Bir minvalin tedirginliğinde, harlanmakta olan bedenime atıfta bulunuyorum.

 

Düş mağduru gerçeklerden alamazken başımı, azığa alıyorum azığımı.

 

İçimde yetim bir şehir;

 

Şehrin tapusu da dost meclisinde.

 

Şiirler imzalıyorum şirin bir tebessümün ışığına muhtaç şehre doyamadığım bir ön yargı ile yola çıktığım bilinmezler meclisinde döküyorum eteğimdeki taşları.

 

Arşın sunumunda.

 

Arzın da bitiminde.

 

Göğün tereddütlerini taşıyor kuşlar ve kuş olma hüviyetime kurban ediyorum faniliğimi.

 

Ayrı düştüğüm günlerin özlemi var içimde.

 

Biriken özlemin taşkın dirayeti solarken tenimde.

 

Rahmeti boca eden Tanrı kadar yalnızım; yalnızlığına düşkün bir tanığım belki de.

 

Sevgiden medet uman bir ön yargıyım sevgi meclisinde terennümler ısmarlıyorum sonra da göğün kopçasını açıyorum.

 

Her hümayun.

 

Her veryansın.

 

Kadına benzeyen adamlar görüyorum bir de kadının öldüren adamlar.

 

Şehrin göbeğinde kıyım var.

 

Kıyama durduğum ölüm var.

 

Ölüm var sağ çıkamayacağım her savaşta hala yaşıyor olabilmenin verdiği azapla ıslıkladığım lanetin efkârı bulaşmışken iblisin, her birimizin üstüne.

 

İnfilak edesi bir notayım tuttuğum rotanın da en azgın müdavimi.

 

Şimdilerin dünüyüm ve yarınların ümidi.

 

Düş perimle çatıştım dün gece.

 

Günle avundum aşkla yatıştım, azizim.

 

Teri emeğin; teni amellerin; titri yenilginin ve hicvi yalnızlığın…

 

Bulutlar boyadım kaç zaman ve kaç zaman kendimden kaçtım.

 

Aşkı yazdım yaşamaya fırsat bulamadığım ve aşkı ıslıkladım yollarında kaybolduğum.

 

Bir nedamet belki de.

 

Hatta nirengi noktası ömrün.

 

Şikâyetlerini askıya aldım dünün ve günle övündüm; aşkla örüldüm derken muteber bir yarın diledim Yaratandan.

 

Şarkılarda beylik nakaratlar saklıydı ve beyzade aşkın da kurbanı idi asalet.

 

Ölümün üfürdüğü bir sanrıyı övüp; yarınımdan yana şikâyet edip ve günümle böldüğüm hüznüme sahip çıkan bir canlı olma hüviyetiyle kasnağı olmayan bir düzlemde şahit tutulduğum.

 

Aşkın enkazı idi şehri İstanbul aslında aşkların baş şehri.

 

Miyop gözlerinde yanılgının ve ihanetin; ferinde özlemin; müminlerin yüreğinde hidayetin…

 

Sanrılar teyakkuzda olsa da inanca sarıldığım her köşede ben içimdeki tüm dik açıları ekleyip de birbirine dimdik başımla azat ettim aşkı ve neferi gölgesinden kopan çığlıkları da serdim ayaklarına bilinmezin.

 

Lav edilmiş bir şiirdim.

 

Lavların yaktığı maması yüreğin.

 

Lal bir şiirdim de yaza yaza suskunluğumu unuttuğum.

 

Bir es verdim üç beş gün ve ayrı düştüm hayallerden sanrıların varlığına kinayeler sundum; aşkın asaletine kusur buldum ve yandım közün aşka evirdiği her cümlenin tanıklığında mabedimden ayrı düştüm.

 

Unutulduğum muydu aşikâr?

 

Unuttuğuma dair bir rivayet miydi yüreğime dolanan?

 

Zaafların Tanrısı ihanet ve aşkın recmi iken basireti bağlanmış mutluluk ben kıyasıya sevmeye hala devam ediyordum ve kaldığım yerden yeniden başladım yazıp yaşamaya.

 

Yazmadığım zamanın lanetini savurdum cehennemine kâfirlerin asla da yolum düşmezken ihanete ve rehavete ben huzursuzluğun izini sürdüm kendimce hayatı kucakladığım döngüde.

 

İkramı beyitlerin aşk mıydı da aksayan ben her aksırdığımda çabuk öl, demeleri bir rivayet miydi?

 

Üçüncü tekil ve çoğul şahıslardan yana olmasa da derdim biz olmayı hep yeğledim ve yığdım tüm zamirleri, tüm yüklemleri.

 

Tepeciğine hayallerin diktim sancağımı ve büründüğüm o haletiruhiye yine döndüm yazan kimliğime.

 

Aşkın şahikası şehir.

 

Şehrin müzesi yüreğim.

 

Yüreğimin kıracı ve kırbacı aşk iken yeniden.

 

Yeniden doğduğumun da müjdecisi iken içimde kabaran rüzgâr ve alt ettiğim her kötülüğü şanıyla ifa ederken içimdeki sevgi edimini çalmaya geldim kalpleri yeniden.

 

Tuzağına düştüğüm bir şiirin; bir güncenin en yakın tanığı iken Yaratan ben şerh düşmeye geldim yeniden.

 

Sevgi batağına saplanan bedenim ve ruhum.

 

Yüreğimin eridiği o ateşte tav olduğum kelimelerin rüzgârına yenik düştüm ve sevginin rahmetine kalıbımı bastım.

 

Sevgiden yana bir sitayişi duymazdan geldim.

 

Kinayesi bol kibirli vasıfların sanrılarını yok saydım da geldim dost meclisine ve yanık teninde şiirlerin ben bir düş’e kanat açtım yeniden.

 

Düşe kalka geldim.

 

Gitmek için gelmedim.

 

Mutluluğun tefrikasının izini sürdüm bir de rahmetin ve sevginin ve kopup geldiğim diyarlardan bol bol selam getirdim sizlere.

 

Gitmediğim şehirlere mersiyeler dizdim ve methiyelerle avuttum yaralı kalpleri.

 

Bir çocuk olmaya geldim ve çocuk kalmaya yeminli yüreğimle yeniden açtım gözlerimi sözcüklerin koynunda.

 

 

 


( Dost Meclisi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 7.04.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.