Nazenin bir salınım adeta
Atar damarımın pompaladığı ümidi
Sair düş niyetine de içime çektiğim
Günün irsaliyesi:
Ne bir terennüm ne bir temenni:
Varlığı doğamın, nakşeden
Tepesinde ölümsüz bulutların
Bir de seyrettiğim kozasında
Düğün misali her yeni gün
Giyinmişken gelinliğini
Göğün aksıran sesinde hep bir düğüm.
İfşası ömrün satırların azabı;
Bekası cennetin değil mi faninin
rüyası?
Bir edimde olup biten;
Bir izlekte evrenin yansıması
Zatı alim ne düşkün ne de ölgün
Bir güne sunumunda yüreğin
Kalburüstü mevtamın da hıçkırıklarına
Konan bir kuş misali
Devingen dünyanın maruzatı
Zanların can çekiştiği
O pejmürde mevsim.
Baharla kışın arasına girmiş bir kara
kedi:
Martın ikbali elbet sorulur
cemrelerden
Sayısız fırtına
Sunmuşken maruzatını.
Şimdi toplanıp gidelim, azizim:
Varlık dediği ne ki?
Soruları ben sorarım bile bile
Alamayacağım cevapları
Evren iade etmişken sahibine
Bir de peşin yargıların yok mu
istikbali?
Varsın kenetlensin her katre
Varsın serilelim düş misali
Yürekten açılan o kocaman deliğe
Sonra da dikelim pare pare yanarken
Sevdiceğimiz her yürek
Aşk yerine hasrete yüreği banarken.
Zor ya da değil lakin tek seçenek:
Gidelim ya da kalalım;
Bilsem keşke bu hikaye nasıl
nihayetlenecek:
İyisi mi azizim;
Dilek tutalım tam da cemreler
düşmüşken
Yeter ki aşk düşmesin gözümüzden.