İçinin öfkesinde şiirin, kanatan
hücremde kanayan hücrelerime bir basınç, şiirsiz ve kalemsiz geçen günün çöken
hüznü.
Esefle kınandığım kadar esefle
kırıldığım…
Aşkla piştiğim kadar sevgisizlikle
üşüdüğüm.
Bir yorgan mahiyetinde duygularımı
ördüğüm ve sıcak, elyaf düşlerinde ömrün mecazi fısıltılar buyur ederken gök
kubbe ben hala nasıl oluyor da asılı kaldığımın farkında değilmişim, derken bir
mevta değil de bir meram olmayı dilediğim…
Dillendirdiğime kani.
Dirildiğime biat.
Dinginliğime dair.
Diri değil de duru bir göl olmaya
meylettiğim ama her nasılsa aklımın ikramlarında, şaibeli bir tanık misali gece
bile kaçırırken gözlerini.
Şiirsel bir kundak; sebilde su
zerrecikleri
Ve fıtratımın hicvine yenik düşüp de
serildiğim mekânda cenin misali bir yürekten hallice cahil zümrenin de
esaretinde, kendimde bir şarkıdan başka kederin dertop ettiği benliğimin
hükmüne varmak kadar sakil bir düş’ün pervazında düşünmekten helak olduğum.
Sonlanmayı talep ediyorum Tanrım.
Sonlandıramadığım hangi zulüm ise,
ara rica ediyorum Tanrım.
Aralık kalan kapıdan sıvaşmanın
özlemiyle ben bu kuyuya nasıl düştüm, dercesine hicap yüklü kerametin de gizli
öznesi olmaya aday usulca kaçmayı planlıyorum hücremden ve özlediğimi değil
özlendiğimi öğrendiğim o ilk gün ve o ilk saniye yeniden doğmak ve doğurmak
istiyorum.
Ölü çocuklarımdan ben sorumluyum.
Öldürdüğüm çocuklarımdan.
Ölmeyi diledim ben oysa öldürmeyi
değil.
Ölümüne sevip de öldürmeyi ben
istemedim.
Öldüren değil ölenle muhatabım: kök
hücresinde dirildiğime biat yeni bir şiir yazmayı talep ediyorum. Son şiirimi
yazıp sonlanmasını arz ettiğim ve bir sureyi de yüreğime giydirdiğim gerçeği
ile gözlerimi kapatıyorum en azından masumiyet ve sevgi yeniden dünyaya
uğrayana kadar kimse uyandırmasın beni şiirlik uykumdan.
Bir şiiri kefen giydiğim doğrudur.
Ve bir şair olmadığım da.