Dağınıklığım kabul görmüyor olsa da bu dağınıklık içinde yakaladığım düzen akla zarar ve asla da bilinmez neyi kaybettiğim belki de ayıp etmemek adına kayıplarımı kabullenip kazanım başlığı altında sahip olduklarım.

 

Mutluluk sinyal verdi vereli hüzün yüklü bir sayfayı daha demin boşluğa uğurladım… elbette diyemeyeceğim ne de olsa her kelime ve cümle benim için altın değerinde.

 

Hüzün her daim sanrıların konakladığı bir alan ve sahiplenmekle geçmişken ömür, sunumunda da beyitlerin kanaviçe dolu bir yüreğin sızlanmalarına ara verdiği.

 

Küflü sözcüklerimi kurutup içimin hengâmesinde duvar süsü yapıyorum: biraz sağdan biraz soldan çekiştirip de hayallerimi gerçekleri kabullendiğim kadar sorumlu iken de saklı tuttuğum hayallerden.

 

Mutlu olma hakkımı kullanıyorum bu gün ve eciş bücüş köftehorları da pek bir sahipleniyorum. Kim mi?

 

Aslında ne, demek lazım ne de olsa sahiplendiğim duygularım ve nemalandığım milyonlarca cümle ve satır ve ben bir yatır meziyeti ile bağlandığım o çaputlar.

 

Aklımın mimarı yüce Rabbim.

 

Duygularımın firarından ise yine aklım iken sorumlu tuttuğum ve benim, bir o kadar sorumlu addedilen aslında bir harf değişikliği sorunlu sınıfına dâhil olduğum.

 

Yaşasın, yaşasın işte: öyle ya, sorumlu tutulmasam ve sorunlarımı da geçiştirsem neye yarayacaktı geçen günüm?

 

Hayal kırıklığı filan da yaşamıyorum: eh, neresinden baksanız; vardır bir on-on beş saat demek ki yazmak için hala nedenlerim var.

 

Hoyrat bir gün özlemiyle başlayıp da yeni güne ve güme giden mutsuzluğum demek ki konuşlu o bakir sancı ile ayıklayacağım pirincin taşını ve asla da yeltenmiyorum an itibari ile ve geçiştirdiğim ne ise elbette en başta ev işi.

 

Kanıma d/okunuyor ne ise beni bekleyen ve savsakladığım derken mızmızlanıp içime çöken belki de Çökertme oynayan bir efe gibi s/alındığım.

 

Alındığım pek bir şey de olmadı hani son on saat zarfında demek ki yeniden kuruntuya kapılmanın zamanı gelmiştir.

 

Öğüttüğüm fazlasıyla yalın kelimeler sanırım aklımın karışıklığına ihanet edip daha düz bir zeminde paten kayma istemim.

 

Dünün çöpünü az evvel indirdim ve içimdeki dinginlikle kapadım kapıyı tüm gelip geçenlere: ne de olsa gecenin efkârını demleyeceğim birazdan sonra kundaklayacağım sessizliği ve kulağımdaki müzik de eşlik ederken yeniden kuracağım gecenin düzenini.

 

Uyumsuz olduğumu filan da kabul etmiyorum an itibari ile: ne yani, illa ki sevip de bir şeyleri ve birilerini sonra da avaz avaz bağırıp sarılmak isterken ve yetmezmiş gibi k/aleme de sarılmışken ben miyim uyumsuz tabir edilen?

 

Dün kadarım işte.

 

Bu gün ne uzadım ne kısaldım, deme hakkımı da Tanrı elimden almışken şükürler olsun ki yarına çıkacağımın da garantisi elbette yine O verecek.

 

Veren de O; alan da.

 

Kayıplarıma sebebiyet veren ise kazanım başlığı altında kendimle söyleştiğim bu ılıman zaman dilimi.

 

Evrenin uyuduğu saatlerde ben nöbet tutarken…

 

Ben uyurken de evren nöbet tutarken…

 

Alan razı; satan razı ve elbette Rabbim ara bulucu demek ki kimseye de söz düşmez… demekten imtina ediyorum ne de olsa her cümlemin altına imzamı sevgiyle atıp illa ki ağızdan çıkacak sayısız cümle ve yorumu ısrarla bekliyorum.

 

Elediğim kadarım hayatta.

 

Varsın beni de elesinler: bu asla bana da eleme hakkı tanımıyor madem ve mademki ben sayısız insan yerine de sevmeyi kabullenmişken…

 

Belki de uzaktan sevdiklerim.

 

Ve haberlerinin bile olmadığı.

 

Kimse kimseyi karakaşı kara gözü için sevmez ki… en azından bazıları için geçerli olmayan ama illa ki sevmek için neden arıyorsanız işe kendinizden başlayın ve bakın bakalım; en büyük hatanız nedir insan ilişkilerinde.

 

Durduk yerde sevmek de eşsiz bir rüzgâr ve yüreğe ferahlık verin bir de durduk yere nefret etmeyi becerenlere hayret dolu gözlerle bakıyorum her ne kadar herkes herkesi sevmek zorunda olmasa da lakin bu da demek değil ki; illa ki nefret edin birilerinden.

 

Bana öğrettiler sonunda: evet, nefret duygusunu ben de öğrendim özellikle hayatımı darmaduman eden üç beş kelamı da en sert şekliyle söylemeyip bana yaşatılan cehennem azabı bu anlamda cehennemin varlığına da müteşekkirim hep dedikleri gibi: kötüler için yaşasın cehennem.

 

Sonra ne mi oldu?

 

Sadece uyuduğum uykudan uyandım ve deli gibi yazarken buldum kendimi.

 

Hangi safta yer aldığını anlamasam da çoğu insanın asla da önemsemiyorum artık ve bana muhalif olsa bile ben sevgimi esirgemiyorum illa ki.

 

Sözcükler derdest kişiliğimde kendimle uzlaşmak için rest de çekmezken ben yazıp kendimle uzlaşırken sevecek milyonlarca sebep yaratıyorum.

 

Ve layığıyla sevmek adına işe önce kendimden başlıyorum.

 

Güzel insanların varlığına rast gelmem Hakkın bir armağanı ve sonunda sevgimi kümülatif bir bildirge ile yüreklerine serdiğim.

 

Koyu gözlerinde gecenin duyduğum sesler yine doğanın serzenişi ve biz fanilerin ihaneti tıpkı benim de kendime ihanetimin repliği iken şu meşhur cümle:

 

‘’İstifa dilekçem.’’

 

Hayatımın on-on beş yılını işe girip istifa ederek geçirdiğim için artık bu dilekçenin nasıl bir sunumla insan kaynakları yetkilisinin masasına koyacağımı da iyi b/ellemiştim hani.

 

Üstüne üstük tabi tutulduğum sınavlar, çeviri yaparak yabancı dilimin sınandığı ve onlarca psikolojik test.

 

Sonuç mu?

 

Aklı başında ve donanımlı bir eleman olarak adım attığım sayısız banka ve plazalarda ışıldayan istihdam edildiğim tarafınca.

 

Ben de kani olmuştum hani; ne de donanımlıymışım, deyip de üstüne üstük elime tutuşturulan o bol sıfırlı maaş bordrosu.

 

Uyumsuz olduğuma kolay kolay kanaat getirmedim ne de olsa an itibari ile oturmam gereken o koltuk yerine ben evimde yazmakla meşgulüm ve uyumsuzluğumu da kabul etmiyorum artık ne de olsa seçimlerinden ibaret insan üstelik kader de bunu ona sağlamışsa.

 

Sevgide uyumsuzluk gösteren sayısız insana uymadığım için de mutluyum ve gelip geçici sevgilere rağbet eden ikili ilişkilerdeki o boşluk ve sayısız safsata ve gölge bu kez dostların arasını bozan ya da bir yüzünü dostuna sunup diğer yüzünü arkasından konuşarak gösterdiği kimisi hatta çoğu insan bilfiil de tanık olduğum.

 

Kabir azabını bu dünyada yaşamayı becerdiğim için de ölüm çok da korkutucu gelmiyor hani yine de hayatımın tek saniyesini kaybetmek istemiyorum artık ve ben harcadığım koca ömrümle sahip çıkıyorum şimdi önümdeki yıllara ve sevdiğim insanlara da sahip çıkıyorum ve inanılmaz saygı duyuyorum.

 

Benim sevdiğim kadar sevginin bana geri döneceğini biliyorum en azından farklı kaynaklardan bana yansıyan ve içimdeki coşku gerçi zaman zaman bunalımın en alasını yaşıyorum yine de ansızın hasıl olan yaşama sevincim ve kendimi aşabildiğimi de bizzat gözlemlediğim.

 

Saklı tuttuğum saygı: öncelikle kendime ve tüm insanlığa.

 

Derken eşlik eden sevgi duygusu elbette kendime yakın hissettiğim ve yüreğini yüreğimde hissettiğim: kim olursa olsun: yakınımda uzağımda ve yaşına cinsiyetine ve konumuna bakmadan ve insanları eşit görüp sevgimi de sakınmadığım.

 

Ve tüm bu olup bitenlerin de tek sorumlusu var: yazarak keşfettiğim yeni bir ben ve koca bir evren.

 

Sokakların bile ruhu olduğuna inandığım…

 

Nesnelerden bile ilham aldığım.

 

Rabbim sayesinde yakın durduğum hidayet ve nihayetinde bunca coşku ve sevginin, İlahi Aşkın tanımına da vakıf olduğum…

 

Öğrenmek eşsiz bir duygu bileşkesi ve her anlamda keşfetmek özellikle de saklı şifreyi bulup sahiplenmek evrene.

 

Ne tuhaf, değil mi? Tüm bunlara eriştiğim sadece şu son birkaç yıl yaşadığım sıkıntıların da eşliğinde sadece yazarak ve umut ederek ait olduğum yenidünyanın kapısından girmeme izin verdiği için Rabbime duyduğum şükür sayesinde geldiğim minval.

 

Mutsuzluk bir gizem aslında.

 

Mutluluk ise çok göreceli.

 

Ne cep telefonumun modeli bunda etken ne de sahip olmadığım milyonlara ihtiyacım var.

 

Ama ihtiyacım olan milyonlarca duyguyu zaten yazarak, severek ve gözlemleyerek ediniyorum ve her gün ivme kazanan bir bakış açım var bir o kadar içimde tepinen küçük bir kız çocuğu.

 

Sahip çıktığım değerlerim var ve ilkelerim ve söz konusu yalnızlığımı da yine yazarak sahiplenmek kadar verimli bir döngüye dönüştürdüğüm.

 

İzafi olan kalabalık ve yalnızlığın da tasviri hissettiğim inanç sayesinde Allah’ı hep zikredip O’nun yakınlığını ruhumda saklı tutan bilinmezlik.

 

Bu bilinmezliği kendi halinde bırakıp kendi halimde sevip yaşamak ve yazmak zaten hayatın merkezi olmuş durumda yine de hala atıl olan bir yüreğim var ve seveceğim sayısız insan ve erişilesi hayaller yine sonsuzluğun nidalarıyla salınıp duruyor ufkumda ve utkumda.

 

Demek ki; kenetlendiğim evren görevini layığı ile yapmakta tıpkı payıma düşen layığı ile sevmek iken…

 

 

Sevgimle.

 

 

 


( Mutlu Olma Hakkımı Kullanıyorum Bu Gün... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 6.03.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.