ruhunu Allah'a ulaştırır, teslim eder. Fizik vücudunu teslim eder, nefsini teslim eder ve neticede iradesini Allah'a teslim eder. Allah'ın yardımıyla, ama hak ettiği takdirde yardım gelir. Kişi kendi iradesiyle Allah'a ulaşmayı istemedikçe yardımlardan hiçbirisi o kişiye gelmez. O kişi muhakkak cehenneme gider.

     Öyleyse "Allah dileseydi hepsini hidayet üzerine toplardı." sözünden Allahütealâ'nın muradı budur. İnsanlar, Allah'ın onları cennetine koymak istemesine rağmen, Allah'ın emrettiği şeyi gerçekleştirmiyorlar. Allah'a ulaşmayı dilemiyorlar. O zaman da Allah'ın cennetine girmelerini kendi elleriyle önlemektedirler. Ve böylece ne yazık ki; insanların çoğu (%90'dan fazlası) cehenneme gidecektir. Allahütealâ'nın kurduğu kesin bir kanun ve insanlığa çok büyük bir kolaylıktır. Allahütealâ herkesin kurtulmasını ister. İnsan Allahütealâ tarafından kâinatın en üst, en büyük yardımını alan mahlûkudur. Allah'a ulaşmayı dilemesi, Allah'ın cennetine girmesi için yeterlidir.

 

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

( Ey Biz Müslümanız Diyenler; Allah’ın Sözü Mü, Alimlerin Sözü Mü ? başlıklı yazı mihrimah tarafından 4/9/2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.