İNSAN EN
ŞEREFLİ MAHLUKATTIR
İnsanın en şerefli mahluk olmasının sebebi
Allah’ın kendi zatında mahfuz bulunan ruhundan ruh üflemesi sebebiyledir.
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus
sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun
içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme
hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Allah’ın zatından emanet olarak üflediği
bu ruhu nefs tezkiyesiyle kişi geriye iade eder ve tüm teslimlerini yaparsa
meleklerden daha üstün hale gelmektedir.
İnsan en şerefli mahlukattır, ama Allah’a
ulaşmayı dilemez ve nefis tezkiyesi yapmazsa, hayvanlardan da daha aşağıdır;
98/BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi velmuşrikîne fî nâri
cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyeh(beriyyeti). Muhakkak ki
kitap ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler ve orada
devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların şerli
olanlarıdır.
Kitap ehlinden olan müşrikler putlara
tapanlar değildir. Öyle olsaydılar kitap ehlinden ifadesi kullanılmazdı. Kitap
ehli olanlar Allah'a ulaşmayı dilemeyen ve Kur'an'ı esas alarak İslâm'ın 5
şartını yaşamanın cennete gitmek için yeterli bulan Hristiyan ve Musevî
olanlardan Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Ne yazık ki onlar Allah'a
ruhlarını hayatta iken ulaştırmayı dilemedikleri için gizli şirkte kalan ve
takva sahibi olamayanlardır.
98/BEYYİNE-7: İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ulâike hum hayrul
beriyyeh(beriyyeti). Muhakkak
ki âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel yapanlar (nefs
tezkiyesi yapanlar), işte onlar, onlar yaratılmışların hayırlı olanlarıdır.
Âmenû
olanlar Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir. Mürşide tâbiiyetten sonra yapılan
zikirle nefs tezkiye edilir (%51 nur birikimi) sonra tasfiye edilir (%100 nur
birikimi).Bu noktaya ulaşanlar her 24 saatin her saniyesinde devamlı zikir
yaptıkları için, kesintisiz olarak kalplerine nur dolanlardır. Zikrullah
derecat kazandırır. Derecat kazanmak hayrı, derecat kaybetmek şerri ifade eder.
Devamlı zikredenler kesintisiz olarak derecat kazanacakları için devamlı hayır
kazananlar yani en hayırlı olanlardır.
8/ENFÂL-2: İnnemel mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum
ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim
yetevekkelûn(yetevekkelûne). Gerçek mü'minler onlardır ki; Allah
zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah'ın Ayetleri
okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab'lerine tevekkül ederler.
Allah'ı zikrettikleri zaman kalbinde îmân
kelimesi olanların kalpleri titrer. Kalpteki îmân kelimesine ulaşan Allah'ın
cereyanı, kalbi ve bütün vücudu titretir. Kişilerin kalpleri huşûya ulaşınca,
ürperir, kalpleri ve derileri titrer. Ve kalpteki afetler yumuşar, kalp
aydınlanır:
39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye
takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve
kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve
men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin). Allah,
ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer
ikişer (salâvât-fazl ve salâvât-rahmet), Kitab'a müteşabih (benzer) olarak
indirdi. Rab'lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların
ciltleri ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte
bu, Allah'ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi
dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.
Allahütealâ'ya tevekkül etmek;
Allah'ı vekil tayin etmek; Allah'ı dost edinmek, Allah'a güvenmek demektir. Kendinize
güvenmeyeceksiniz, Allah'a güveneceksiniz! Allahütealâ, insana dostsa;
bütün dünya düşman olsa, Allah yeter. Allah insana düşmansa; bütün dünya dost
olsa gene Allah yeter. Kimler Allah'a tevekkül ederse, en kuvvetli onlardır:
3/ÂLİ İMRÂN-160: İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum
fe menzellezî yansurukum min ba’dih(ba’dihi), ve alâllâhi fel yetevekkelil
mu’minûn(mu’minûne). Eğer
Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yardımsız
(yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder. Öyleyse mü'minler,
Allah'a tevekkül etsinler (Allah'a güvensinler).
4/NİSÂ-45: Vallâhu a’lemu bi a’dâikum ve kefâ billâhi veliyyen, ve kefâ
billâhi nasîrâ(nasîran).
Ve sizin düşmanlarınızı en iyi Allah bilir. Ve dost olarak Allah
kâfidir. Ve yardımcı olarak Allah kâfidir.
Kimdir tevekkül edenler? Ruhlarını
Allah'a ulaştırdıktan sonra zikirlerini arttırarak fizik vücutlarını da Allah'a
teslim edenler. Nefslerini de iradelerini de Allah'a teslim edenler. Onlar,
Allah'ın fizik vücutlarını da nefslerini de iradelerini de teslim alacağına
dair tam îmânın yani tevekkülün sahipleridir.
Şöyle demelisiniz:
“BİZ, ALLAH'A TEVEKKÜL EDİYORUZ.
EN KUVVETLİ, BİZİZ! BİZ, KUVVETLİ OLDUĞUMUZ İÇİN DEĞİL, EN KUVVETLİ OLAN,
KÂİNATI YARATAN, KÂİNATIN SAHİBİ BİZİMLE BERABER OLDUĞU İÇİN BİZ KUVVETLİYİZ.
ÇÜNKÜ; O'NA TEVEKKÜL EDERİZ.”
“Allah'a tevekkül eden, her zaman
gâliptir.”
95/TÎN-4: Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin). Andolsun
ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi
yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.
Nefs %100 afetlerle doludur. Afetler
Allah'ın emirlerini yerine getirmek istemeyen, yasaklarını işlemek isteyen bir
yapıdadırlar. Onları nefs tezkiyesiyle, yarı yarıya Allah'ın emirlerini yerine
getiren ve yasaklarını yarı yarıya işlemeyen bir noktaya getirmek mümkündür.
Nefs tezkiyesi afetlerin yarısını yok eder. Nefs tasfiyesi ise afetlerin
hepsini yok eder. Tezkiye günde 3-4 saatlik bir zikirle sağlanabilir. Tasfiye
ise ancak daimî zikirle mümkündür.
95/TÎN-5: Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne).
Sonra
onu, esfeli safiline (en sefil hale, nefsinin karanlıklarına) iade ettik
(çevirdik).
Allah'ın yarattığı vücut insanın emrine
veriliyor. İnsanlar Allah'ın sırf kendilerini mutluluğa ulaştırmak için
emrettiği az zikir, çok zikir ve daimî zikre ulaşmak istemiyorlar. Allah'a
ulaşmayı dahi dilemiyorlar. O zaman nefsleri onları giderek şeytanın köleleri
yapıyor. Bu kölelik arttıkça şeytanın emirleri daha üst seviyede yerine
getiriliyor. Sonunda ise kişinin cehennemin en alt kademesi olan gayya kuyusuna
gitmesine sebep olan, esfeli safilîne reddedilmeleri söz konusu oluyor.
7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi
lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum
âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul
gâfilûn(gâfilûne). Ve
andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık).
Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır,
onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar
gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
Allah razı
olsun
Burhan AKSU