Mevsimi dikiyorum, ölümün esnekliğinde çıktığım yağmur duasına mevsimin çizgiler çiziyorum.

 

İçim’i bir hoş nahoş düşlerin içimde saklı geçitlerin tevazu yüklü güncesine sarılıyorum.

 

Ar mevsimindeyim bir de tabusu geçmişin geçmişken üstüme tapusunu acıların, yontuyorum.

 

Varlığın saklı tuttuğu her nesneyi armağan ediyorum öykünen hangi Tanrı saklı ise içindeki rahvan gölgelerin de müridi kanıksanası bir hüzünle cebelleştiğim bayırlarında ölümlü düşlerin, mersiyeler armağan ediyorum ellerine Tanrının: bir kurak iklim bir de kuru başımın eğilmediği tevazu köprüsü, aşk simsarlarının da büyüsü içimde devinen yalnızlığın kökünden saklı dualarıma sarılırken sıkı sıkıya derlediğim hayalleri yatırıyorum kuvözüne rahminde saklı bir gülücük bağışlanmışken şiir yüzlü adamların şiirler yazdıkları masal yüzlü kadınların da şeceresini tutarken bir akşam vakti.

 

Gecenin ayazına teslim ettiğim elemin ılık nefesi birlik ve beraberlik türküleri söylemeyi umduğum sanrı yüklü sazlar ve muadili tellere dizilmiş ölüm kuşları.

 

Açık ara farkla istiflediğim dergâhın arka bahçesinde geçit vermeyen bir ormanı kundaklıyor yüreğimin yangını.

 

Tebessümler ihlal ediliyor teveccühlerin diline pelesenk olmuş hüzünlü aryalar devir teslim töreninde nöbette.

 

Bir beyit daha soluyor yorgun dallarına çaputla bağlı asık yüzlü meşe ağacının.

 

Yerlerin ve göklerin tek hâkimi sunarken hidayetin sancağını ıslık çalan yorgun sazlar salınıyor sazlığın dibinde mahzun bir kurbağa viyaklarken düş tepsimi düşürüyorum elimden.

 

Kırılan bardaklara methiyeler armağan ediyorum her çalı süpürgesinde çıkacağım yolculuk ile cadı avına girişiyorum mazlum künyemde ismimin yazmadığı bir karartı belki de muaf tutulduğum evrenin çatısında gezinen hayalet kediler.

 

Ürkünçlüğün coğrafyasında yaşadığım kadar da yasıyorum aşkı ve izdihamı.

 

Bir mavi dilleniyor ve bir gelin süzülüyor ağaçların arasından.

 

Ara nağmesi unutulmuş melodilerde insan benzeri izlekler zoraki gülümsüyor bakir yüreklerin çukurunda hezeyan kaynarken belki de dünyanın zora soktuğu ve mil çekilmiş gözlerinde belirsizliğin unutulmuşlar kuramlar için için ağlıyor.

 

Sonların taslağında bir ön söz.

 

Ve romanın kapağında da son söz.

 

İrkildiğim kadar iğreti kâküllerinde ölümün sanrıları kovalıyorum.

 

Hâkim kılındığım da değil sadece mecbur kaldığım son nefesi veriyorum içimde yükselen bulutun da künyesinde yazarken son’un zaferi ve kötünün gücüne yenik düştüğüm o minvalde yana düşen başına masum yüzlü gölgenin bir soru imleci yerleştiriyorum.

 

Tasalı günün öykündüğü fasıl iken biteviye koruduğum sükûneti yeniden sunarken bana Yaratan, tüm safsataları yok sayıp içimdeki destur ile yeniden adımlıyorum Sırat Köprüsünü.

 

Bağdaş kurduğum ve alışık olmadığım hangi duygu ise kulağıma kaçan sinek misali itekliyorum son yazan tabelayı.

 

Bir duada saklı olduğumu bilip eksik etmeden dilimdeki ve yüreğimdeki şükrü avazım çıktığı kadar gülüyorum aymazlığında duyulmazlığın elimi uzattığım kadar dilediğimin bilincinde savrulduğum yüreğin hoyrat rüzgârı.

 

Aşk’ın infilakı şiirlerin özlemi var içimde ve kayıtsız mersiyelerin imha ettiği düşlerim.

 

Düşmez kalkmaz Allah bir, demenin mealine aşığım ben ve ferine gözlerinde yandığım kadar yakmayı muteber bildiğim için pervanesi dönenirken isli gecenin mateminde ölümlü şiirlerle avunuyorum pervazına konduğum kuş yuvalarında şakıyan bir rüzgâr olmanın en dik başlı yüreği iken içimin iklimlerinde fink atan coşkuyu dillendiriyorum surelerin verdiği huzura biat uzaklaştığım iskelenin de hayalini kuruyorum.

 

 Yorgun bir nefesi içime çekiyorum ve içlendiriyorum her duygumun rabıtasında kelaynak kuşlarına özendiğim o metafor ile şahikaların bileğini büküyorum.

 

Zaafların temenni ettiği bir aymazlıkla Tanrının gazabına uğramamayı ümit ediyorum bir de depoladığım hayallerimi kâğıda döküyorum öksüzlüğümün bitiminde telaşla koşuyorum bir yetim gölgeye ve fevri olmaktan haz etmediğim her itirafı kabullensin diye karşı taraf hüznün resmini çiziyorum sayfa sayfa.

 

Soytarı muhabbet kuşlarına efkârla bakıyorum ve kırılan yumurtalarından sızan üzgün ceninle yüzleşiyorum.

 

Aylarca kuluçkaya yatan kuşların evlat özleminin en yakın tanığıyım Tanrıdan sonra ve ölüm diliyorum bu iki bakir kuş için.

 

Özlemlerini tefe koyan insanlardan olmadım hiç ama içimin aksayan aksanında tefe koyduğum bir şeyler var illa ki.

 

Rüştünü ispatlayalı çok oldu acının da ölümün de yine de kâfir bir zümreyi görmezden gelip ölüm konduruyorum bedenime ve lal kimliğime soytarı gülüşler savuran beyitleri kara listeye alıyorum tıpkı cihanın beni tek geçtiği tıpkı benim cihanı esefle kınadığım tıpkı kınandığıma biat haşin bir alayla zemherilerde donmayı temenni ettiğim ayaz tutan düşlerimdeki sarkıtlardan nasiplendiğimle nasır tutan her hayalime atıfta bulunuyorum ne zamanki aşka düşsem.

 

Elemin yorgun nefesinde bir bukleyim.

 

Zaaflarını öldürmüş bir faniyim.

 

İkbalim yorgunluk; dünüm de pişmanlık.

 

An’dan kasıt anlık hislerimi ömürlük sayıp nokta atışı yapan kadere saygıyla yaklaşıp kederli bir gülümsemeyi teslim ettiği sahibi kalbimin.

 

Metazori olmayan sevgilerden uzağa düşen bir hayaletim bir de fısıltıların muhatabı yorgun kimliğimle sırdaş bildiğim her mevsimi kendime uyarlayıp ikilemlerimi sağalttığım bir duvarım az sonra istimlâk edilecek ruhumda kopan fırtınaları arşa ulaşan dualarımda aşkın da maneviyatın da en yakın tanığıyım.

 

Buza dönen yüreklerden uzak.

 

Buz kesmiş bakışlardan da firar eden yumuşak bir iklim olma şanına haiz.

 

Göğün kımıltısında hezeyan saklı iken ve tenimde gezinen karıncaları içimdeki yetimle severken bir yeti’mi daha savuruyorum boşluğa ve sevebilme özelliğini bahşeden Rabbime şükrediyorum.

 

Ruhun manifestosunda yılgın iç gıcıklayıcı yoksunluk ve tapındığım yüce varlığına İlahi Gücün de en yakın tanık iken içimdeki çocuk.

 

Coşkumu dillendirdiğim bir şiire daha nokta koyup belki de arzuladığım nihayeti Tanrı bana yakıştıramazken.

 

Gölgeler semtinde karınca adımlarla yürüyorum.

 

Fısıltılar şehrinde azığa alıyorum tüm sesleri.

 

Fıtratımdan salgılanan en deli cümleyi arıyorum ve bulamadığım çıkışı yarına erteliyorum yeniden.

 

Afakî bir kurşuna hedef olup.

 

Bir kuşun kanatlarına takılı iken aklım belki de.

 

Göğün iniltisinde ruhani bir yoksunluğu severek ve umut ederek yok bildiğim ve varlığıma haciz koyan kaderi her halükarda sahiplenip bir Deli Dumrul yüreği ile fink attığım cahil yollarında bilgiye erişmek adına kitaplar devirdiğim dünden gelen bir alışkanlıkla hiçliğimi alkışlıyorum ne zamanki yolum yazmaya düşse.

 

Aşkın itibarı.

 

Aşkın kimince inkârı.

 

Aşkın inhisarı belki de.

 

Zamana yenik düşmediğim ve göğün tanıklığında hidayeti kucaklama isteğim.

 

Aşkın şahikası bir gülüşle resmettiğim evren yine gözümde kocaman bir kara delik iken içimdeki boşluk.

 

Severek çoğaldığım inancıma biat nefret edenlerin karanlığına inat ben farklı olmayı ilk günden beri görev edinmişken yine Allah katında salındığım zafiyetlerime rest çekip İlahi Sancağı da sahiplenmenin verdiği o coşku ile uzandığım sere serpe mavinin teninde ve yüreğinde bir ilkbahar yağmuru olmanın verdiği coşkuya yenik düşüp…

 

 

 

 Kandiliniz mübarek olsun.

 


( Düşmez Kalkmaz Allah Bir... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 2.04.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.