*
yok olmaya yüz tutmuş alaturka hayaller kurmuştum
deniz ve martılar desem de hepsi bir düştü aslında üşüyen yıldızlardan saçlarına taktığım taçlar
kelebeklere vurgun gül bahçelerinde bir ateş yakmıştım mevsimler boyu
bir eski zaman romanıydı okuduğum yıllar öncesine uzayıp giden dar yolları boyunca
ezelden beri bir umut dalgasıydı
pencerelerden güneşin renkleri akşam geçerken
*
hiç bitmiyor öykülerle mücehhez şehir
hiçbir zaman aynı şekilde tekamül etmiyor birbirine benzer görünen ama asla aynı olmayanlar gibi
yetersiz kalıyor çoğu zaman yaşananlar nice zaman sonrası yalnızım akıp gidiyor hayat ,içinde ben
demirci dükkanından çıkan ritmik çekiç seslerine karışıp
yorgun ışıkları süzülürdü çınar ağacının gölgesine
*
ta uzaklara akıp giden kocaman gövdeli gemilerden
temaşası ne hoştu el sallayan sevdalıların
güvertelerinin üstünde imrenerek seyrettiğim
hangi hatıraları barındırırlardı kim bilir
çoktan uçup gitmişti serçe kuşları
onlarla birlikte uçup gitmişti her şey
bütün güzellikler manolya açan evler çoktan susmuştu zerzevatçıların sesi
ateşi yalnızlıkla söndürülmüş kalaycı mehmet ustanın
*
çıkıp giden duman olmuştu
hınca hınç içime çektiğim sigaradan
kompartımanlardan uzanan son el görülmeye değerdi
haydarpaşa tren istasyonundan tatlı bir hüzünle
savaşmaktan yorgunum
bazen gizil çiçekler ağlatıyor beni kadim kayaların dibinde açmış
bazı görüntüleri zihnimde canlı
*
ve içimde sakladığım putlar da kırılmış
düşüncelerim allak bullak
bazı duyguların esaretine dönük
ürperişler içindeyim
derinden bir ah bende depremlere dönüşür
elbette kırılanlar kadar gönülde lime lime
titremeler sıtma misali sarmış vücudu
ruhumun rutubetiyle paslanmış bende ki her şey
*
redfer