Mezhebi olmalı mı hınca hınç
yorgunluğun?
Külüstür hecelerin yanık bağrında
Derinlerin de meali
Kıpır kıpır yüreğin
Mecalsiz sersemliği…
Gökten yağan konfetilerin izi düşer
ansızın
Yana yakıla yaşamaya ahdettiğim
Varlıksız tabularım.
Haşmetli bir gölge iken peyda olan
Nankör bir sevda masalı
Dillenen hece hece
Sonrası, muğlâk resimlerin
Her karesinde
Tıfıl bir yalnızlık
Bilfiil saran koca âlemi.
Muzdarip kalmışlığı bedellerin
Sanrı yüklü hicaplarda
Bir lal alfabe
Şiirin sarındığı örtü
Gözlerimdeki ölgün yılgı
Adeta dünün muhasebesi
Sonra, diyebilmek bile
Fıtratın itirafı:
Zamanla unutulan bir şarkıdan
Aşırdığım nameleri
Sevda masallarına sermek
Aslında kuytuların meşki
Boyutsuzluğuna delalet şairin
Kanlı kalemin iz sürdüğü
O küçük kıyamet.
Yalarken dalgalar
Kuru nidaları
Susayan bir beste kadar da aşikâr
Demlenip dertlerin dibine çömmek.
Zaman zar atar da atar:
Aşk ve hayal dediğin akla zarar
Marifet ne unutmak ne de
Yorgunluğun düştüğü gözlerimde
Kararsız bir kalpten uzanan
Niyete banmak göğün kerameti.