HIRS
FELAKETTİR.
Bediüzzaman Said Nursi buyurmuş ki,
"Hayat-ı içtimaiyeye sahip olan mübarek karınca dahi, güya hırs
vasıtasıyla ayaklar altında kalmış, ezilir. Çünkü kanaat etmeyip, senede birkaç
tane buğday kâfi gelirken, elinden gelse binler taneyi toplar. Güya mübarek
arı, kanaatinden dolayı başlar üstünde uçar. Kanaat ettiğinden, balı insanlara
emr-ilahi ile ihsan eder, yedirir." (28. Mektup)
Zengin insan çok şey ister ama Hırslı
insan her şeyi ister. İsteklerinde bir sınır yoktur. Her işte sınır tanımamak
ve ihtiras bir felakettir. İslamiyet tevekkül ve teslimiyet dinidir. Günümüzde
pek çok insan, mal konusunda çok hırslı…. Daha çok para kazanayım, daha çok
malım mülküm olsun, daha çok şan, şöhret sahibi olayım diyerek, büyük bir telaş
içinde boş, tatminsiz ve mutsuz bir hayat yaşamakta ve farkında olmadan
tükenmektedirler.
Hırsın her türlüsünün sonu hüsrandır. “Balık
denizde yaşar amma, denizi içmez diyor “ Mevlana. Gemi, denizde gider amma,
suyu içine alırsa batar. Para da bizler için deniz gibi olmalı. Para sevgisi,
hırsı içimize girerse batarız.
Rızkı veren Allah’tır yeter ki ona
tevekkül edelim.
65/TALÂK-3: Ve yerzukhu min haysu lâ
yahtesib(yahtesibu), ve men yetevekkel alâllâhi fe huve hasbuh(hasbuhu),
innallâhe bâligu emrih(emrihî), kad cealallâhu li kulli şey’in
kadrâ(kadren). Ve hesap etmediği (aklına gelmeyen)
bir yerden onu rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, artık ona O (Allah)
kâfidir. Muhakkak ki Allah, emrini (işini) yerine getirendir. Allah her şey
için bir kader tayin etmiştir.
Ve tüm canlıların rızkını Allah garanti
etmektedir.
11/HÛD-6: Ve mâ min dâbbetin fil ardı
illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrehâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin
mubîn(mubînin).
Ve yeryüzünde
yürüyen bir canlı yoktur ki; onun rızkı, Allah'ın üzerine (Allah'a ait)
olmasın. Ve onun karar kıldığı (kaldığı) yeri ve onun emanet (geçici) durduğu
yeri bilir. Hepsi Kitab-ı Mübîn'dedir.
Allahütealâ, bütün canlıların ve özellikle
insanların rızkını garanti etmiştir. Bitkiler de dahil olmak üzere her varlığın
rızkı Allah'a aittir. İnsanlar ve hayvanlar, rızık almak ve rızığı elde etmek
ve onu yemek suretiyle tüketirler. Bitkiler, klorofil özümlemesi yaparak
köklerinden aldıkları suyu, güneşin enerjisini ve havadan aldıkları
karbondioksiti kullanarak karbonhidratları vücuda getirirler, besinlerini elde
ederler. İnsanlar da ya karbonhidratları ya da proteinleri yerler.
Bütün canlıların rızkını Allah
tekeffül etmiştir. Allah verir. Ama kul, o rızkı elde etmek için harekete
geçmeyip de ölümü tercih ederse, o da onun bileceği şeydir. Burada, Allahütealâ'nın
açıkladığı bir husus var: "mustekarrun"
ve "mustevdarrun."
Bir kişinin geçici olarak, emaneten
bulunduğu yer, mustevdarrundur. İnsanlar, Dünya adı verilen bu gezegende geçici
bir süre yaşarlar. Ama onlar için karar kılınacak yer, mustakar oldukları,
devamlı kalacakları yer, cennet veya cehennemdir. Dünya hayatı geçici bir
zevkten ibarettir, geçici bir hayattır ama ahiret hayatı kalıcıdır. Allahütealâ,
dünya hayatının standartlarına "mustevdar", cennet veya cehennem
hayatının standartlarına da "mustakar" diyor. Ahiret hayatı kalıcı,
devamlı olan, stabl olan; dünya hayatı ise geçici bir hüviyet taşır.
Allah hangi davranış biçimini gösterecek
diye imtihan etmek için, dilediğini zengin kılar, dilediğini fakir.
13/RA'D-26: Allâhu yebsutur rızka li
men yeşâu ve yakdir(yakdiru), ve ferihû bil hayâtid dunyâ, ve mal hayâtud dunyâ
fîl âhıreti illâ metâ’u(metâun).
Allah,
dilediği kimseye rızkı genişletir ve daraltır. Onlar, dünya hayatı ile
sevinirler (ferahlanırlar). Dünya hayatı, ahiret hayatı yanında (geçici) bir
metadan başka bir şey değildir.
Peygamber Efendimiz hasır üzerinde
uyurmuş. Abdullah b. Mesud bir gün O'na (s.a.v.) demiş ki, "Anam babam
sana feda olsun Ya Resulüllah! Sana yumuşak bir döşek edinsek?" Peygamber
Efendimiz, "Benim, dünya ile olan misalim, halim, bir ağacın altında biraz
gölgelendikten sonra onu bırakarak yoluna devam eden bir süvarinin misali,
gibidir" buyurmuş.
İnsan eğer Allaha teslim olup tevekkül
sahibi olmazsa, doymak bilmeyen bir mahlûktur. İster ki bütün dünya onun olsun.
Hâlbuki ne yapacak dünyayı? Yiyeceği birkaç lokma...
Allah dostu bir zat, müridine demiş ki,
"Bu bahçeye meyve ağaçları dik." delikanlı da söyleneni hemen yapmış.
Ağaçlar hızla büyümüş ve gelişmiş. Bol bol meyve vermiş. Delikanlı ağaçlara ve
dallara adeta hürmet eder olmuş. O Allah dostu zat, bir gün müridini ziyarete
gitmiş. Bakmış ki sürekli bahçeyle meşgul oluyor. Ağaçların dallarını kırarak
yere atmış. Müridi dehşet içinde, "Aman Efendi Hazretleri bir hata mı
yaptık?" diye sormuş. O da, "ben sana, ağaçları bahçeye dik dedim,
kalbine değil!" diye sitem etmiş.
Hırs, yani sınırsız büyümeler
organlarımızdan bitkilere kadar her şeyde felakettir. Allah, yağmurun aşırı
yağmasına engel olmazsa, sel felaketleri olmakta. Ama yağmur gerektiği kadar
yağarsa yeryüzüne rahmet oluyor.
Rüzgârdaki aşırı esmeye engel olmazsa hortumlar ve tayfunlar olup felaketlere
sebep olmakta. Ama rüzgârlar normal
olarak estiklerinde bulutları taşımakta ve havayı temizlemektedir...
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU