Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 29.04.2018
Okunma Sayısı : 1245
Yorum Sayısı : 0

HER DEVİRDE ALLAH’IN YARDIMCILARI ALLAH’A DAVET EDEN BİR GURUP VE ÜMMET VARDIR.

61/SAFF-14: Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû ensârallâhi kemâ kâle îsebnu meryeme lil havâriyyîne men ensârî ilâllâh(ilâllâhi), kâlel havâriyûne nahnu ensârullâh(ensârullâhi), fe âmenet tâifetun min benî isrâîle ve keferet tâifeh(tâifetun), fe eyyednellezîne âmenû alâ aduvvihim fe asbehû zâhirîn(zâhirîne).                                                                                           Ey âmenû olanlar! Allah'ın yardımcıları olun! Meryemoğlu İsa (A.S)'ın havarilere: “Kim Allah'a (ulaşmak için) benim yardımcılarım olur?” dediği zaman, havarilerin: “Biz Allah'ın yardımcılarıyız.” dediği gibi. Bunun üzerine İsrailoğulları'ndan bir grup îmân etti, bir grup inkâr etti. O zaman îmân edenleri düşmanlarına karşı destekledik. Böylece onlar üstün geldiler.

     "Havariyyun" kelimesi, "halis" anlamına gelen "haver" kelimesinin çoğuludur. Hz. İsa'yı tasdik eden ilk 12 kişiye verilen bir isimdir. Bu 12 kişinin isimleri şöyledir:

  • Batrus (Şem'uni Safa)
  • Andiryas (Batrus'un kardeşi)
  • Yuhanna
  • Filip
  • Yakupi Ekber
  • Bar Timli
  • Tuma
  • Meta
  • Siymen (Buda Şem'un)
  • Tadyus
  • Yakubi Asgar
  • Yahuda (Buda)

     Hz. İsa, bu havarileri çeşitli şehirlere göndermiş, Tevhid dînini yaymaya onları memur etmişti. Rivayete göre, bunlardan Yahuda veya Buda Şem'un, sonradan yahudilerden rüşvet alarak, Hz. İsa'yı onlara teslim etmek istemişti.

7/A'RÂF-159: Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).                                                                                                                                   Ve Musa (A.S)'ın kavminden bir ümmet vardır. Hakk'a hidayet ederler (hidayete ulaştırırlar). Ve onunla (hak ile) adaletle hükmederler.

     Bu âyet-i kerime, Hz. Musa'dan sonraki, Musa kavminden devrin imamlığını deruhte eden, hidayete erdiren, peygamber olmayan Resullerin bir muhtevasından bahsetmektedir. Burada Allahütealâ'nın "bir topluluk"tan muradı, Hz. Musa ile aynı anda yaşamakta olan bir topluluk değildir. Hz. Musa ile aynı devirde yaşasalardı, hidayete erdiren sadece Hz. Musa olurdu. Ve onlar da sadece hidayete erdirmeye vesile olurlardı.

Her devirde, bütün kavimlerde, herkesin yanı başında hidayete vesile olacak birileri mutlaka vardır (Maide-35). Hz. Davud'a kadar olan süreç içerisinde o devrin imamları, hidayete vesile olmamış, hidayeti gerçekleştirmişlerdir. Tabii bunlar, Hz. Musa'dan Hz. Davud'a kadar olan devreyi ihata ettikleri için: "Bir kavim, bir topluluk." diyor, Allahütealâ. Musa'nın kavminden bir topluluk, bir ümmet...

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).                                                                                                Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).                                                                                 De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”

     Basar, kalp gözünün görme hassasıdır. Basiret ise basar hassasının görmeye başladığını yani o kişinin kalp gözünün açıldığını, bir başka ifadeyle o kişinin ikinci defa ölümden hayata geldiğini ifade eder. "Basiret üzere görüş" demek, "kalp gözünün basar hassasıyla görüş" demektir. "Basiretli" deyince tedbirli, dikkatli, ileriyi doğru tahmin edebilen, güvenilen bir insan anlaşılır.

     Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişi, fizik vücudunun baş gözü için başındaki kulak ve dili için ölüyken dirilmiş olur. O kişi bundan evvel kör, sağır ve dilsizdir. Ama Allah'a ulaşmayı dileyince Allah, baş gözündeki hicab-ı mestureyi, kulaklarındaki vakrayı ve kalbindeki ekinneti alır. O kişi böylece üç ayrı cepheden de dirilir.

     Baş gözü ve baş kulağı, bu dünya için görür ve duyar. Ama kim daimî zikre ulaşırsa onun kalp gözü ve kalp kulağı açılır. Kişi bu sefer nefsi için yani fiziğin ötesini görmek için bir defa daha hayata gelir.

     Allahütealâ, Fussilet Suresinin 33. âyet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır:

41/FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).                                                                                                      Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?

     Yusuf Suresinin 108. âyet-i kerimesiyle Fussilet Suresinin 33. âyet-i kerimesi arasında bir illiyet rabıtası vardır. Bu âyet-i kerime, açıkça basiret üzere Allah'ı görerek, Allah'a davet etmeyi belirtmektedir. Sadece Peygamber Efendimiz (S.A.V) değil, bütün sahâbe, irşad makamının sahibiydi ve Allah'a davet ediyordu. Onlar, kalp gözleri açıldıktan sonra irşad makamının sahibi olmuşlardır. Hakk'ul yakîn kademesinde, iradelerini Allah'a teslim ettikleri noktada, basiretle Allah'ın Zat'ını görmüşlerdir.

 

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

( Her Devirde Allahın Yardımcıları Allaha Davet Eden Bir Gurup Ve Ümmet Vardır. başlıklı yazı mihrimah tarafından 29.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.