Kayıtların yenik düştüğü çok aşikâr
aslında kan kusan her cümleyi arındırıyorum kırmızdan ve kırmızı halkalardan.
Öykündüğüm mevsime değil sitemim
lakin özendiğim kadar da özümsediğim şahikaları dillenen hezeyanların mermer
dokusunda serili bir lahit kadar davetkâr ve isyankâr.
Göğün temposu muğlâk bir gürültüyü
çağrıştırıyor ve bacaklarını aralıyor iblis.
Şaha kalkan tabiatın inkârı mı yoksa
her edimde rutin bir mecraya tutunan balkabakları arabaya dönecek madem gecenin
kisvesinde her ayakkabısı ayağından çıkan prenses olma özrüne mi sadık?
Tümlenen duyguların da şifresi yüzün
mimiklerinde sırıtan imgeler ve kuş kadar ürkek kalbin manivelası.
Dillenen hüznün tomurcukları açmaya
aday ve her sıra dışı doğa olayı yine Yaratanın mucizesi.
Sevi dilinde tüneyen şarkılardan
geçiş yapıyor sarı benizli şiirler ve tutanak tutuluyor güne dair belki bir
şiir olmanın özlemi belki de şiar edindiğim kalemi hala elime
yakıştıramayanlar.
Sancılı ölümler sancılı doğumlara yol
açıyor.
Kaybolan düş simsarları ve gece
bekçileri.
Çetrefilli yolculuğun mubah olduğu
bir yarımada yine askıntı olan fırtınanın devirdiği iri kıyım ağaçlar.
Şehla yüreklerin şahikası; sanrılı
günün de gecesi ve kâbusu.
Deşifre olan bir sırrın müdavimi iken
Tanrı aslını kopyalıyor hüzün ve tırnaklarını geçiriyor tenine doğurgan bir
duyguyu tahliye etmek adına durmaksızın deşip de maziyi bir ara yol bulmak
adına.
Kaportası varsa yoksa aşkın da
rimeline akan gözyaşının tanıklık ettiği ve ölü âşıklar durağında şık adamlar
ve kadınlar yine gecenin provasını yapan sahnenin arkasında aşkı boykot eden
sıra dışı kalabalık.
Tentesinde yorgun düşler saklı tezgâhın
ve her biri adam boyu yalnızlıkta bir ara öğün olmaya aday.
Ne mevsime dair ne de düne.
Yarının mealini bilinmez saklı
tutarken gözlerinde hep şehla bir koyultu var muğlâk âşıklar birbirinin elini
tutarken.
Kalpazan bir rota belki de miğferi
kayıp şehrin sırlara müdahil ettiği yorgun surları.
Gizemi tetikleyen lal bir alfabe
aslında doğasında saklı ölümün ve aşkın yine de umudunu kesmiyor insanlar.
Zanların titrek zafer dansı ve namus
bekçileri propaganda yaparken zevk tüccarları asılsız söylencelere kanıp
birbirini yerin dibine sokuyor.
Uyuyan gezegen ne zaman sıçrayarak
uyanacak uykusundan, dercesine aşkın afakında gölge bitimi çayır çimen gezinen
hüviyeti özgürlüğün ve başı yana düşmeden ömrünü tamamlamaya gücü yetecek mi
gibilerinden kesat bir soruya cevap vermekten aciz azizi şehrin.
Şiirler döşenirken yollara şiir yüzlü
kadın ve adamlar endamlarını konuşturuyor.
Şehrin tebaası yenik düşmüş bir kere
şiire.
Özlemin yankısı ve bahşettiği.
Serildiği her imgeyi baş tacı yapıp
şair yüreğin de efkârına ortak bir yapı taşı işte dizeler.
Yorgun şairler yorgun dizelerin
tetikleyicisi her duyguya nasıl da minnettar ve itaatkâr.
Şiar edindiğini gizleyemezken ve
beyitlerin gizemini sonlandırmaktan aciz ve şiir meftunları.
Serenat misali her sekantta yığılı
binlerce sır ve imge bir de şiiri baş göz yapmaktan yorgun şair zoraki bir nida
ile savruluyor ve savunuyor yazdıklarını.
Şehir kadar kırgın şiirler.
Şiirler kadar da kırgın şair.
Özlemin biteviye tetiklediği aşkın da
yüzü suyu hürmetine bir şiir daha yazmanın özlemi ile dolup taşarken, taşkın
bir aşkı söndürmek belki de İlahi Ateşin büyüdüğü o sırla saklı tuttuğumuz nice
temenni bir şiir daha doğurmanın verdiği şevk ile.