Bir fısıltı dillenebilir ta ki ahir zaman kutsarken acıyı yeniden döner dünya bitiminde ömrün yeniden kozasına döner ipek böceği.

 

Zalim ve tutarsız gölgelerin uçkuruna düşkün zulmün de tetikleyici her zümre dokusunda ufkun, bir mekanizmaya dönüşür ve türevinde ölümün muteber hayatlar zuhur eder.

 

Tanıklığında karanlığın şehir boğar rahmindeki şehir sakinlerini derken tetiklenir hüzün; boyutsuzluğa şerh düşer her atıl yürek bir de kalpazan cümleler boykot eder sessizliği usulca.

 

Afakında tümden gelen duyguların erdiği o soldaki sapak…

 

Büyüyen bir yangını tetikleyen her kıvılcım.

 

Kabrine sığmayan bir ölü hikâye belki de kahramanlarını azat eden masalların anlatıcısının kendi adını bile hatırlamadığı bir şehir efsanesi iken her kundaklanan şiir, beyitler çemkirir şairine; şair uzanmışken mısralara görmezden gelir bunca kinayeyi.

 

Suskundur her manzara aslında ölgündür izleğine yaslanan her görüntü bir de kuruyan dudaklarına titrek ve solgun bir gül koyan o ilham perisi.

 

Şaibeli yoksunluğun iksiri midir ne ya da şatafatlı yalnızlığını ihbar ederken Tanrıya, yola düşer her seyyah; gözden düşer her hikâye; hikâyeler susar bazen ölümünü geciktiren bir muhtıra verir hikâyeci yine de tetiklenen gümbürtüde ihlal edilmişken sessizlik, payidar kılınacak bahtiyar bir seyir midir de seyrine doyum olmayan acılar palazlandıkça kırmızı kuşaklı gelin sadece ağlar anasından ayrı düşeceği için.

 

Mendebur bir ilah olabilir suretinde yanılgı besleyen ikircikli acılar bir de laneti sonlandırmak adına basmakalıp hükümlerin serildiği kerrat cetveli.

 

Bir yanılgı da dillenebilir hani ve esefin ve hakkaniyetin kayıtlarına geçer durağan heceler.

 

Hecelediğimi adında hep yalnızlığa düşer yolum ve şaha kalkan düşlerimin membasında ben örterim dağınıklığımı.

 

Bir sol sesinde yeniden başlamaksa şarkıya ve hangi redifse kaybolan göğün notalarına nazire yapan bir orkestra şefi iken şehrin gözetleme kulesinde içindeki isyanı sevgiyle ve tövbeyle lav eden.

 

Zamansız methiyeler saklıdır göğün tentesine tünemiş kuş iskeletlerinde ver her ayrıcalık benzerliğin ifşasıdır derken muteber bir konuk gelir kapınıza derken kapı zili ilk ve son kez çalar.

 

Yalanlar kuyruğunda değiş tokuş yapar laf cambazları.

 

Yalandan sever adam sevgilisini.

 

Çok sevdiği çocuğunu ardı ardına tokat atar o saygıdeğer ebeveyni ve uyutur ebabil kuşları aslında uyuyan vicdandır; aslında varlıktır yoksunluğa gebe.

 

Rahmine acılar düşer meleklerin oysaki kadın mıdır erkek mi bilinmez hangi iyilikse en tepeye yerleşik.

 

Sebepsiz severken, sebepsiz nefretin ilgi odağı olduğu toplumda sadece hüzün ve acı hüküm sürer.

 

Zamansız bir gidiş.

 

Ertelenmiş bir tayin.

 

Emekliliğini isteyen bir taziye belki de.

 

Yığılır kalır ansızın kollarıma: önce mutluluk ölür sonra vicdan ama insanlar yaşamaya âşık doğalarında yaşamla ölüm arasında seçim yapıp öldürmeyi seçer genelde.

 

Sevgiliyi öldürür ters bir mizaçla.

 

Aşkını öldürür nefsine gem vuramadığı için.

 

Gizemli duyguların tetikçisi hangi yoksunluktur kim bilir?

 

Hangi yalandır doğrudan soğutan?

 

Hangi kâfirdir inanca gölge süren ve hangi isyandır Tanrıyı dahi bezdiren?

 

Bir safsata peyda olur ve peşi sıra sürükler toplumu.

 

Bir yalandan bir kuyruğa kadar uzanan o yeknesak tutum artık hangi haris gölgeyse şaibeli sunumun da pervasız bir sonla eşleştiği.

 

Zarif ellerinde utancın; özlemin dibine vurmuşken belki de asker ocağında anasına babasına hasret lakin vatan aşkı her şeye baskınken.

 

Ölümü değil yaşamayı hak eden kimse ve de mutluluğu.

 

Zaruri bir edimle zafiyeti hangi köşede hangi güçlü yanı ile denk düşecekse ölümün bile hayırlısını dileyip aslında mutluluğun bu dünyada saklı olmadığına haiz olup ansızın…

 

Teninde karıncalar yürürken bir hadisin verdiği huzur ile aşkın da doğasına uyup aslında yüzü İlahi Aşka dönükken ve derviş yüreğin her girdiği dehlizde bir ışık misali tüm gölgelerin kaybolduğu ve aşkın rükû ettiği o İlahi mekanizma ile kucaklarken doğasını rahmetin ve dokunulmazlığında huzurun, biteviye sürüklenirken rüzgârın peşi sıra…

 

 

 


( Önce Mutluluk Ölür... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.01.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.