Kıblemin mimarı, fevri bir rüzgârdan
çıktım yola ve varmayı tehir ettiğim dönemeçlerde yok oldu sanrılarım…
Beyitler aşıyorum; kesik
parmaklarında ömrün kayıp giden yıldızları asla da sorgulamıyorum ne de olsa
asla bir yıldız olduğumu savunmadım.
Güneşin kör noktasında ya da ay
tutulmasında oysaki yaşadığım duygu tutulması.
Mağlup geldiğim limanlarda hep atıfta
bulundum içimdeki kaptana.
Sormayı lav ettim ve istimlâk ettim
düşlerimi…
Dünden kopup gelen tüm parçaları
sonsuzluğa fırlattım.
Bir kaside ya da bir gazel aslında
yüreğin kozasında mimlenmiş sayısız bulgu.
Örtündüğüm masallar uçuşuyor aklımın
iklimlerinde aslında içimdeki dantelli üzünçlerde rahmet yağıyor karlı
omuzlarıma.
Bir laneti dillendiriyor evren.
Ve doğduğum gün çiçekler açıyor.
Zamanı utandırıyorum ben çünkü zamansız
gidişlerimden en çok Yaratan bıkkın.
İçimdeki surelerde sıra dışı bir
huzura düşüyor yolum oysaki huzurumu dün çalmışlardı.
Bir terennüm ısmarladığımda sadece
hüzün düşüyor payıma.
Mutluluk bir öğreti mi de ben hep
düşük notlar alıyorum ve payıma düşen ne ise biliyorum ki kimse bana paye
vermeyecek.
Dolu yağıyor oysaki güneşle
sevişiyordu yüreğim az evvel.
Rahmeti kucaklıyorum ve huzurun
pençesinde doğurgan tabiatıma atıfta bulunuyor insanlık.
Doğduğum mu tek gerçek?
Doğurmaya asla yeltenmediğim mutsuz
ve öksüz çocuklarım mı?
Kimi lanet yağdırıyor kimi hesapsızca
sayıp sövüyor ve hala İlahi Aşkım kundaklanıyor. Öyle ya; herkes inancın ve
aşkın da tek sahibi.
Oysaki her şeye vakıf İlahi Güç asla
esirgemiyor benden çözümleri lakin evvelinde illa ki sorular ve sorunlar
yağacak haneme.
Bir diri emsal.
Bir dingin gün.
Diri kelam.
Ölüyüm hâlbuki belki de hiç olmadığım
kadar mutlu.
Payıma düşenlerin ihtiraslarına tanık
iken içimdeki civcivli yangınların muhtırasını veriyorum.
Soyutlandığım insan izleklerinde ben
bir karagülüm.
Kanımın donduğu aslında kanımın bile
siyah olduğu.
Bir lanetim kendimce oysaki annemin
nur yüzündeki o tebessümün tek kaynağıyım.
Yüzümden düşen bin parça lakin bir
zamanlar güller açardı çehremde.
Yaşsızım.
Ama yasımla yaşlandığım da
yadsıyamayacağım tek gerçek.
Mağdur ya da mazlum illa ki mümin.
Münafık reçetelerde tabi olunan
gıybet ve nefret, ocağıma incir ağacı dikmeden çekip gitmeliyim.
Ait olduğum yer neresi ise belki de
Yaratanın dinmeyen öfkesinden korktuğum için yeniden bir kez bile of,
demeyeceğim tek gerçek.
Uyandığımda haber verin bana, nedir
düş nedir gerçek?
Gözüm açık gördüğüm kâbusların
sicilinde ben neye denk düşüyorsam hele ki ardışık sayılardan farkı olmayan
acıların hezimetine uğradığım ilk günden beri neden uyandırmadınızsa…
Geç kaldığımı biliyorum ama telaş
etmiyorum artık.
Yerim yurdum belli, Rabbim.
Vakti gelince haber ver.